73"Bunun üzerine gittiler. Nihayet, gemiye bindikleri zaman o, bunu deliverdi. Dedi ki: "içindekileri boğasın diye mi, onu deldin?" Andolsun, sen büyük bir iş yaptın" (Hızır), "Sen, beraberimde sabretmeye asla güç yetiremezsin demedim mi?" dedi. "Unuttuğumdan dolayı, beni muaheze etme. Şu işimde bana güçlük yükleme" dedi". Bil ki Hazret-i Musa ve o alim, bahsedilen şart üzere anlaşıp gittiler. Derken, gemiye binmeleri gereken bir yere vardılar ve gemiye bindiler. O bilgin, gemiyi delmeye başladı. Ben derim ki: Anlaşılan, o âlim zat, geminin duvarını (bordosunu) delmeye teşebbüs etti. Böylece, gemidekilerin boğulmalarına sebebiyet vermeyecek derecede gemide göze çarpan bir kusur meydana getirmek istemişti. İşte o esnada Hazret-i Musa ona, "İçindekileri boğasın diye mi, onu deldin?" demiştir. Bu ifadeyle ilgili iki bahis vardır: Birinci bahis: Hamza ve Kisâî ehlehâ kelimesini fail yaparak, yâ'nın fethasıyla "ehli boğulsun diye" şeklinde okurlarken, diğer kıraat imamları muhatab sîğasıyla (......) şeklinde okumuşlardır ki, bunun manası, "Sen, bu gemidekileri boğasın diye" şeklinde olur. İkinci bahis: Musa (aleyhisselâm), zahiren kabul edilemez bu şeyi müşahede edince, önceki belirlenen şartı unutmuş, işte bundan dolayı bu sözü söylemiştir. Peygamberlerin (aleyhisselâm) masum oldukları hususunu tenkit eden kimseler, bu ayetle şu iki bakımdan istidlal etmişlerdir: 1) O alimin, peygamberlerden olduğu delil ile sabittir. Ama buna rağmen Musa (aleyhisselâm) ona, 'içindekileri boğasın diye mi?" demiştir. Binâenaleyh, eğer, Musa (aleyhisselâm) Du sözünde doğru ise, bu ondan (Hızır'dan), o peygamberden büyük günahın sâdır olacağını gösterir. Yok eğer Musa (aleyhisselâm) yalan söylüyorsa bu, Hazret-i Musa'dan yalanın sudur ettiğine delâlet eder. 2) Hazret-i Musa, o alime itirazda bulunmayacağını taahhüd etmiş, aralarında da böylece kuvvetli bir sözleşme vuku bulmuştu. Ama buna rağmen Hazret-i Musa, o antlaşmaya muhalefet etmiştir ki, bu bir günahtır. Bunların birinci görüşlerine şu şekilde cevap verebiliriz: Hazret-i Musa (aleyhisselâm) o alimden şudur eden bu alışılmadık şeyi görünce, bu sözü söylemiştir. O, o alimin kötü bir iş yaptığına inandığı için bunu söylememiş, tam aksine o işin izahına ve gerekçesine vakıf olmayı arzuladığı için, böyle demiştir. Nitekim, sebebi bilinmeyen ilginç bir şey nakkında, "işte o, büyük bir iştir, imr'dir" denilir. Nitekim iş büyük ve çok olduğunda (Emire'l-emru) denilir. Şair de, "Görülmedik, çok korkunç bir belâ" der. İkincisine de şu şekilde cevap verilir: O, bunu unuttuğu için yapmıştır. Daha sonra Cenâb-ı Hak, Hazret-i Musa, konulmuş olan şartı ihlâl edince, o âilimin sadece, "Sen. beraberimde sabretmeye asla güç yetiremezsin" dediğini; tam o sırada da Hazret-i Musa'nın, "Unuttuğumdan dolayı, beni muaheze etme" diyerek özür beyan ertiğini haber vermiştir. Hazret-i Musa bu. sözüyle, âlimin o tavsiyesini unuttuğunu, unutanın ise, herhangi bir biçimde muaheze edilemeyeceğini kastetmiştir. Musa (aleyhisselâm), "Şu işimde bana güçlük yükleme" demiştir. arapca'da bir şey bir şeyi sarıp bürüdüğünde, (Rehikahu); birisine bir güçlük, meşakkat yüklediği zaman da o kimse için (Erhakahu iyyâhu) denilir. Sana göre mana, "Bana güçlük yükleme işimi zorlaştırma" şeklinde olur. Bu iş de, Hazret-i Musa'nın Hızır'a tâbi olmasıdır. Yani, "Bana, sana tâbi olmamı güçleştirme. Onu bana, göz yumman ve münakaşayı bırakman suretiyle kolaylaştır" demektir. Usrâ kelimesi, iki damme ile usurâ şeklinde de okunmuştur. |
﴾ 73 ﴿