77

"Dediler ki: "Eğer o çalmış bulunuyorsa, zaten daha önce kardeşi de hırsızlık etmişti." O vakit Yûsuf bunu içine attı, dışa vurmadı, (içinden) dedi ki: "Sizin durumunuz daha kötü! Allah sizin anlatmakta olduğunuzun mahiyetini çok iybilendir".

Hazret-i Yûsuf (aleyhisselâm), kardeşinin yükünün içinden su kabını bulup çıkarınca, kardeşleri başlarını eğdiler ve: "Bu hâdise enteresan! Demek ki Râhiyle iki hırsız doğurmuş" dediler. Daha sonra da, Bünyâmin'e: "Ey Rahiyle'nin oğlu! Sizin yüzünüzden ne kadar çok belaya uğradık" dediler. Bünyâmin de: "Aslında biz, sizin yüzünüzden birçok belâya uğradık. Çünkü siz, kardeşimi götürüp çölde kaybettiniz. Sonra da kalkmış bana böyle diyorsunuz" dedi. Bunun üzerine onlar: "Öyle ise niçin bu su kabı senin yükünden çıktı?" deyince, O: "Onu, benim yüküme, sizin yükünüze daha önce sermayenizi koyan koymuştur" demiştir.

Yusuf Aleyhinde de Hırsızlık İsnad Etmeleri

Bil ki bu ayetin zahiri onların Hazret-i Yûsuf'a şöyle dediklerini gösterir: "Bu iş, pek de garib sayılmaz. Çünkü onun ölmüş olan öz kardeşi de bir hırsız idi." Onlar bu sözleri ile, "Biz onun yolu ve ahlakı üzere değiliz. Bu yol, ona ve kardeşine hastır. Çünkü o ikisi başka anadandır" manasını kastetmişlerdir. Alimler onların Hazret-i Yûsuf'a isnad ettikleri o hırsızlık hususunda değişik birkaç görüş belirtmişlerdir:

1) Saîd b. Cübeyr şöyle demiştir: "Onun ana tarafından dedesi putperest idi. Bundan dolayı Hazret-i Yûsuf'un annesi, babasının putlara tapmayı böylece bırakacağı ümidiyle Yûsuf'a o putları çalıp kırmasını emretmişti. Yûsuf (aleyhisselâm) da, bu işi yapmıştı. İşte bahsedilen hırsızlık budur.

2) O, babasının sofrasından yiyecek çalıp, fakirlere vermişti. Babasının bir kuzusunu çalıp fakirlere verdiği de söylendiği gibi, aynı şekilde bir tavuğu çalıp, fakirlere verdiği söylenmiştir.

3) Hazret-i Yûsuf (aleyhisselâm)'un halası, onu çok severdi. Bundan dolayı onu yanında tutmak istiyordu. Halasının yanında (evinde), Hazret-i İshak (aleyhisselâm)'dan kalma bir kuşak vardı ve onlar o kuşağı teberrüken (bereketini umarak) muhafaza ediyorlardı. Halası o kuşağı Yûsuf'un beline bağladı ve onun, o kuşağı çaldığını söyledi. Onların kanunlarına göre hırsızlık yapanın köle edinilmesi gerekiyordu. İşte böylece O, Yûsuf'u kendi yanında alıkoyabilmişti.

Hazret-i Yûsuf'un kardeşleri, hırsızlığı sırf iftira ederek ona isnad ettiler. Çünkü onların kalbleri, o hâdise üzerinden uzun bir müddet geçmesine rağmen, Yûsuf'a öfke ile dopdolu idi. İşte bu hadise hased edenin kalbinin, kesinlikle o hasedinden temizlenemeyeceğini gösterir.

İsnad Karşısında Yûsuf'un İçinden Geçenler

Daha sonra Allahü teâlâ, "O, vakit Yûsuf bunu, dışa vurmadı" buyurmuştur. Alimler, ayetteki ha (bunu) zamirinin neye ait olduğu hususunda, şu iki değişik görüşü belirtmişlerdir:

Birinci Görüş: Zeccâc şöyle demiştir: "Bu, bir "iştiğal"dir. Yani, birşeyi, daha sonra açıklamak şartı ile, bir zamirle ifade etmektir. Bunun açıklaması, "Dedi ki: "Sizin durumunuz daha kötü!" cümlesidir. Bu ifâde, bir "kelime" ve "cümle" hükmünde olduğu için, buna râci olan zamir müennes getirilmiştir. Zira Araplar, bir dizi söze "kelime" de derler. Buna göre sanki Cenâb-ı Hak, "Yûsuf, "Sizin durumunuz daha kötü!" cümlesini, içinden geçirdi" demiştir. İbn Mes'ud (radıyallahü anh) bu zamiri, bununla "söz" veya "o kelâm" manasını kasdederek (......) şeklinde müzekker okumuştur. Ebu Ali el-Fârisi, Zeccâc'ın görüşünü zikredip, onu şu iki bakımdan tenkid etmiştir.

1) İştigal, iki kısımdır: Birincisi: Müfred bir lafız ile açıklanan zamirdir. "Ne güzel adam, Zeyd!" sözümüzde olduğu gibidir. Mesela burada ni'me kelimesinin altında, onun faili olan gizli bir zamir vardır ve "racul" kelimesi o zamirin, tefsiridir. İkincisi ise, o zamirin bir cümle ile açıklanmasıdır. Bunda as olan, o zamirin, mübtedâ durumunda bulunmasıdır. Meselâ, "İşte o zaman o küfredenlerin gözleri hemen belerip kalacak" (Enbiya, 97) ve "De ki: "O, Allah'dır, birdir" (İhlas, 1) ayetlerinde olduğu gibi. Bu, "olay (yani durum) şu ki: "O küfredenlerin gözleri hemen belerip kalacak" ve "Durum: "Allah birdir! (O kadar!)" demektir. Diğer taraftan mübteda ve haber cümlesini-başına gelen âmiller, bunun da başına gelir. Mesela, Rabbine mücrim olarak gelirse "Gözler kör olmaz, lakin sinelerin içindeki kalbler kör olur" (Hac. 46) ayetlerinde olduğu gibidir. Bunu anladığın zaman biz deriz ki: Her iki çeşidde de, iştigal'ın (muzmerin) kendisi, zamirle ifâde edilen o cümleye bağlıdır. O cümlenin dışında da değildir, ondan ayrı da değildir. Burada tefsir (açıklama) olan cümle ise, zamir ile ifâde edilenden, apayrı bir cümledir. Binâenaleyh bunun makbul olmaması gerekir

2) Allahü teâlâ, onun, "Sizin durumunuz daha kötü!" dediğini bildirmiştir. Bu Hazret-i Yûsuf'un bu sözü bizzat söylediğini gösterir. Binâenaleyh eğer biz, "Hazret-i Yûsuf bu sözü içinden geçirdi, gizledi" der isek, Cenâb-ı Hakk'ın, "O böyle dedi" şeklindeki sözü yalan olmuş olur.

Bil ki bu tenkid de şu iki bakımdan zayıftır:

a) İlk iki kısmın güzel ve yerinde oluşundan, üçüncü bir kısmın yersiz ve kötü olacağı neticesi çıkmaz.

b) Biz bunu, "Hazret-i Yûsuf, onu gizli olarak (içinden) söyledi" manasına alıyoruz. Bu manaya göre de, ileri sürülen husus, sakıt olur.

İkinci Görüş: Ayetteki bu zamir, (sözden anlaşılan) "icabet" (cevab verme) masdarına racidir. Buna göre onlar sanki "Eğer o çalmış bulunuyorsa, daha önce kardeşi de zaten hırsızlık etmişti" dedikleri zaman, Hazret-i Yûsuf onlara cevab vermeye (icabeti), o anda içinde tuttu ve onlara açıkça cevap vermedi, daha sonraki bir vakte kadar onu onlara açıklamadı. Bunun, takdir edilen "makâle-söz, kavil" ifâdesine raci atması da caizdir. Buna göre mana, "Yûsuf, onların sözlerini içinde tuttu, sakladı" şeklinde olur. Halk kelimesiyle mahluk, (......) kelimesiyle de malum manaları kaydedildiği gibi, makale sözüyle de, onunla alâkalı olan şeyler kastedilmiştir. Yani, Yûsuf (aleyhisselâm), içinde, o hırsızlığın nasıl olduğunu gizli tuttu, onlara onun nasıl olduğunu ve bunda, onları tenkit ve ta'n etmeyi gerektiren herhangi bir şey bulunmadığını açıklamadı.

İbn Abbas (radıyallahü anh)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yûsuf (aleyhisselâm) üç kez cezaya uğratıldı:

a) O kadın yüzünden hapsedilme.

b) "Beni efendinin yanında, an, benden bahset!" (Yusuf, 42) demiş olması sebebiyle, uzunca bir mahpus hayatıyla.

c) "Siz, şüphe yok ki hırsızsınız" (Yusuf, 72) demesi sebebiyle de kardeşlerinin, Eğer o çalmış bulunuyorsa, zaten daha önce kardeşi de hırsızlık etmişti" (Yusuf, 77) demeleriyle cezalandırıldı.

Daha sonra Cenâb-ı Hakk, Yusuf (aleyhisselâm)'un "Sizin durumunuz daha kötü" dediğini nakletmiştir ki bu, "Siz, daha evvel kardeşinize zulmetmiş, anababanıza asi olmuş; derken, kardeşinizi tutup kuyuya atmış, daha sonra da yalan söylediğinizi bile bile babanıza: "Onu kurt yedi" demiş olmanız; derken onu, yirmi dirheme satmanız, aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen, kâlbinizdeki kin ve öfkenizin yok olmaması ve böylece de ona hırsızlık iftirasında bulunmuş olmanız sebebiyle, Allah katında daha şerlisiniz" demektir.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Allah sizin anlatmakta olduğunuzun mahiyetini çok iyi bilendir" buyurmuştur. Cenâb-ı Hak, bu buyruğu ile Yusuf'un hırsızlığının Allah rızası için olduğunu bildirmiştir. Netice olarak diyebiliriz ki: Yusuf'un hırsızlığı hususunda yazılan bu izahların hiçbirisi, Yusuf'u zemmetmeyi ve kınamayı gerektirmez. Buna göre mana, "Allah, sizin Yusuf'u tavsif ettiğiniz o şeyin, Yusuf'un kınanmasını gerektirip gerektirmeyeceğini en iyi bilendir" şeklinde olur.

Kardeşlerinin "Bünyamin Yerine Birimizi Al" Teklifleri

77 ﴿