4"Hani Yûsuf babasına, "Babacığım, gerçekten ben, onbir yıldız ile güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana secde ediyorlar" demişti". Ayetle ilgili birkaç mesele vardır: Birinci Mesele Ayetin takdiri "Hani Yûsuf demişti ki" şeklindedir. Keşşaf sahibi şöyle demiştir: Doğrusu "Yûsuf" kelimesi, İbranice bir isimdir. Çünkü eğer o Arapça bir isim olsaydı, mahfe oluşunun dışında başka bir sebep bulunmadığı çn. munsarıf olurdu." Bazıları bu kelimeyi, sîn'in kesresi ile, Yûsif; bazıları ca sînin fethasıyla Yûsef şeklinde okumuşlardı. Bu üç şekil aynen "Yûnus" afzı için de rivayet edilmiştir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: 'Kerim kimdir?" diye sorulduğunda, "Kerim oğlu Kerim oğlu Kerim, ibrahim oğlu khâk oğlu Ya'kûb oğlu Yûsuf tur (Allah'ın selamı üzerlerine olsun)!' İkinci Mesele "Ya Ebeti" Lafzı Hakkında İbn Âmir, Kur'ân'ın her yerinde tâ harfinin fethası ile bu kelimeyi, ya ebete diye okurken, diğer bütün kıraat imamları ta'nın kesresi ile ya ebeti diye okumuşlardır. Fetha ile okunuşun izahı şöyledir: Bu aslında, "nüdbe" olarak ya ebetâh! şeklinde idi. Elif ile he hazfedildi ve ya ebete kaldı. Bunun kesreli okunuşunun izahı da şöyledir: Bunun aslı, ya ebî (babacığım) idi de sonundaki yâ hazfedildi ve ona niyâbeten (yerine) kesre ile yetinildi. Sonra da sonuna vakf "hâ"sı getirilerek, ya ebeti denildi. Çok kullanıldığı için, bu hâ (yani te) kelimenin kendisinden kabul edildi ve mütekellim "yâ"sına muzaf kılındı, (......) şeklinde. Bu, Sa'leb İbnü'l-Enbârî'nin görüşüdür. Bil ki nahivciler bu konuyu uzun uzadıya ele almışlardır. Onların görüşlerini merak eden, onların kitaplarına baksın. Üçüncü Mesele Yûsuf (aleyhisselâm), rüyasında onbir yıldız ile güneş ve ayın kendisine secde ettiklerini görmüştü. Onun onbir erkek kardeşi vardı. Bundan dolayı "yıldızlar", "kardeşler" olarak; "güneş ile ay" da "babası ve annesi" olarak; secde etmeleri", "onların O'na yani Yûsuf (aleyhisselâm)'a tevazu gösterip boyun eğmeleri ve onun emri altına girmeleri" olarak tefsir ve te'vil edilmiştir. Biz, ayetteki "Gerçekten ben, onbir yıldız (...) gördüm "tabirini şu iki sebepten dolayı-, rüyada görmek manasına hamlettik: 1) Çünkü yıldızlar, hakikatte secde etmezler. Binâenaleyh bu sözü, "rüya" manasına hamletmek gerekir. 2) Ya'kûb (aleyhisselâm)'un, "Rüyanı kardeşlerine anlatma!" (Yûsuf. 5) şeklindeki sözü. Buhari, Enbiya, 19 (4/122). Cansızlar Hakkında Âkillere Has Sıfatın Kullanılması Ayetle ilgili birkaç soru vardır: Birinci Soru:Ayete ki kelimeasi ancak akıl sahibi varlıklar için kullanılabilir. Halbuki yıldızlar cansızdırlar. O halde, akıllılara has olan bu kelimenin, cansızlar için kullanılması nasıl caiz olur? Biz deriz ki: Yıldızların, canlı ve konuşan varlıklar olduğunu iddia eden bir kısım felsefeci hem bu ayeti, hem de "Onların hepsi de ayrı ayrı birer felekte yüzerler" (Yasin, 40) ayetini delil getirmişlerdir ki buradaki yesbehûn '"yüzerler" kelimesi de akıllılar için kullanılır. Vahidî şöyle demiştir: "Allahü teâlâ onları "secde eden varlıklar" olarak tavsif edince, sanki akıl sahibi varlıklar olmuşlardır. Böylece Allahü teâlâ, akıl sahibi varlıklar hakkında kullanılan kelimeyi onlar hakkında kullanmıştır. Nitekim Cenab-ı Allah "O putlar sana bakar görürsün, halbuki onlar görmezler" (Araf, 198) ve "Ey karıncalar yuvalarınıza girin" (Neml. 18) buyurmuştur. Ayetle İlgili Başka Sorulara Cevaplar İkinci Soru: Hazret-i Yûsuf (aleyhisselâm). "Onbir yıldız ile güneşi ve ayı gördüm" demiş, sonra "görme" lafzını ikinci defa tekrar ederek, "Gördüm ki onlar bana secde ediyorlar" demiştir. Bu tekrarların hikmeti nedir? Cevap: Kaffâl (r.h) şöyle demiştir: "Yûsuf (aleyhisselâm) yıldızlan güneşi ve ayı gördüğünü anlatmak için birinci "görme"yi, onların kendisine secde ettiklerini gördüğünü anlatmak için de ikinci "görme"yi zikretmiştir." Bazıları da şöyle demiştir: "O, "Onbir yıldız ile güneşi ve ayı gördüm" deyince, sanki "nasıl gördün?" denilmiş de, "Onları bana secde ediyor olarak gördüm" demiştir." Bir başkası "Bu iki görmenin birisinin görmek, diğerinin rüyada görmek manasına olması caizdir" demiş ama, bu iki "görme"den hangisinin rüyaya, hangisinin bizzat görme manasına olduğunu beyan etmemiş ve böylece, kapalı bir söz söylemiştir. Üçüncü Soru: Ayette niçin güneş ve ay sonra zikredilmiştir? Biz deriz ki: Allah onları, yıldızlardan üstün oldukları için sonra zikretmiştir. Çünkü hususen ve ismen zikredilmek, daha şerefli ve itibarlı oluşu gösterir.Bu tıpkı, "Allah'ın melekleri, Cebrail, Mikâil..." (Bakara, 98) ayetinde olduğu gibidir. Dördüncü Soru: Ayette bahsedilen secde ile, hakikî manadaki secde mi kastedilmiş, yoksa tıpkı şâirin "Sen, orada at torbalarını, (atların) tırnaklarına secde eder görürsün" şiirinde olduğu gibi, tevazu ve boyun eğme manası mı kastedilmiştir?" neler olduğunu söylersem, müslüman olur musun?" der. Bunun üzerine yahudı de: "Evet" deyince, Hazret-i Peygamber de: "Bunlar Ceriyyân (?), Tarık, Zeyyâl, Kâbis, Amûdân, Felîk, Misbah, Darûh, Fere, Vessâb ve Zülketifeyn'dir... Ki Yûsuf (aleyhisselâm), bunları, güneşi ve ayı, gökten inip de kendisine secde ettiklerini görmüştür..." der. Bunun üzerine yahudi "Evet, Allah'a yemin ederim ki, onların isimleri bunlardır..." der. Bil ki, bu isimlerin pekçoğu, yıldızların şekilleriyle ilgili olarak tasnif edilmiş olan kitaplarda bulunmamaktadır. Allah, meselenin iç yüzünü en iyi bilendir. "(Babası Yakûb) dedi ki: |
﴾ 4 ﴿