68"Vakta ki onlar Mısır'a, babalarının kendilerine emrettiği şekilde girdiler, bu, Allah'ın kazasından hiç bir şeyi onlardan gidermedi. Sâdece Ya'kûb'un r.efsindeki dileği, meydana çıkarmış oldu. Şüphe yok ki O, ona öğrettiğimiz için, bir bilgi sahibi idi. Ancak insanların çoğu bilmezler". Müfessirler şöyle demişlerdir: Ya'kûb (aleyhisselâm), "Allah'ın kazasından hiç bir şeyi senden gideremem" deyince, Cenâb-ı Allah'da, bu sözünde onu tasdik ederek, arın, bu ayrı ayrı kapılardan girişi, Allah'ın takdir ettiği hiçbirşeyigeri çeviremez" buyurmuştur. Bu hususta iki bahis vardır: Birinci Bahis: İbn Abbas (radıyallahü anh) şöyle demiştir. "Bu, " Onların ayrı ayrı kapılardan şehre girmeleri, ne Allah'ın kazasını, ne de Allah'ın takdir ettiği herhangi bir şeyi geri çeviremez" demektir." Zeccâc ise şöyle demiştir: "Onlara göz değmesi -Kadder ise, toplu oldukları halde isabet edeceği gibi, dağınık oldukları halde de isabet eder" İbnü'l-Enbâri de şöyle demiştir: "Eğer Allah'ın ilmi ve kaderinde, birarada oldukları zaman, onlara göz değmesi mukadder ise, onların ayrı ayrı gelmeleri de arada bulunmaları gibidir." Bütün bu sözler, birbirine yakın olup, hepsinin özü şudur: Tedbir, kaderi savuşturamaz. İkinci Bahis: Ayetteki min şey kelimesi mef'ul olduğu için, mahallen mansub araması muhtemel olduğu gibi, fail olarak ref mahallinde olması da muhtemeldir. Birinci durum, bu kimsenin demesi gibidir. Bunun takdiri, kimseyi görmedim) şeklindedir. İşte âyette de böyledir. Buna göre âyetin takdiri, "Onların ayrı ayrı girmeleri, Allahü teâlâ'nın kaza ve kaderinden hiçbir şeye fayda vermez, yani, onların böyle dağınık bulunmaları, Allah'ın kazasından hiçbirşeyi dışta rrakmaz" şeklinde olur. İkinci duruma gelince, bu senin demen gibidir. Bunun takdiri, (Bana kimse gelmedi) şeklindedir. İşte ayetin takdiri de böyledir, yani, "Hiçbir şey, Allah'ın kaza ve kaderine karşı onlara bir fayda vermez" demektir, Ayetteki "Sadece Ya'kûb'un nefsindeki dileği, meydana çıkarmış oldu" ifadesi hakkında Zeccâc; 'Bu, istisna-ı munkatıdır. Manası, "Fakat, Ya'kûb gönlündeki ihtiyacı gidermiş oldu" şeklindedir. Yani, "Onların dağınık olarak şehre girmeleri ancak Ya'kûb'un dile getirmiş olduğu gönlündeki bir dileğini yerine getirmiştir" demektir" demiştir. Daha sonra âlimler, buradaki "hacet" kelimesi ife ilgili birkaç izah zikretmişlerdir: 1) Bu, Ya'kûb (aleyhisselâm)'un oğullarına nazar değmesinden korkmasıdır. 2) Ya'kûb (aleyhisselâm)'un, Mısırlıların, oğullarına hased etmesinden korkmasıdır. 3) Ya'kûb (aleyhisselâm)'un, oğullarına, Mısır kralının kötülük yapmasından korkmasıdır. 4) Ya'kûb (aleyhisselâm)'un, oğullarının geri dönmemesinden korkmasıdır. Bütün bunlar birbirine yakın izahlardır. Cenâb-ı Hakk'ın "Şüphe yok ki O, ona öğrettiğimiz için, bir bilgi sahibi idi" cümlesi hakkında Vahidî şöyle demiştir: "Ayetteki mâ edatının, masdariyye olup, allemnâhu, kelimesindeki mef'ûl zamirinin Ya'kûb (aleyhisselâm)'a râcî olması muhtemeldir. Kelamın takdiri, "O, kendisine öğrettiğimiz için ilim sahibidir" şeklindedir. Yine bu mâ edatının ellezî manasında olması, (ona) zamirinin de, mâ ism-i mevsulüne râcî olması mümkündür. Buna göre bunun takdiri, "O, kendisine öğrettiğimiz o şey hakkında bilgi sahibi idi" şeklindedir. Yani, "Biz, birşey öğrettiğimizde, onda bu şeyle alakalı bilgi hâsıl olmuştur" demektir." Ayet hakkında, başka iki görüş daha vardır: 1) Bu ilimden maksad, hıfzdır. Yani, "O, kendisine öğrettimiz şeyi hıfzetmekte, unutmamaktadır ve onu gözetmektedir" demektir. 2) "O, kendisine öğrettiğimiz şeylerin faydalarını ve güzel neticelerini biliyor" demektir. Bu ifade onun, ilmi ile âmil olduğuna işaret etmektedir. Daha sonra Cenab-ı Hak, "Fakat insanların çoğu bilmezler" buyurmuştur. Bununla ilgili iki izah şekli vardır: 1) Bu, "Fakat insanların çoğu, Ya'kûb'un bildiği gibi bilemezler" demektir. 2) Bu, "Onlar, Ya'kûb'un bunu bildiğini bilemezler" demektir. "İnsanların çoğu" ifâdesi ile, müşrikler kastedilmiştir. Çünkü onlar, Allah'ın velilerini (dostlarını), hem dünyada, hem de ahirette fayda verecek ilimlere nasıl ulaştırmış olduğunu bilmezler. |
﴾ 68 ﴿