8

“And dolsun ki Yusuf'un ve biraderlerinin kıssasında (onları) soranlar için nice-ibretler bulunmaktadır. Hani onlar, şöyle demişlerdi: "Yusuf'la kardeşi, babasının yanında, muhakkak bizden daha sevgilidir. Halbuki biz, kuvvetli bir cemaatiz. Babamız, mutlaka açık bir yanlışlık içindedir...".

Ayetle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Keşşaf sahibi, Yusuf (aleyhisselâm)'un kardeşlerinin isimlerini şu şekilde saymıştır: Yehuda; Rûbyal, Şemon, Lâvi, Ribalön, Yeşcer, Deyne, Dân, Neftâlî, Câdve Aşir... Daha sonra, sözüne devamla şöyle der: "Bunların ilk yedisi, Yakûb (aleyhisselâm)'un halasının kızı Liyâ (?)'dandır. Son dördü ise, Süryeteyn, yani Zülfe ve Belhe'dendir. Liyâ ölünce, Yakûb (aleyhisselâm) onun kız kardeşi Râhîl ile evlendi de, Rahil de Yâkûb'a Bünyamin ve Yûsuf'u doğurdu.

İkinci Mesele

Cenâb-ı Hak, "Soranlar için nice ibretler" buyurmuştur. İbn Kesir, bunu, Yusuf (aleyhisselâm)'un durumuna hamlederek, elifsiz olarak, diğer kıraat imamları can olarak (......) şeklinde okumuşlardır. Zira, Yusuf (aleyhisselâm)'un işleri pek çok olup, bunlardan her biri, başlı başına bir ibret vesilesidir.

Üçüncü Mesele

Alimler, Cenâb-ı Hakk'ın bu ayetinin tefsiri hususunda şu izahları yapmışlardır:

1) İbn Abbas şöyle demiştir: "Bir yahudı âlimi, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına girer ve ondan, Yusuf Sûresi'nin okunmasını dinler. Sonra, yahudilerin yanına döner ve onlara, o sûreyi. Tevrat'ta olduğu gibi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'den dinlemiş olduğunu bildirir. Bunun üzerine bir grup yahudi, Hazret-i Peygamber'e gelirler ve, önceki yahudinin dinlemiş olduğunu dinlerler. Peygamber'e: "Bu kıssayı sana kim öğretti?" dediklerinde de, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "Allah..." der. İşte bunun üzerine, "Andolsun ki Yusuf'un ve biraderlerinin kıssasında (onları) soranlar için nice ibretler bulunmaktadır..." ayeti nazil olur." Bana göre bu izah, akıldan uzak bir açıklamadır. Zira ayetten anlaşılan "Yusuf (aleyhisselâm) hadisesinde, soranlar için birtakım ibretlerin bulunması hususudur. Halbuki naklettiğimiz bu açıklamaya göre, ibret, Yusuf (aleyhisselâm) kıssasında değil, hiçbir öğrenim görmemiş, hiçbir kitap okumamış olan Hazret-i Peygamber'in o kıssayı haber vermesinde olmuş olur. Bu iki izah arasındaki fark ise, çok açık ve nettir.

2) Mekkelilerin çoğu, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in akrabası idiler. Ve onlar, onun peygamberliğini kabul etmiyor, hareketlerinden dolayı, ona karşı alabildiğince düşmanlık yapıyorlardı. Böylece Allahü teâlâ, Yusuf Kıssası'ndan bahsetmiş, hasetleri yüzünden Yusuf'un kardeşlerinin de ona eziyyet etmede aşırı gittiklerini, ama sonunda Allah'ın ona yardım ettiğini, onu kuvvetlendirdiğini, kardeşlerini ise onun yetkisi ve himayesine verdiğini beyân buyurmuştur. İnsan, bu gibi hadiseleri dinlediğinde, bu hadiseler onun haset etmesini engellemiş olur.

3) Yakûb (aleyhisselâm), Yusuf'un rüyasını tabir edince, bu açıklama aynen tahakkuk etti ve seksen yıl sonra, varlık aleminde vücud buldu. Şu halde, Allahü teâlâ, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, düşmanlarına karşı, kendisine yardım edeceğini ve onu muzaffer kılacağını vaadedip, bu vaadedilen şey de bir müddet gecikince, bu, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, o hususta yalan söylemiş olduğuna delâlet etmez. Bu kıssanın zikredilmesi, işte, bu açıdan da faydalıdır.

4) Yusuf (aleyhisselâm)'un kardeşleri onun işini ibtal etmek için çok uğraştılar. Ancak ne var ki Cenâb-ı Hak, Yusuf'a yardım ve nusretini vaadedince, iş, düşmanların çaba sarfettiği gibi değil, Allah'ın takdir ettiği gibi tahakkuk etti. Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hadisesi de böyledir. Zira Allahü teâlâ, O'nun derecesini yüceltmeyi tekeffül edince, kâfirlerin, O'nun davasını ibtâl etme hususundaki çabaları ona zarar verememiştir.

Ayetteki, Bil ki bu kıssada, onu soranlar için pekçok ibretler bulunmaktadır" demektir. Bu tıpkı (Fussilet. 10) ayeti gibidir. Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Hani onlar şöyle demişlerdi: "Yusuf'la kardeşi, babasının yanında, muhakkak bizden daha sevgilidir... Halbuki biz, kuvvetli bir cemaatiz..." buyurmuştur. Bu cümle ile ilgili iki mesele vardır:

Birinci Mesele

(......) ifâdesinin başındaki lâm, ibtidâiyye lamı olup, bunda, cümlenin manasını tekîd ve tahkîk etmek özelliği bulunmaktadır. Buna göre onlar "Babamızın, o İkisini aşırı sevdiği, hakkında hiçbir şüphe olmayan kesin bir husustur..." demek istemişlerdir. Yusuf'un kardeşi ise, Bünyamın'dir. Hepsi kardeş oldukları halde, onlar, "onun kardeşi" şeklinde söylemişlerdir. Zira Yusuf ile Bünyamin'in anneleri birdi. On ve daha fazla sayıdaki kalabalığa usbe ve isâbe denilir. Bu kelimenin, sayılan kırka kadar varan topluluklar hakkında da kullanıldığı ileri sürülmüştür. Topluluğu teşkil eden kimseler sayesinde güç kuvvet kazanıldığı için, bu şeküde isimlendirilmiştir. Hazret-i Ali (radıyallahü anh)'nin, nasb ile, usbeten şeklinde okuduğu nakledilmiştir ki, buna göre mana, "Biz bir cemâat olarak bir araya geliyoruz..." şeklinde olur.

İkinci Mesele

Bundan maksat, Yusuf'a eziyyet etmek istemeterinin sebebini açıklamaktır, Zira, Yakûb (aleyhisselâm), Yusuf'u ve kardeşini, diğer kardeşlerinden daha çok seviyordu. şu sebeplerden dolayı bundan rahatsız olmuşlardı:

1) Onlar, yaşça, bu ikisinden daha büyük idiler...

2) Onlar, daha kuvvetli idiler ve babalarının işlerini de bu ikisinden daha fazla görüyorlardı.

3) Onlar: "Biz, belâ ve sıkıntıları göğüslüyor; faydalı ve güzel olan şeyleri de elde etmeye uğraşıyoruz..." diyorlardı.

Anlattıklarımızdan, bu sayılan meziyyetler hususunda, onların Yusuf ve kardeşinden daha önde oldukları sabit olup, buna rağmen Yakûb (aleyhisselâm) da Yusuf ve kardeşini onlara tercih edince, onlar da kendilerince haklı olarak, "Babamız, mutlaka açık bir yanlışlık içindedir..." demişlerdir ki, yani, "Bu apaçık bir haksızlık ve apaçık yanlışlıktır" demektir. Bu ifâdeyle ilgili olarak, burada birkaç soru sorulabilir:

Hazret-i Yakub Niçin Yusuf'a Ayrıcalık Tanıdı?

Birinci Soru: Çocukların bir kısmının bir kısmına tercih edilmesinin, onlar arasında kin, haset ve birtakım düşmanlıkları meydana getireceği, malûm olan bir husustur. Yakûb (aleyhisselâm), bunu bildiğine göre, acaba Yusuf ve kardeşini, diğerlerine neden üstün tutmuştur? Hem, daha yaşlı, daha bilgili ve daha faydalı olan, en üstün olandır. Öyleyse, Yakûb (aleyhisselâm), bu hükmü niçin ters çevirmiştir?

Cevap: Yakûb (aleyhisselâm), o ikisini, diğer çocuklarına ancak sevgi bakımından tercih etmiştir. Sevgi ise, beşer gücü dairesinde bulunmayan bir husustur. Dolayısıyla Yakûb (aleyhisselâm) bu hususta mazurdur ve O, bu husustan dolayı kınanamaz.

Çocukları Hazret-i Yakûb'un Nübüvvetine İnansalar, İtiraz Etmezlerdi?

İkinci Soru: Yakûb (aleyhisselâm)'un çocukları eğer, babalarının Allah katından gönderilmiş gvçek bir peygamber olduğunu kabul ediyor idiyseler, onlar, Ona daha nasıl İtiraz edebilmişler, onun davranışını uygun bulmamışlar ve bu hususta O'nu tenkit edebilmişlerdir? Yok eğer onlar, Yakûb (aleyhisselâm)'un nübüvvetini kabul etmiyor idiyseler, bu da onların kâfir olmalarını gerektirir.

Cevap: Onlar, babalarının nübüvvetini kabul ediyor, O'nun, Allah katından gönderilmiş hak peygamber olduğunu ikrar ediyorlar. Ancak ne var ki, belki de onlar peygamberlerin, sırf içtihâdlarıyla birtakım hususî işler yapabileceklerini caiz görüyorlardı. Sonra onların içtihâdları, babalarının bu içtihadında hata etmiş olduğu, neticesine götürmüştür. Bu böyledir, zira onlar, "Bunlar, akılları kemâle ermemiş iki çocuktur. Halbuki bizler yaş, akıl, yeterli olma, faydalı olma, çokça hizmet etme ve işleri yapma hususunda, o ikisinden önceyiz. Binâenaleyh, babamızın, Yusuf'u bize tercih etmedeki ısrarı, bu delilimize ters düşmektedir..." derlerken, Yakûb (aleyhisselâm) da belki, "Aşırı sevmek, insanın gücü ve takati dairesi içinde değildir. Binâenaleyh, bu hususta Allah'ın, benim üzerimde herhangi bir mükellefiyeti yoktur!.." diyordu.

Yusuf'la Bünyamin'in Kayırtmalarının Sebebi?

O ikisinin, daha fazla gözetilmelerinin de, şu sebeplerden olması muhtemeldir:

a) Onlar, daha çocukken anneleri ölmüştü.

b) Hazret-i Yakûb, diğer çocuklarında bulamadığı doğruluk ve âlicenâblığı, Yusuf'ta bulmuştu.

c) Yusuf (aleyhisselâm), yaşça küçük olmasına rağmen, babasına, diğer çocuklardan daha kıymetli ve değerli olan muhtelif hizmetlerde bulunmuş olabilirdi.

Netice olarak diyebiliriz ki, bu mesele, içtihadl bir mesele olup, nefsin meylinin ve fıtratın zorlamalarının karıştığı bir meseledir; binâenaleyh, bu hususta meydana gelen ihtilâftan, iki taraftan birinin, dini veya şerefi hususunda tenkit edilmeleri neticesi çıkmaz.

Peygambere Dalâlet İsnat Etmek Küfre Düşürmez mi?

Üçüncü Soru: Onlar babalarının apaçık bir sapıklık içinde olduğunu söylemişlerdir ki, bu da zemm ve tenkîd hususunda ileri gitmektir. Peygamberi tenkit etmek hususunda ileri giden, küfre düşer. Hele, bu tenkit eden, oğul olunca!.. Zira, babalık hakkı da, daha çok saygı duymayı gerektirir.

Cevap: Burada bahsedilen "sapıklık" ile, dünyevî hususlardaki maslahatlara riâyet etmeme kastedilmiştir; rüşd ve doğru yoldan uzaklaşma manası kastedilmemiştir.

Yusuf'un Kardeşleri Günah İşlemiş Sayılırlar mı?

Dördüncü Soru: Onların, "Yusuf'la kardeşi, babasının yanında, muhakkak bizden daha sevgilidir" şeklindeki sözteri, sırf hasetten kaynaklanan bir sözdür Halbuki haset, büyük günahlardandır. Hele hele onlar bu hasetleri yüzünden O'nu yalanlamaya, o iyi kardeşlerini yok etmeye, onu kölelik zilletine duçar kılmaya ve onu, müşfik babasından uzaklaştırmaya yeltenmişler, böylece babalarını devamlı olan bir keder ve üzüntüye düşürmüşler ve onu yalanlamaya cüret etmişlerdir. Binâenaleyh, ne kadar kötü haslet, şer ve fesat hususunda ne kadar yöntem varsa, hepsini denemişlerdir. Halbuki bütün bunlar, (peygamber olduklarının kabulü halinde), onların ismetlerini ve nübüvvetlerini zedeler. .

Cevap: Durum, sizin bahsettiğiniz gibidir. Ancak ne var ki, bize göre nazar-ı dikkate alınan husus, peygamberlerin, kendilerine nübüvvet verildiği zamanki ismet ve masumiyyetleridir. Ama, nübüvvetten önce ise, ismet sahibi olmak farz değildir. Allah en iyi bilendir.

Kardeşlerinin Yusuf İçin Kurdukları Tuzak

8 ﴿