75"Onlar, "Vallahi, siz de biliyorsunuz ki, biz buraya, fesat çıkarmak için gelmedik. Biz hırsız da değiliz" dediler. "Eğer yalancılar iseniz, (çalanın) cezası nedir" deyince, onlar "onun cezası, yükünde (çalınan malın) bulunduğu kimsenin kendisidir. İşte o kimse, bunun cezasıdır. İşte biz, zalimleri böyle cezalandırırız" dediler". Basralılar şöyle demişlerdir: "Vallahl'deki vâv, tâ'dan bedeldir; tallahideki ta da, vâv'dan bedeldir (birbirlerinin yerine kullanılırlar). Ta harfi, kasem harfi olara başka isimlerde kullanılma hususunda zayıf kalmış ve fakat kaseme en layık ola "Allah" lafz-ı celalinin başında kullanılmıştır!' Müfessirler şöyle demişlerdir: "Hazret-i Yûsuf'un kardeşferi iki hususa yemin ettiler Birincisi, oraya, fesat çıkarmak için gelmediklerine dair yemin etmeleridir. Çünkü onların hallerinden, ne yemek suretiyle, ne de hayvanlarını tarlalara salıvermek suretiyle olsun, kimseye zarar vermeyip insanların mallarını kullanmaktan tamamiyle kaçındıkları anlaşılmıştır. Hatta onların, ekinleri girip yemesin diye, hayvanlarının ağızlarını bağladıkları ve devamlı olarak, çok çeşitli ibâdet yapmakta oldukları rivâyet edilmiştir. Bu özellikte olan kimselerinse, yeryüzünde fesat çıkarmaları uygun düşmez İkincisi ise, kendilerinin hırsız olmadığına ve bu hususta kesin şahitleri bulunduğuna dair yemin etmeleridir. Çünkü onlar sermâyelerini, daha önce yüklerinin içinde buldukları zaman, onu memleketlerinden Mısır'a geri getirmişler, onu kendileri için alıkoymayı helâl saymamışlardı. Hırsız ise, kesinlikle böyle yapmaz. Sonra onu kendilerinin bu töhmetten berî ve masum olduklarını beyân edince, Hazret-i Yûsuf'un adamları: "Eğer yalancılar iseniz, (çalanın) cezası nedir?" demiş, onlar da: "Onun cezası yükünde (çalınan malın) bulunduğu kimsenin kendisidir; işte o kimse, bunun cezâsıdır" diyerek cevap vermişlerdir. Onların Şeriatında Hırsızın Cezası İbn Abbas (radıyallahü anh) şöyle demiştir. "Onlar o zamanlar, her hırsızı, hırsızlığı sebebiyle köle sayıyorlardı. Onların şeriatinde hırsızın köle sayılması bizim şeriatimizde, ellerinin kesilmesinin farz olması yerine geçiyordu..." Ayetin manası, "Bu cürmün cezâsı, çalınan mal, yükünün içinde bulunan kimsenin kendisidir. Yani, "o şahsın kendisi o cürmün cezasıdır. Yani, onun köle edinilmesi, o cürmün cezasıdır" şeklindedir. Zeccâc der ki: Bunda iki izah bulunmaktadır: 1) "Cezâuhu mübteda; (......) kısmı ise, onun haberidir." Buna göre mana, "Hırsızlığın cezası, yükü içinde çalınan malın bulunduğu kimsenin kendisidir şeklinde olur. Bu durumda (......) ifadesi ise, senin, "Hırsızın cezası elir kesilmesidir; işte, budur onun cezası" sözünde olduğu gibi, daha fazla açıktamak için getirilmiş olur. 2) Cezâuhu mübtedâdır; (......) ifâdesi de, mübtedânın haberi makamında gelmiş olan bir cümledir. Buna göre kelamın takdiri, sanki şöyle denilmiş olmasıdır: "O'nun cezası, yükünde, çalınan malın bulunduğu kimsenin, bizzat kendisidir." Fakat burada, daha iyi beyân edip tekid etmek için, bu sarîh ifâde, zamirin yerine getirilmiştir. Nahivciler buna delil olmak üzere şu şiiri söylemişlerdir: Hiçbir şeyin ölümün önüne geçtiğini göremiyorum. Ölüm, zengini de sıkıştırır, fakiri de (Onlara dünyayı dar eder)!' O'nun, "İşte biz, zalimleri böyle cezâlandırırız" buyruğu, "İşte bir ceza, zalimlerin cezasıdır" anlamındadır. Yani, "Birisi hırsızlık yaptığı zaman, köle olur" demektir. Sonra bu ifâdenin, Hazret-i Yûsuf'un kardeşlerinin sözünün devamı olduğu denildiği gibi, Hazret-i Yûsuf'un kardeşleri, "Bunun cezası, o çalınmış malın yükünde bulunduğu kimsenin kendisidir" dedikleri zaman, Hazret-i Yûsuf'un adamları tarafından olmak üzere, "işte biz, zalimleri böyle cezalandırırız" denilmiş olduğu da denilmiştir. |
﴾ 75 ﴿