41"Eğer Allah'a ve Furkân günü, iki ordunun birbirine kavuştuğu gün, kulumuz Muhammed'e indirdiğimiz ayetlere inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin mutlaka beşte biri Allah'ın, Resulünün, hısımların, yetimlerin, yoksulların ve yolcunundur. Allah her şeye hakkıyla kadirdir". Bil ki Allahü teâlâ, "Onlarla savaşın" buyruğu ile harbi emredip, savaşırken de ganimet elde edileceği malum bir şey olduğu için, Cenâb-ı Hak, bu ayette de ganimetin hükmünü bildirmiştir. Bu ayette ilgili birkaç mesele vardır: "Ganimet", "birşey elde etmek" demektir. Nitekim denilir. Şeriatta (ıstılah olarak) "ganimet", zorla, at ve develere binip savaşmak suretiyle, -jslümanların müşriklerden aldıkları mallardır. Keşşaf sahibi, mâ-ganimtüm ifadesindeki manın ism-i mevsul olduğunu, ve min şey'in kelimesinin de herhangi bir şey, hatta "iğne, iplik gibi birşey" manasına olduğunu söylemiştir." ifadesi de mahzûf mübtedanın haberi olup, takdiri, "Hak olan veya vâcib olan, ganimetin beşte birinin Allah'ın... olmasıdır" şeklindedir. Neha'i, İbn Ömer (radıyallahü anh)'in bunu, kesre ile, (......) şeklinde okuduğunu rivayet etmiştir. Nehâi'nin kıraatine göre, bunun takdiri, "Beşte biri Allah'ındır" şeklindedir. Meşhur olan kıraat, farziyyeti göstermede daha îekidlidir. Meşhur kıraate göre sanki şöyle denilmektedir: "Beşte bir pay mutlaka ayrılır. Bu ihlal edilemez." Çünkü haber hazfedildiği zaman, "Sabittir, haktır, vaciptir, lazımdır" gibi pek çok şeye muhtemel olacağı için, bu nassı tek birşeye bağlamaktan kuvvetli olur. "Humus" kelimesi, mîm'in sükûnu ile humsehu şeklinde de okunmuştur. Bu, ganimetlerin nasıl taksim edileceği hususundadır. Bil ki ayet, ganimetlerden beşte birin ayrılmasını gerektirmektedir. Bu beşte birin nasıl taksim edileceği hususunda da iki görüş vardır: Birinci görüş: Meşhur olan bu görüşe göre, o beşte bir pay da, beşe ayrılır. Bunlardan biri Resulullah'ın; biri Abduşşems ve Nevfeloğulları kabilelerine değil de, Peygamberimizin Haşim ve Abdulmuttaliboğulları'ndan olan akrabalarına verilir. Zira Osman ve Cübeyr b. Mut'im (radıyallahü anh)'den şu rivayet edilmiştir: Bu ikisi, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, "Bunlar senin Haşimoğullarından olan kardeşlerindir. Onların fazilet ve üstünlükleri inkâr edilmez. Çünkü sen onlardansın. Peki, bizim kardeşlerimiz (akrabalarımız) olan, Muttaliboğulları hakkında ne dersin? Onlara verdin, ama bizi. mahrum ettin. Halbuki onlar ve biz aynı soydanız" dediler. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "Onların hepsi de, ne câhiliyye ne de İslam döneminde bizi terketmediler. Haşim ve Muttaliboğulları, tek birşeydir" Nesâî, Fey, 5(7/131). dedi ve parmaklarını birbirine geçirerek (onların birlik olduğunu gösterdi.Geriye kalan üç hisse de, yetimlerin fakirlerin ve yolcularındır. Ama Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vefatından sonraki duruma gelince, İmâm-ı Şafiî'ye göre, yine bu beşte bir pay beş parçaya ayrılır: Bunlardan biri, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) içindir. Bu, müslümanların faydalarına olan, at ve silah gibi, gazilerin hazırlığına sarfedilir. İkinci hisse, ister zengin ister fakir olsun, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in akrabalarına verilir. Bu, onların erkeklerine iki, kadınlarına bir nisbetinde verilir. Geriye kalan üç hisse, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara verilir. Ebu Hanife (r.h) ise şöyle demiştir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edince, O'nun hissesi düşer. Akrabalarına ait olan hisse ise, sadece fakir olanlarına verilir. Çünkü bunlar, diğer fakirlerin en tercih edilecek olanlarıdır. Onların zenginlerine bu paydan birşey verilmez. Geriye kalan paylar ise, yetimlere, fakirlere ve yolda katmışlara dağıtılır." İmam Mâlik de bu hususta şöyle demiştir: "Beşte bir ile ilgili iş, halifenin görüşüne havale edilir. Eğer o bunu, Hazret-i Peygamber'in akrabalarının hepsine taksim etmek isterse, taksim eder. Yok eğer bir kısmına verip, bir kısmına vermemeyi isterse, böyle de yapabilir." Bil ki ayetin zahiri, İmâm-ı Şafiî'nin görüşüne daha uygundur ve ayet bu hususta açıktır. Binâenaleyh ayetin zahirinin ifade ettiği mana, daha kuvvetli başka bir delil bulunmadığı müddetçe bırakılamaz. Hem sonra bu nasıl mümkün olur ki? Cenâb-ı Hak, ayetin sonunda, "Eğer Allah'a... inanmışsanız..." buyurmuştur. Bu, "Eğer Allah'a inanmışsanız bu taksimatı böyle yapın" demektir. Bu, taksimat böyle yapılmazsa Allah'a iman edilmiş olmayacağına delalet eder. İkinci görüş: Bu, Ebûl-Âli'ye'nin görüşü olup, buna göre "humus" (beşte bir), altı parçaya ayrılır: Birisi Allah'ın; birisi Resulullah'ın, birisi Hazret-i Peygamber'in akrabalarının; geriye kalan üç parça da, yetimlerin, fakirlerin ve yolda kalmış olanlarındır. Bu görüşte olanlar şöyle demişlerdir: "Bunun delili, Hak teâlâ'nın, ayette humus'un, hem kendisi için hem de diğer beş grup için olduğunu beyan etmiş olmasıdır." Bu görüşte olanlardan bazıları, "Allah'ın hissesi de Peygambere verilir" derken bazıları bu hissenin, Kabe'nin tamir ve masraflarına harcanacağını söylerler. Diğer bazıları da şöyle demişlerdir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) elini, o beşte birin içine daldırır ve avucuna geleni, Kabe için ayırır. İşte, ayette "Allah'ın" diye ifade edilen hisse budur. Bu görüşte olanlar buna şu şekilde cevap vermişlerdir: "Hak teâlâ'nın lillahi ifadesinden maksat, Allah'ın bir hissesi bulunduğunu isbat etmek için gelmemiştir. Çünkü, bütün şeyler Allah'ın mülkü ve milkidir. Bundan maksat, söze tazim üslubuyla, Allah'ı zikretmekle başlamaktır. Bu husus, Allahü teâlâ'nın, (Enfal, 1) buyruğunda da böyledir. Kaffâl, bu görüşün doğruluğuna, Hazret-i peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivayet edilen şu hadisle de istidlal etmiştir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabına, Hayber ganimetler hakkında şöyle demiştir: "Allah'ın size ganimet olarak verdiği şeylerden benim hakkım beşte birdir; bu beşte bir ise size racidir." Nesâî, Fey, 5 (7/131). Hazret-i Peygamberin, "Benim hakkım, beşte birdir" sözü, Allah'ın ve kendisinin hissesinin bir olduğunu gösterir. Allah'ın hissesinin katılması, ayrı ele alınması halinde, hisse beşte bir değil, altıda bir olur. Eğer biz, "İki hisse Peygamberindir " dersek, o zaman peygamberin hissesi beşte birden fazla olmuş olur. Bu durumda, her iki söz de, Hazret-i Peygamberin, "Benim hissem, beşte birdir" sözüne ters düşer. İşte ganimetlerin beşte birinin taksimatı hususundaki söz bundan ibarettir. Ganimetlerin geriye kalan beşte dördü ise, o ganimetleri elde eden kimselere verilir. Çünkü o ganimetleri kazanıp elde edenler onlardır. Bu tıpkı, biçilmek suretiyle otların, avlanmak suretiyle de kuşun elde edilmesi gibidir. Fukaha, bu ayet-i kerimeden, fıkth kitaplarında zikredilmiş olan pekçok mesele istihraç etmiştir. Ganimetlerin Darü'l-harbde Taksimi Ayet-i kerime, ganimetlerin, dârül-harbte de taksim edilebileceğine delâlet etmektedir. Şafiî (r.h.)'nin görüşü de böyledir. Bunun delili şudur: "Cenâb-ı Hakk'ın, "Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin mutlaka beşte biri Allah'ın, Resulünün, hısımların, yetimlerin, yoksulların ve yolcunundur" buyruğu, bu kimselerin ganimetlere mâlik olmalarını gerektirir. Onların, ganimetlere mâtikiyetleri sabit olunca, bunların taksim edilmelerinin caiz olması da gerekir. Çünkü, böyle olması halinde, taksimat zaten, mülkü mâlikine vermek manasına gelir. Bu, ittifakla caizdir. Alimler, zevi'l-kurbâ "hısımlar" tabirine kimlerin dahil olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Ezcümle bunların Haşimoğulları olduğu ileri sürülmüştür. Şafiî (r.h.), Hazret-i Peygamberin akrabalarının Hâşimoğullarıyla, Muttaliboğulları olduğunu söylemiş ve biraz önce söylediğimiz hadisle istidlal etmiştir. Bunların, Hazret-i Ali, Cafer, Âkil'in soyu ile, Abbas'ın soyu ve Haris İbn Abdilmuttalib'in çocukları olduğu da ileri sürülmüştür ki bu, Ebu Hanife'nin görüşüdür. Keşşaf sahibi, Kelbî'den, bu ayetin Bedir'de nazil olduğunu nakletmiştir. Vâkıdî (r.h.) ise şöyle demektedir: "Beşte bir ile ilgili hüküm, hicretten sonraki yirminci ayın başlarında, Bedir Savaşı'ndan bir ay sonra şevvâl'ın ilk yarısını üç gün geçe meydana gelen Benû Kaynûkâ Savaşında ortaya çıkmıştır." Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Eğer Allah'a... İnanmışsanız, buyurmuştur. Ayet-i kerimenin manası, "Ganimetlerin beşte birinin bu beş yere sarf edileceğini bilin ve buna dair tamah ve arzularınıza son verin; ganimetlerin beşte dördüyle yetinip kanâat edin" şeklindedir. "Ve, Furkân günü, iki ordunun birbirine kavuştuğu gün, kulunuz Muhammed'e indirdiğimiz ayetlere inanıyorsanız." buyurulmuştu. Yani, "Allah'a ve, Furkan gününde, yani Bedir'de iki ordunun karşı karşıya geldiği günde kulumuz Hazret-i Muhammed'e indirilmiş olan ayetlere iman etmişseniz..." demektir. Ayette geçen ceman "iki ordu" ile, müslümanlar ile kâfirlerden meydana gelen iki ordu, grup kastedilmiştir. Bundan maksad ise, Hazret-i Peygamber'e inen ayetler, melekler ve o gündeki fetihdir. "Allah, her şeye hakkıyla kadirdir" buyruğunun manası, "Allah, siz azlık ve zelil bulunduğunuz halde, size yardım etmeye kadirdir " demektir. Allah en iyi bilendir. |
﴾ 41 ﴿