7"Davarları da sizin için O yaratmıştır ki, bunlarda sizin için ısıtıcı ve koruyucu maddeler ve nice menfaatler vardır. Onlardan yersiniz de. Akşamleyin getirirken, sabahleyin salıverirken onlarda sizin için güzel bir zinet vardır Onlar sizin ağırlıklarınızı yüklenir, yarı canınız tükenmeden varamıyacağınız bir memlekete götürür. Şüphesiz ki Rabbiniz çok şefkatli, çok merhamet edicidir"'. Bu ayet-i kerimelerle ilgili birkaç mesele vardır. Hayvanların Önemi Bil ki, İnsandan sonra yeryüzünde mevcut maddelerin en, kıymetlisi, kendilerine kıymetli kuvveler tahsis edildiği için. hayvanlardır. Bu kıymetli kuvveler de zahiri ve batını hislerle, şehvet ve gadabtır. Sonra bu hayvanlar da ikiye ayrılır: a) İnsanların istifâde ettiği canlılar. b) Böyle olmayanlar... Birincisi, ikincisinden daha kıymetlidir. Çünkü canlıların en kıymetlisi insan olunca, insanın kendisinden daha çok ve daha fazla istifâde ettiği canlının, hayvanın da başkasından daha kıymetli olması gerekir. Sonra biz diyoruz ki, insanın kendisinden yararlandığı o hayvandan, ya insan, yeme, giyme gibi zaruri geçim vesileleri için yararlanır veyahut da böyle olmayıp o ondan ancak, zinet vb. gibi zaruri olmayan şeyler hususunda istifâde eder. Birincisi ikincisinden daha kıymetlidir ki, işte bu kısım, Cenâb-ı Hakk'ın "en'am-davarlar" diye bahsettiği hayvanlardır. İşte bundan dolayı bu ayette önce onlardan bahsedilerek "Davarları da sizin için o yaratmıştır" buyurulmuştur. En'âm Tabirinin İzahı Bil ki en'âm şu sekiz çift hayvana denilir. Bunlar da koyun, deve, keçi ve sığırdır. Bazan da, "en'âm" şu üç şeye, yani deve, sığır ve davara denilmektedir. Keşşaf sahibi "Bu lafız, genel olarak deve hakkında kullanılır" demiştir. Ayetteki (......) kelimesi mansûb olup, bunu nasbeden fiil ise helaka fiilinin tefsir ettiği muzmer bir (halaka) fiilidir. Bu tıpkı "Ay'a (gelince) biz ona da birtakım menziller (duraklar) tayin ettik"(Yasin, 39) ayetinde olduğu gibidir. Bu ifâdenin daha tince geçen, "el-insan" (Nahl, 4) kelimesine atfedilmiş olması ve kelamın takdirinin, "Allah, insanı ve en'âmı yarattı" şeklinde olması mümkündür. Vahidî şöyle der: "Söz, "Davarları da sizin için O yaratmıştır" ifadesinde tamamlanmıştır. Daha sonra, söz yeniden başlayarak, ""Bunlarda sizin için ısıtıcı ve koruyucu nice maddeler vardır" buyurulmuştur. Bu sözün lekûm "(sizin için)" kelimesinde tamamlanmış olması, daha sonra da (Bunlarda sizin için, ısıtıcı koruyucu nice maddeler) diye yeniden başlaması mümkündür. Nazm kitabının Müellifi şöyle demiştir: "Bu iki izahtan en güzel olanı, kelamın "Davarları da sizin O yaratmıştır" ifâdesi üzerinde bittiğini söyleyendir. Bunun delili bu ifâdeye, darda sizin için güzel bir zinet vardır" ifâdesinin atfedilmiş olmasıdır ki, buna göre hatamın takdiri "bunlarda sizin için ısıtıcı ve koruyucu maddeler ve sizin için güzel bir zinet vardır" şeklindedir. Hayvanların Sağladığı Faydalar Allahü teâlâ, el-en'âm'ı mükellefler için yarattığını bildirince, bunun peşinden onlardaki menfaatlerin neler olduğunu sayıp dökmüştür. Bil ki, "en'âm"ın faydalarının birkısmı zarurî bir kısmı ise zaruri değildir. Allahü teâlâ, önce zaruri olanları ele almıştır. Birinci Fayda: Hak teâlâ'nın "Bunlarda sizin için ısıtıcı ve koruyucu nice maddeler vardır" cümlesinin ifâde ettiği husustur. Cenâb-ı Hak, bu hususu başka bir ayette de zikrederek, "... yünlerinden, yağlarından, kıllarından...." (Nahl, 80) Buyurmuştur. Dil alimlerine göre "dif" kelimesi, kendisiyle ısınılan elbise anlamındadır. el-Esmaî şöyle der: "Dif", ısı, sıcaklık demektir. Nitekim Arapça'da, "Şu duvarın difinde, sıcağında otur" denilir; yani, o duvarın dibinde, (rüzgârdan korunmuş güneş alan kısmında)... Bu kelime hemze hazfedilip de harekesi fa'ya "dif'un" şeklinde de okunmuştur. İkinci Fayda: Ayet-i kerimedeki menafiu kelimesinin belirttiği husustur. Alimler, Cenâb-ı Hakk'ın bu ifâdeyle, o hayvanların neslini ve sütünü kastettiğini söyleyerek şöyle demişlerdir: Bu lafız, genel ve umumî bir duruma delalet ettiği halde, Allah bu lafızla onların neslini ve sütünü kastetmiştir. Çünkü, nesil ve süt ile, bazan yeme içmede, bazan para mukabili satmada, bazan da elbise vs. gibi zaruri şeylerle değiştirmek suretiyle istifâde edilir. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hak, bütün bunları kapsasın diye bu kısımları, "Nice menfaatler" sözüyle belirtmiştir. Üçüncü Fayda, ayetteki "Onlardan yersiniz" cümlesinin ifâde ettiği husustur. Buna göre şayet, "Onlardan yersiniz" ifâdesi hasr ifâde eder. Halbuki durum böyle değildir. Çünkü bazan başkasından da yenilir. Hem, yeme menfaati, giyim menfaatinden önce gelir; daha niçin Cenâb-ı Hak yeme faydasını sonra zikretmiştir?" denilirse, biz deriz ki: Birincisine şöyle cevap veririz: Yemek, insanların yaşamaları için dayandıkları temel unsurdur: Tavuk, kaz, kara ve deniz avları gibi, başka hayvanlardan yeme işine gelince, bu, mutad olmayan kısma dahil olup, bu adeta zarurî olmayan bir meyve yeme yerine geçmiş olur. Şöyle denilmesi de muhtemeldir: "Yani "Sizin yiyeceklerinizin çoğu, en'âm'dandır. Çünkü sizler, sığırlarla eker ve biçersiniz. O halde hububat ve sizin yediğiniz mahsûller de, en'âm vasıtasıyla olmuş olur. Hem yine sizler, develeri (ve diğerlerini) kiralamak suretiyle de fayda temin edersiniz. Yine sizler, en'âm'ın sütünden, yavrusundan ve derisinden de yararlanırsınız ve bütün yiyeceklerinizi bunları vererek karşılarsınız." İkincisine de şöyle cevap verilir: Giyim, yeme işinden daha uzun sürelidir. İşte bundan dolayı giyimi, yemeden önce zikretmiştir. Bil ki, bu üç fayda, en'âm'dan, zarurî olarak elde edilen faydadır. En'âm'dan elde edilip de zarurî olmayan faydalar ise şunlardır: Birinci Fayda: Cenâb-ı Hakk'ın"Akşamleyin getirirken, sabahleyin salıverirken onlarda sizin için güzel bir zinet vardır" ayetinin ifâde ettiği husustur. İrahe, deveyi, akşamleyin ağılına getirmek anlamına gelir. Çünkü deve, geceleyin ağılına sığınır. Yine Arapça'da insanlar develeri mer'âlara götürdüklerinde, denilir. Dilciler şöyle demişlerdir: "Akşamleyin deveyi ağıla alma işi, yağmurlar yağıp otlar çoğalıp Araplar merada davar otlatmak için çıktıkları bahar günlerinde çek olur. Hayvanlar bilhassa bu günlerde çok güzel olurlar." Bil ki onların güzelliklerinden istifâde şekli şöyledir: Çoban, o hayvanları akşamleyin ağıla getirip, sabahleyin de ağıldan mer'âya salıverin, işte o hayvanlar, bu getirilip, sonra da mer'âlara salınma sırasında bir güzellik aîzederler. Ve o meralar, o koyun ve develerin sesleriyle yankılanır. İşte bu esnada, onların sahipleri sevinir; onlara mâlik olmalarından dolayı, onların insanlar katındaki etkisi ve değeri çoğalır. Şayet, "Cenâb-ı Hak niçin hayvanları ağıla getirmeyi, onları salıvermeden önce zikretmiştir?" denilirse biz deriz ki: Davarı ağıla getirmedeki güzellik daha çoktur. Çünkü o hayvanlar, karınları doymuş ve memeleri sütle dopdolu olarak gelirler. Sonra da ağılda, sahiplerini, toplu bir biçimde beklerler. Ama, ağıldan mer'âya göndermek böyle değildir. Çünkü, o hayvanlar mer'âya, aç ve sütsüz olarak çıkarlar; sonra da, dağılıp yayılmaya başlarlar. Böylece, hayvanların ağıla alınmasındaki güzelliğin, onların mer'âya salınmasındaki güzellikten daha fazla olduğu ortaya çıkar. Hayvanların Yük Taşımaları İkinci Fayda: "Onlaı sizin ağırlıklarınızı yüklenir, yan canınız tükenmeden varamayacağınız bir memlekete götürür. Şüphesiz ki Rabbiniz, çok merhametli, çok şefkatlidir" buyruğu rakkında iki mesele vardır: Birinci Mesele Eşkal "sıkl" kelimesinin çoğulu olup "sıkl" yolcunun eşyasına verilen isimdir. İbn Abbas, "... yarı canınız tükenmeden varamıyacağmız bir memlekete" ifadesiyle Mekke'den Medine'ye yahut Yemen'e yahut Şam'a veyahut da Mısır'a gidip ulaşmayı kastettiğini söylemiştir. Vahidî şöyle der: "Bu, onun görüşüdür. Halbuki bununla, "Devesiz olarak ulaşmayı tekeffül etmeniz halinde size zor gelecek olan her belde" manası kastedilmiştir." İbn Abbas, manayı bu beldelere tahsis etmiştir. Çünkü, Mekkelilerin ticâretleri genellikle bu beldelerle oluyordu. Bu ifâde, Şın'ın fethası ve kesresiyle olmak üzere hem şıkka, hem de şakk şeklinde okunmuştur. Kurra'nın ekserisi bu ifâdeyi sının kesresiyte şıkk şeklinde okumuşlardır. Sının kesresiyle şıkk, meşakkat ve güçlük; fethasıyla şakk, bir şeyin yarısı manasına gelmektedir. Burada, lafzı bu iki manaya hamletmek de caizdir. Binâenaleyh, biz bu kelimeyi meşakkat ve güçlük anlamına hamledersek, mana, ...sizlerin ancak güçlük ve meşakkatle ulaşabileceğiniz" şeklinde olur. Yok, eğer bunu, "bir şeyin yarısı" manasına alırsak, o zaman ayetin manası, "kuvvetinizin veya canınızın yarısı tükenmeden varamıyacağmız yer" şeklinde olur. İyice incelendiğinde bunun, meşakkat ve güçlük manasında olduğu ortaya çıkar. Bazıları, "Davarları da (...) O yaratmıştır" buyruğu ile, sadece develeri kastettiğini; bunun delilinin ise, Allah'ın, o develeri ayetin sonunda, "yarı canınız tükenmeden, meşakkat çekmeksizin varamıyacağmız bir memlekete götürür" ifadesiyle vasfetmiş olması olduğunu; bu vasfın ise ancak develere uygun olduğunu söylemişlerdir. Biz deriz ki: Bu ayetlerin maksadı, en'âmın faydalarını sayıp dile getirmektir. Binâenaleyh, o faydaların bir kısmı, o hayvanların hepsinde; bir kısmı da, bir kısmında bulunabilir. Bunun delili, Cenâb-ı Hakk'ın, "... onlarda sizin için güzel bir zinet vardır" buyruğunun manasının, devede olduğu gibi, sığır ve davarda da mevcut olmasıdır. Allah en iyisini bilendir. İkinci Mesele Velîlerin kerametini inkâr edenler, bu ayete tutunarak şöyle demişlerdir: "Bu ayet, insanın, bir beldeden başka bir beldeye geçmesinin ancak yarı can olma ve yükleri develere yüklemekle mümkün olabileceğine delâlet etmektedir." Halbuki kerameti kabul edenlerse şöyle demişlerdir: "Veliler bir gecede, herhangi bir yorulma olmaksızın ve herhangi bir güçlüğe de katlanmaksızın, bir beldeden uzak olan başka bir beldeye geçebilirler (tayy-ı mekân)." Böylece bu husus, bu ayetin ifâde ettiğinin aksine olan bir husus olmuş olur ki, böylece bu iddia batıl olmuş olur. Bu misâl ile, kerameti ileri sürenlerin görüşleri batıl olunca, diğer yerlerdeki görüşleri de batıl olmuş olur. Çünkü, bunlar arasında herhangi bir fark bulunduğunu söyleyen kimse yoktur. Biz buna, "Biz bu ayetin umûmî oluşunu, kerametin bulunduğuna delâlet eden delillerle tahsis ediyoruz" diye cevap veririz. Allah en iyisini bilendir. |
﴾ 7 ﴿