YUNUS SURESİ

Bu sûre 109 ayettir. Mekke'de nazil olmuştur

1

"Elif. Lâm. Ra. İşte bunlar hikmet dolu kitabın ayetleridir".

İbn Abbas (radıyallahü anh)'dan şu rivayet edilmiştir: "Bu sure, (Yunus. 40)ayeti hâriç, Mekkîolup, bu ayet Medine'de yahûdîler hakkında nazil olmuştur.

Elif, Lâm, Râ Hakkında

Cenâb-ı Allah, "Elif, lâm, ra" buyurmuştur. Bu ifade ile ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Nafî, İbn Kesir ve Âsim, râ'nın fethası ve tefhimle (kalın olarak); Ebu Amr, Hamza, Kisâî ve Ebu Bekrin râvisi Yahya, ra'nın kesresi ve imale ile okumuşlardır. Nâfî, İbn Âmir ve Âsım'ın râvîsi Hammâd, râ'yı fetha ve kesre arası bir hareke ile okumuşlardır. Bil ki bütün bunlar doğru kullanışlardır.

Vahidî şöyle demektedir: "Asıl olan, tıpkı ma ve lâ kelimelerinde olduğu gibi bu kelimelerde imâle yapmamaktır. Çünkü bunların elifleri, ya harfinden çevrilmiş değillerdir. Bunu imâle ile okuyanlar, bu lafızların, belli harflerin isimleri oluşlarından ötürü imâle yapmışlar ve böylece bu imâleleri ile bunların birer harf değil, isim olduklarına dikkat çekmek istemişlerdir."

İkinci Mesele

Alimer, ayetteki "elif, lâm. ra" ifadesinin, yalnız başına bir ayet olmadığı, Tâ-hâ ifadesinin ise tek başına bir ayet olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Bu ikisinin farkı şudur:

Elif, lâm, râ kelimesi kendisinden sonra gelen ayetlerin duraklanyla bir benzerlik arzetmez. Fakat Tâ-hâ kelimesi böyle olmayıp kendisinden sonra gelen ayetlerin durakları (sonları) ile bir benzerlik arzetmektedir.

Üçüncü Mesele

Bu çeşit kelimelerin yani huruf-u mukattaanın tefsiri hususundaki tafsilat, Bakara suresinin başında geçmişti.

Fakat biz yine de burada, bu husustaki bazı izahları ele alalım: İbn Abbas (radıyallahü anh), bunun manasının "Ben Allah'ım, görürüm" şeklinde olduğunu söylemiştir- Bunun manasının "Ben, rabb'im. Benden başka rab yok" şeklinde olduğu da söylenmiştir. Yine ve kelimelerinin, Allah'ın "Rahman" isminin harfleri oldukları söylenmiştir.

Hikmetli Kitap: Kuran Veya Levh-i Mahfuzdur

Cenâb-ı Allah, "İşte bunlar hikmet dolu kitabın ayetleridir" buyurmuştur. Bu tabirle ilgili iki mesele vardır:

Birinci Mesele

Ayetteki tilke ile, bu sûredeki ayetlere işaret edilebileceği gibi, bu sûreden önce inmiş olan bütün Kur'an ayetlerine işaret edilmiş olması da muhtemeldir. Yine, "Kitab-ı Hakîm" (hikmet dolu kitab) tabiri ile, Kur'an-ı Kerim'in kastedilmiş olması muhtemel olduğu gibi, her (semavi) kitabın kendisinden yazılıp çıkarıldığı Allah katında mahfuz (saklı) kitabın, yani Levh-i Mahfuz'un kastedilmiş olması da muhtemeldir, Nitekim Cenâb-ı Hak: "Muhakkak ki O, elbette çok şerefli bir Kur'an'dır. O. Levh-i Mahfuz'da (yazılı)dır " (Vakıa, 77-78), "Doğrusu o kitab, çok şerefli bir Kur'an'dır, ki Levh-i Mahfuzdadır" (Büruc, 21-22), "Şüphesiz O Kur'an, nezdimızdeki ana kitabta sabit, çok yüce, çok kıymetli bir kitabtır" (Zuhruf, 4) ve "Allah dilediğini imha eder. dilediğini vücûda getirir. Ana kitab O'nun nezdindedir" (Ra'd, 39) buyurmuştur.

Bahsettiğimiz ihtimalleri iyice kavradığında ayetin manasında şu dört ihtimal ortaya çıkar:

Birinci ihtimal: "Tilke = işte onlar" tabiri ile bu sûrede yer alan ayetlere işaret edilmiş olmasıdır. Buna göre ayetin takdiri: "O ayetler, hakim olan o kitabın, yani Kur'an'ın ayetleridir" şeklinde olur. Bu böyledir. Çünkü Allahü teâlâ, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, suyun silip yok edemediği, uzun zaman geçmesinin kendisini değiştiremeyeceği bir kitabı indireceğini vaadetmiştir. Buna göre kelamın takdiri, sûresinde (Yûnus sûresinde) bulunan şu ayetler, suyun kendisini silip yokedemediği o muhkem kitabın ayetleridir" şeklinde olur.

İkinci ihtimal: "Bu surede yer alan o ayetler, Allah'ın katında saklı ve muhafazalı olan kitabın (Levh-i Mahfuz'un) ayetleridir" manasıdır. Bil ki bu iki görüşe göre, "İşte onlar" kelimesi ile, bu sûrenin ayetlerine işaret edilmiş olur. Bu durumda, şöyle bir problem ortaya çıkar: Tilke "İşte onlar" lafzı ise, gâib olana (ortada olmayan-görünmeyen şeye) işaret edilir. Halbuki bu sûrenin ayetleri ortadadır. Binâenaleyh daha nasrl bu lafız ile, bu ayetlere işaret edilmesi yerinde ve güzel olabilir? Bil ki bu soru cevab ile birlikte, (Bakara. 1-2) ayetlerinin tefsirinde geçmişti.

Üçüncü ve dördüncü ihtimal: Bu lafızda, bu sûreden önce geçen Kur'an ayetlerine işaret edilmiştir. Dolayısıyla bununla kastedilen Kur'an-ı Hakîm'in ayetleridir. Kitab-ı Hakîm'in ayetlerinden maksad, Allah katında saklı ve gizli olan o kitabın (Levh-i Mahfuz'un) ayetleridir.

Bu ayet hakkında şöyle iki görüş daha vardır:

a) Kitab-ı Hakîm'den maksad, Tevrat ve İncil'dir. Buna göre ayetin manası, "Bu sûrede zikredilen ayetler, Tevrat ve İncil'de de bahsedilen ayetlerdir" şeklinde olur ki bu, "Bu sûrede ele alınan kıssalar, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Tevrat ve İncil'i bilmediği halde. Tevrat'ta ve İncil'de bahsedilen kıssalara uygundur. Binâenaleyh bu uygunluğun bulunuşu, Allahü teâlâ'nın, Hazret-i Muhammed'e vahiy indirmiş olmasıyla mümkündür" demektir.

b) Bu. Ebu Müslim'in görüşü olup, buna göre, ayetteki elif, lâm, râ harfleri, elifba harflerine birer işarettir. Binaenaleyh "elif. lâm, râ" 'İşte bunlar Kitab-ı Hakîm'in ayetleridir" ayetinin manası, "Bu harfler, meydan okumaya esas teşkil eden ve o Kitaö için birer ayet ve alamet kılınan şeylerdir. Binâenaleyh bu kitabın insanların sözünden mucizevî bir sıfatla, farklılığı söz konusu olmasaydı, o zaman bu üslûbun, aynı harfleri söyleyebilen diğer insanların sözlerine değil de, sadece bu kitaba has olması imkansız olurdu" şeklindedir.

Kitap Hakkında "Hakim" Sıfatının Mânâsı

Kitab'ın "hakîm" diye tavsif edilmesi hususunda da şu izahlar yapılmıştır;

a) Hakîm, "Kitabın hikmeti kapsaması" manasında, hikmetli demektir.

b) Bununla, kelamın sahibinin sıfatı ile tavsif edilmesi kastedilmektedir. Nitekim A'şâ şöyle demiştir: "Onu kim söyledi? denilsin diye söylemiş olduğum, krallara gelip çatan garib ve muhkem bir (kaside) hakkı için!..."

c) Ekserî alimler, "fa'îl" sığasının, ism-i fail manasına gelmesi bakımından, "hakîm" kelimesinin, "hâkim" manasına olduğunu söylemişlerdir. Bunun delili, Hak teâlâ'nın "Allah peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların ihtilafa düştükleri şeyler hakkında hüküm vermesi için hak kitaplar indirdi" (Bakara, 213) ayetidir. O halde Kur'an, hakkı bâtıldan ayırmak için, inançlar; doğruyu yanlıştan ayırmak için de fiiller hususunda bir hâkim gibidir, Yine Kur'an, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, nübüvvet iddiasında doğru olduğuna hükmeden bir hâkim gibidir. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in en büyük mucizesi Kur'an'dır.

d) Hakîm, muhkem (sağlam) manasınadır. Bunun masdan olan ihkâm, fesada (bozulmaya) mani olmak manasındadır. Buna göre "hakîrn"den maksad, "Onu su silip yok edemez, ateş yakıp silemez ve asırlar onu değiştiremez" manasıdır. Yahut bundan bu muhkemlikten maksad Kur'an'ın yalan ve tenakuzdan uzak ve berî oluşudur.

Hasan el-Basrî şöyle demiştir: "Allahü teâlâ, Kur'an'ı "hakîm" diye tavsif etmiştir. Çünkü Hak teâlâ o kitapta adaleti, iyilik etmeyi, akrabaya vermeyi emretmiş, fuhşiyattan, kötülüklerden ve azgınlıktan nehyetmiştir.Yine O, kitapta, kendisine itaat edenlere cennet, isyan edenlere cehennem hükmünü vermiştir. Buna göre "hâkim" "mahkûmun fîh" (kendisinde hükmedilmiş, içinde hüküm bildirilmiş) manasında olmuş olur.

f) Arapça'da "hakîm", "hikmetli ve doğru olanı yapan" demektir Binâenaleyh Kur'an'ı, bu sıfatla tavsif etmek mecazi bir tavsif olmuş olur. Bu mecaz, o Kur'an'ın hikmetli ve sevab olana götürmesinden ötürüdür. İşte bunlara delâlet etmiş olması bakımından, sanki Kur'an'ın bizzat kendisi hakîm olmuş olur.

Müşriklerin Tevhide Çağıran Peygamberden Ötürü Şaşırmaları

1 ﴿