40"Yeryüzünde bir fitne kalmayınca ve din tamamıyla Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah, ne yapacaklarını hakkıyla görür. Şayet yüz çevirirlerse, bilin ki Allah sizin mevlânızdır. O, ne güzel mevlâdır ve ne güzel yardımcıdır!". Fitne Kalmayıncaya Kadar Savaş Bil ki Allahü teâlâ, o kâfirlerin, küfürlerinden vazgeçmeleri halinde bağışlanacaklarını; inkârlarında ısrar etmeleri halinde ise, Allah'ın geçmiş ümmetlere uyguladığı tutum ile tehdid edilmiş olduklarını beyân buyurunca; bunun peşinden, küfürlerinde ısrar etmeleri halinde, müslümanlara onlarla savaşmayı emrederek: Yeryüzünde bir fitne kalmayıncaya... kadar onlarla savaşın" buyurmuştur. Urve b. Zübeyr şöyle der: "Mü'minler, İslam davetinin başlangıcında, Allah'ın dininden vazgeçirilmeye çalışılıyorlardı. Bundan dolayı bazı müslümanlar, dinden vazgeçmişlerdi. Bu sebeble Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) müslümanlara, Habeşistan'a hicret etmelerini emretmişti. İkinci bir fitne de şu idi: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ensâr ile Akabe bt'at'ını yapınca Kureyşliler, Mekke'deki mü'minleri dînlerinden vazgeçirme hususunda müşavere ettiler ve mü'minlere alabildiğine meşakkat çektirdiler. İşte ayetteki fitneden maksad budur. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, müslümanlara, bu fitne ortadan kalkıncaya kadar onlarla savaşmayı emretti. Bu hususta diğer bir izah da şöyledir: "İnsanların, dinlerini sevmeleri, canlarını sevmelerinden daha kuvvetlidir. Binâenaleyh kâfir devamlı bir şekilde, elinden gelen bütün gayreti ile, mü'minlere eziyet etme, onların kalblerine şüphe atma ve onları çeşitli mihnetlerle meşakkatlere düşürme hususunda çaba sarfederlerdi. Savaş başlayınca, küfür ve onların meşakkatleri sona erdi, İslam kurtuldu ve o fitneler lamenyok oldu, " Kâdişöyle demiştir: "Allahü teâlâ önce mü'minlere, o kâfirlerle sreetmiştir. Daha sonra da, hangi sebebten dolayı onlarla savaşmayı farz kaldığını, "Yeryüzünde bir fitne kalmaymcaya ve din tamamıyla Allah'ın oluncaya, Allah'ın dini diğer dinlerden iyice ayrılıp üstün gelinceye kadar" buyurarak beyan etmiştir. Bu maksat ancak, küfür tamamen zail olduğu zaman gerçekleşir. Bunu iyice kavradığın zaman biz deriz ki; "Ayetteki, "Onlarla savaşın" emri ile murad edilen, ya bu mananın mevcud olmasından ötürüdür, yahut da bu manayı gerçekleştirmek içindir. Şu halde, eğer ayet ile birincisi kasdedilmiş ise, bu neticenin savaş ile elde edilmesi gerekir. Binâenaleyh, "Din tamamıyla Allah'ın oluncaya kadar..." ifadesi ile, bu hususun Mekke ve havalisinde gerçekleşmesi murad edilmiştir. Çünkü maksad orada tahakkuk etmiştir. Zira, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de, "Arap Yarımadasında iki din birden bulunamaz" Muvatta, Medine, 18-19 (2/204) , (Kitabu'l-Cami'de) buyurmuştur. Bunun, bütün beldelerde olması manasına hamledilmesi mümküdür değildir. Zira, eğer bu mana kasdedilmiş olsaydı, Allah savaşı emrettiği halde, oralarda küfür devam edemezdi, ama ayetten ikinci mana murad edilir ise, "dinin tamamının Allah'ın olması için" manası murad edilir ise, o zaman bunu, bütün âlemden küfrü silme manasına hamletmek imkânsız değildir. Zira insanın her maksadı tahakkuk etmez. Dolayısıyla neticede ister tahakkuk etsin ister etmesin, bu maksadı gerçekleştirmek için bu savaş emredilmiştir. Daha sonra Cenâb-ı Hak "Eğer vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah, ne yapacaklarını hakkıyla görür" buyurmuştur. Bu, "Eğer tevbe ve iman etmek suretiyle, küfürden ve diğer günahlarından vazgeçerlerse, Allah onların yaptıklarını hakkıyla görür, yani onlara vereceği mükâfaatı bilir. Eğer onlar, tevbe ve imandan vazgeçerlerse, biliniz ki ey mü'minler, Allah sizin mevlânızdır. Yani sizi muhafaza eden, sizden belâları gideren dostunuzdur" demektir. Daha sonra Cenâb-ı Allah, kendisinin ne güzel bir mevlâ ve bir yardımcı olduğunu beyan etmiştir. Bu mevtanın himayesinde ve yeterli korumasında olan insan, afetlerden emin ve korkulardan korunmuş olur. |
﴾ 40 ﴿