7"O, hanginizin amelinin daha güzel olduğu (hususunda) sizi imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Arşı su üstünde idi. Andolsun ki, "ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz" dersen, kâfir olanlar mutlaka "Bu, apaçık bir aldatmadan başka (bir şey) değildir" derler", Bil ki Allahü teâlâ, önceki delil ile, bütün malumatı bildiğini isbât edince, bu ayet ile de, kendisinin, bütün makdûrâta kadir olduğunu isbât etmiştir. Gerçekten de, bu iki delilden her biri, Allah'ın hem ilminin, hem de kudretinin mükemmel olduğuna delâlet eder. Başlangıçta Allah'ın Arşı Su Üzerinde İdi Bil ki Cenâb-ı Hakk'ın, "O. gökleri ve yeri altı günde yaratandır" ifâdesinin tefsiri, Yunus, 3 ayetinin tefsirinde tafsilatlı olarak geçmişti. Burada geriye, bizim"Arşı su üstünde idi" ayetini tefsir etmemiz kalmaktadır. Bu hususta Ka'b şöyle demektedir: "Allahü teâlâ, yeşil bir yakut yarattı; sonra da ona, heybetle baktı. Bunun üzerine o yakut, titreyen bir su oluverdi. Sonra da rüzgârı yarattı, böylece suyu, o rüzgârın üzerine koydu. Sonra da Arşı suyun üzerine koydu." Ebu Bekr el-Esamm da şöyle demektedir: "Cenâb-ı Hakk'ın, ifadesinin manası, Arapların tıpkı "Semâ, arz üzerindedir" demelerine benzer. Bu söz, onlardan birinin diğerine yapışık olduğunu belirtmek için söylenmiş değildir." Hâdise nasıl olursa olsun, bu, Arş ve suyun, gökler ve yer yaratılmadan önce bulunduklarına delâlet eder. Mutezile şöyle demektedir: "Ayette, Arş ve suyun yaratılmasından önce meleklerin bulunduğuna dair bir delâlet bulunmaktadır. Zira, Arş ve sudan hiç kimse yararlanma ksızın bunların yaratılması makul olmaz. Çünkü Cenâb-ı Hak, Arş ve suyu yaratırken, onları ya bir fayda için yaratmıştır; veya bir fayda söz konusu olmaksızın yaratmıştır. İkinci ihtimal anlamsızdır. Binâenaleyh, geriye birinci ihtimal kalır ki, bu da Cenâb-ı Hakk'ın onları bir faydadan dolayı yaratmış olmasıdır. O fayda da, ya Allah'a yönelik olur, ki bu imkânsızdır; zira Allahü teâlâ, fayda ve zarardan münezzeh ve yücedir. Veyahut da bu fayda, başkasına yöneliktir. Öyleyse o başkasının canlı olması gerekir. Bunu kabul eden herkes, o canlının melekler cinsinden olduğunu söyler. Ebu Müslim el-İsfehani'ye gelince o, Cenâb-ı Hakk'ın, "Arş su üstünde idi" buyruğunun manası, "Allah'ın, gökleri bina etmesi, suyun üzerine olmuştur" şeklindedir" demiştir ki, bunun tefsiri, Yunus 3 ayetinin tefsirinde geçmişti. Yine Allahü teâlâ, gökleri su üzerine bina ettiği zaman, bunun çok bedî ve hayranlık uyandırıcı olduğunu beyân etmiş olur. Zira, hafif bir yapı bile, sert ve sağlam bir zemin üzerine kurulmadığı zaman, ayakta durmaz. O halde bu büyük şey, su üzerinde kurulduğu zaman, artık durum nasıl olur? Burada birkaç soru bulunmaktadır: Bazı Sorular Arş'ın Su Üzerinde Olmasının Hikmeti? Birinci soru: Arşın, gökler ve yeryüzü yaratılmadan önce, su üzerinde bulunduğunun anlatılmasının faydası nedir? Cevap: Bunda birkaç bakımdan, Allah'ın kudretinin çok mükemmel olduğuna bir delâlet bulunmaktadır: a) Arş, göklerden ve yerden daha büyük olmasına rağmen, su üzerinde bulunmaktadır. Binâenaleyh, şayet Cenâb-ı Hak, ağır olan şeyi direksiz olarak tutmaya kadir olmasaydı, bunu yapması mümkün olmazdı. b) Allahü teâlâ, suyu, herhangi bir şey üzerinde olmaksızın tutmuştur. Aksi halde, âlemin kısımlarının sınırsız olması gerekirdi ki, bu da bizim bahsetmiş olduğumuza delâlet eder. c) Allah, yaratılanların en büyüğü olan Arş'ı, altında bir direk, üstünde bir bağı olmaksızın, yedi kat göğün üzerinde tutmuştur ki, bu da yine bizim bahsettiğimize delâlet eder. Yaratılışın İlk Merhalesi İkinci soru: Şu rivayet doğru mudur? "Ey Allah'ın Resulü, Rabbimiz, gökleri ve yeri yaratmadan önce nerede idi?" denildi de, bunun üzerine Hazret-i Peygamber: "O. hem altında hem de üstünde hava bulunan bir bulutta idi" buyurdu! Cevap: Bu rivayet zayıftır. Evlâ olan, meşhur olan haberin kabul edilmesidir ki, o da Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: "Allah vardı: O'nunla beraber hiçbir şey yoktu. Sonra, Arşı da su üzerinde idi " Keşfu'l-Hafâ 2/130-131 şeklindeki sözüdür. Allah'ın Kullarını İmtihan Hikmeti Üçüncü soru: Cenâb-ı Hakk'ın "hanginizin ameli daha güzel olduğu (hususunda) sizi imtihan etmek için" ifâdesindeki lâm, Allahü Teâlâ'nın, gökleri ve yeri, mükellefleri denemek için yaratmış olmasını iktizâ eder. Binâenaleyh, bu husustaki durum nasıldır? Cevap: Bu sözün zahiri, Allahü teâlâ'nın, bu büyük âlemi, mükelleflerin menfaati için yaratmış olmasını gerektirir. Bu görüşü, bazı kimseler benimsemiştir. Bu hususta her bir kısmın, diğerinin benimsemiş olduğu görüşün dışında izahları bulunmaktadır.' O görüşleri açıklamak, bu kitaba uygun düşmez. "Allah'ın fiil ve hükümleri, kulların maslahatlarına bağlanamaz!" diyenler şöyle demişlerdir:"Bu ifâdenin başındaki ta'lîl, illet lamı, zahir durum itibariyle gelmiş olup, bunun manası, şayet, "Allahü Teâlâ, öyle bir nizama göre iş yapmıştır ki, şayet fayda gözeterek işlerini yapması caiz olan bir kimsenin yapması halinde de sadece bu maksad göz önünde tutulurdu." Neticeyi Bilmek İçin Allah'ın İmtihana İhtiyacı Yoktur Dördüncü soru: İmtihan etmek, ancak işlerin neticelerini bilmeyenler için söz konusudur. Halbuki bu, Allah hakkında imkânsızdır. O halde imtihan etmek, Allah hakkında nasıl düşünülebilir? Cevap: Bu sözü biz. Cenâb-ı Hakk'ın Bakara süresindeki (Bakara. 21) ayetinin tefsirinde detaylı biçimde ele aldık., Bil ki Allahü teâlâ, bu âlemi, mükellefleri deneyip imtihan etmek için yarattığını beyân buyurunca, işte bu, haşrin ve neşrin kesinlikle tahakkuk edeceğine hükmetmeyi gerektirir. Zira, denemek ve imtihan etmek, iyilikte bulunana rahmet ve mükâfaat, kötülük yapana da ceza tahsis edilmesini gerektirir. Bu da ancak, mead'i ve Kıyameti kabul etmekle tamamlanır. İşte tam bu sırada Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hitâb ederek: "Andolsun ki, "Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz" dersen, kâfir olanlar mutlaka, "Bu, apaçık bir aldatmadan başka birşey değildir" derler" buyurmuştur. Bu, "Onlar, bu sözü kabul etmez ve öldükten sonra dirileceğini söylemenin yanlış olduğunu söylerler" demektir. Söz Hakkında "Sihir" Tabiri Kullanılır mı? Eğer denilirse ki: "Sihir diye vasfedilen bir şey, hususî bir fiil olamaz. O halde, bu söz, nasıl olur da sihir olarak nitelendirilir?" denilirse, biz deriz ki: Buna birkaç yönden cevap verilebilir: a) Kaffal, bunun manasının şu şekilde olduğunu söylemiştir: "Bu söz, sizin, insanlan dünya lezzetlerinden men etmek ve onları, size inkıyada zorlamak ve itaatiniz altına almak için uydurduğunuz bir hiledir." b) Cenâb-ı Hakk'ın, (......) ifâdesinin manası, "sihir bâtıl bir iştir" şeklindedir. Nitekim Allah Hazret-i Musa'dan naklen, "Bu sizin getirdiğiniz şey sihirdir. Allah şüphesiz ki onu iptal edecektir" (Yunus, 81) buyurmuştur. O halde (......) ifâdesinin manası. "O ancak, açık bir bâtıldır" şeklinde olur. c) Kur'ân, öldükten sonra dirilmenin olacağına hükmetmektedir. Halbuki onlar, Kur'ân hakkında, onun bir sihir olduğu şeklinde bir ta'n ve tenkîdde bulunurlar. Aslı tenkîd etmek, fer'i tenkîdi ifâde eder. d) Hamza ve Kisaî, onların Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i kastettiğini belirterek "Bu ancak, bir sihirbazdır" şeklinde okumuşlardır. Buna göre onlar, "sihirbazsa, yalancıdır" demek istemişlerdir. Müşriklerin İstihzalarını Red |
﴾ 7 ﴿