3"Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan kadından başkasını nikâhlamaz. Zina eden kadını da zina eden veya müşrik olan bir erkekten başkası nikâhlamaz. Bu (suretle evlenmek) mü'minler üzerine haram kılınmıştı". Ayetinin ifade ettiği husustur. Nehiy sığasıyla, meczûrn olarak, (Lâ yenkih) şeklinde olarak, okunmuştur. Yine fiilide, hâ'nın fethasıyla, fa (harume) şeklinde okunmuştur. Sonra, bu ayetle ilgili birkaç soru vardır. Birinci soru: Cenâb-ı Hakk'ın, "Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan kadından başkasını nikâhlamaz" ifadesinin zahiri, bir haberdir. (Bu cümle, bir haber cümlesidir). Ama durum, bu zahirî ifadenin ortaya koydığı gibi değildir. Çünkü biz, zina eden bir erkeğin bazan, namuslu, mümin kadınla evlendiğini; bazan da, zina eden bir kadını, namuslu ve mümin bir erkeğin nikâhladığını görmekteyiz. İkinci soru: Cenâb-ı Hak, "Bu (suretle evlenmek) müminler üzerine haram kılınmıştır" buyurmuştur. Hâlbuki bu da böyle değildir. Çünkü mümin bir kimsenin, zina etmiş olan bir kadınla evlenmesi helaldir. Cevap: Bil ki, müfessirler işte bu iki sorudan dolayı şu izahları yapmışlardır. 1) İzahların en güzeli, Kaffal'ın yapmış olduğu şu izahtır: "Bu ifade, her ne kadar umûm bir ifade ise de, ancak ne var ki, bundan genellik, ekseriyet manası kastedilmiştir. Bu böyledir, zira işi gücü zina etmek ve fısk olan piş bir fâsık, sâlih kadınlarla evlenmeyi arzulamaz. O ancak, kendisi gibi olan pis bir fâsık veya müşrik kadınla evlenme arzusu duyar. İyi, salih erkekler, pis fasık kadınlarla evlenme arzusu duymayıp, tam aksine onlardan iyice nefret ederler. Bunlarla evlenmeye, ancak kendileri gibi fasık ve müşrik erkekler arzu duyarlar. Binâenaleyh bu durum, genelde böyledir. Bu tıpkı, "Hayrı ve güzeli, ancak muttaki olan kimse işler, yapar. Bazan da, bazı hayrı ve güzeli, muttaki olmayan da yapar" denilmesi gibidir. İşte burada da böyledir. Cenâb-ı Hakk'ın, Bu (suretle evlenmek) müminler üzerine haram kılınmıştır" (ifadesiyle ilgili soruya) gelince, buna da şu iki yönden cevap verebiliriz: Birinci yön: Allah katında makbul mümin bir erkeğin, zina eden bir kadınla evlenmesi, kadına arzu duyması ve bu sebeple de, zinâkârlıkla adlandırılmış fasıklar arasına karışması, mümin kimseye haramdır. Çünkü böyle bir evlilikte, fasıklara benzeme, töhmet mahallerinde durma ve bu hususta, kötü sözlere ve gıybetlere sebeb olma vardır. Kasten; bile bile, isyankâr olan kimselerle oturup kalkmadan dolayı, nice günahlar işlenilir. Ya, zâni kadınlar ve günahkâr erkeklerle evlilik nasıl bir netice verir? 2) Arzu ve isteği, tamamiyle zâniye kadınlara yöneltmek, sâliha kadınlara arzu duymamak, mümin erkeklere haramdır. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın, ifadesinin manası, "Zina eden erkek, sadece zina eden kadınlara arzu duyar" şeklindedir. Binâenaleyh, işte bu hasr müminlere haram kılınmıştır. Bu sebeple, bu hasr'ın haram kılınmasından, mümin erkeğin, zâniye kadınla evlenmesinin haram olduğu neticesi çıkmaz. Binâenaleyh, işte bu ayetin tefsirinde esas olan husus budur. Nüzul Sebebi İkinci yön: Cenâb-ı Hakk'ın kelimelerinin başındaki eliflâm, her ne kadar zahiren umumîlik ifade etse bile, ancak ne var ki, burada bu husus, ayetin kendileri hakkında nazil olduğu kimselere tahsis edilmiştir. Nitekim Mücahid, Ata, İbn Ebi Rabah ve Katade şöyle demişlerdir: "Muhacirler, Medine'ye geldi, içlerinde malları ve kabilesi, akrabası olmayan fakirler de bulunuyordu. Medinede de, kendilerini satan zinâkâr kadınlar vardı. O gün, bu tür kadınlar, Medinelilerin en varlıklılarıydı. Herbirinin kapısının üstünde, onların zinâkâr olduklarının anlaşılması için baytarların alametlerine benzer alametler bulunuyordu. Ve onların yanına, sadece zina eden erkeklerle müşrikler girip çıkardı. İşte bu sebeple onların bu kazançlarına, Medine'ye gelmiş olan o bir grup fakir müslüman arzu duyarak, "Allah bizi onlardan müstağni kılacağı bir zamana kadar onlarla evlenelim" dediler, bunun üzerine de, Hazret-i Peygamberden izin talebinde bulundular. İşte bunun üzerine bu ayet nazil oldu. Buna göre ayetin takdiri, "O zina eden erkekler, ancak o zina eden kadınları alırlar. Ve o zina eden kadınları da, ancak zina eden o erkekler alırlar. Onları nikâhlamak müminlere haram kılınmıştır" şeklinde olur. 3) Cenâb-ı Hakk'ın ifadesinin zahiri, her ne kadar bir haber cümlesi ise de, ancak ne var ki bununla, "nehy" kastedilmiştir. Buna göre mana, "zina eden her erkeğin, ancak zina eden bir kadınla evlenmesi uygun düşer. Bu, müminlere haram kılınmıştır" şeklinde olur. İslâm'ın başlangıç yıllarındaki hüküm, işle böyleydi. Yapılan bu izaha göre de âlimler, şu iki hususu ileri sürmüşlerdir: Birinci husus: Bu hüküm, zina eden erkeğin ve kadının, namuslu kadın ve erkeklerle; namuslu erkek ve kadınların da, zina eden kadın ve erkeklerle evlenmelerinin haram kılındığı şu ana kadar devam etmektedir. Bunun Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Ali, İbn Mesûd ve Hazret-i Âişe'nin mezhebi ve görüşü olduğu ileri sürülmüştür. Sonra bunların arasında, bu işe yeni başlayanla, bunu sürdürenin aynı olduğunu ileri sürerek şöyle diyenler de vardır: "Bir mü'mine, zinâkâr bir kadınla evlenmek helâl olmadığı gibi, onun hanımının, nikâhı altında iken zina etmesi halinde, bu evliliği sürdürmesi de helâl olmaz." Bazıları da bu iki şeyi birbirinden ayrı mütalaa ederler. Çünkü evliliğe mani olacak şeyler arasında, mesela ihramlı olmak, iddet bekliyor olmak gibi, nikâhın devamına mâni olmayan şeyler de vardır. İkinci husus: Bu hüküm mensuhtur. Âlimler bunu neyin neshettiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Cübbai'nin bunu icmanın neshettiğini söylediği rivayet edilmiştir. Said b. Müseyyeb'den de bunun, "Sizin için helal olan kadınlardan nikâhlayın" (Nisa, 3) ayeti ile "içinizden bekârları evlendirin" (Nur, 32) ayetinin umûm oluşu ile neshed ildiğini söylediği rivayet edilmiştir. Muhakkik âlimler ise, her iki görüşün de zayıf olduğunu belirtmişlerdir: Birincisine gelince, usûl-ü fıkıh'da icmânın ne kendisinin neshedileceği. Ne de onunla başka birşeyin neshedileceği söylenmiştir. Hem sonra bir ihtilaftan sonra meydana gelen icmâ, hüccet olamaz. Bu meseledeki icmâdan önce de, Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ali'nin muhalefetleri vardır. Binâenaleyh bu icmâ nasıl doğru olabilir. İkinci görüşe gelince, Hak teâlâ'nın, "Sizin için helâl olan kadınlardan nikâhlayın" emri, nâsih olamaz. Çünkü burada mutlaka, sebeb, neseb yahut bu ikisi dışında, nikâha mâni herhangi bir şeyin bulunmaması şartı vardır. Birisi şöyle diyebilir: "Bu ayetin muhtevasına, bir kadını kardeşi veya kardeşinin oğlu ile evlendirme meselesi girmediği gibi, zâni bir kadını mü'min bir erkekle evlendirme meselesi de girmez." Biz deriz ki: bir ayrılığı meydana getirme hususunda, zinanın, başka şeylerde bulunmayan tesirleri vardır. Baksana, birisi o kadına zina iftirasında bulunduğunda, bunun peşinden, bazı bakımlardan o kadını bir ayrılık izler. Hâlbuki böylesi şeyler, haddi gerektiren şeylerde gerekli değildir. Bir de zina, utanç sebebidir ve "firaş"a tesir eder. Binâenaleyh bu özellikleri ile diğer şeylerden farklıdır. Böyle bir nesh bulunduğunu iddia edenler, şu şeküde istidlalde bulunuyorlar: İbn Abbas (radıyallahü anh)'a, bir kadınla zina eden erkeğin, o kadınla evlenip evlenemeyeceği meselesi sorulmuş, İbn Abbas (radıyallahü anh) da, evlenebileceğini söyleyerek, bu kimseyi bir ağacın meyvesini önce çalıp, sonra onun parasını verip satın alan kimseye benzetmiştir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bu husus sorulduğunda O, "ilk durum zina, sonu ise nikâhtır. Haram ise, helâli haram kılmaz" buyurmuştur. 4) Ayetteki nikâh sözü, "vat"' (cima) manasına alınır. Buna göre mana, "Zina eden erkek, zina ederken ancak, zâni veya müşrik bir kadınla zina etmiştir. Zina eden kadının durumu da böyledir. Bu ise mü'minlere haramdır. Yani zina mü'minlere haramdır" şeklindedir. Ebu Müslim'in tev'vili de bu şekildedir. Zeccac der ki: "Bu te'vil, şu iki açıdan yanlıştır: 1) Allah'ın kitabında geçen bütün "nikâh" lafızları evlenme manasınadır. Bu lafız kesinlikle "vat' " (cima) manasına alınmamıştır. 2) Bu mana, sözü faydalı (manalı) olmaktan çıkarır. Çünkü bu ifadeyle, "zina eden erkek, ancak zina eden bir kadınla cima eder" diyecek olursak, yine aynı problem söz konusu olur. Zira zina eden erkeğin, kendisiyle evlendiğinde iffetli ve namuslu kadın ile cima ettiğini bilmekteyiz. Yine bununla, "zina eden erkek, ancak onun o kadınla cimâsı bir zina olduğu zaman, zinâkar bir kadınla cima etmiş olur" diyecek olursak, bu manasız bir söz olmuş olur" demiştir. Burada söylenecek sözün sonu budur. Üçüncü soru: Hak teâlâ'nın "Zina eden erkek, zina eden kadından başkasını nikâhlamaz" ayeti ile "Zina eden kadını da, zina eden bir erkekten başkası nikâhlamaz" ifadeleri arasında ne fark vardır? Cevap: Birinci ifade, zina eden erkeğin sadece zinâkâr kadınlarla evlenme arzusu içinde olduğunu gösterir. Bu ifade, zina etmeyen bir erkeğin zinâkâr bir kadını nikâhlama arzusu duymadığını ifade etmemektedir. Dolayısıyla şüphesiz bu husus, ikinci ifade ile belirtilmiştir. Dördüncü soru: Önceki ayette, zina eden erkek zina eden kadından önce zikredilmiştir. Bu ayette ise aksi yapılmıştır, niçin? Cevap: Önceki ayet, o zinâkâr kadının bu suçundan ötürü cezasını belirtmek için getirilmiştir. Kadın ise zinanın esas unsurudur. İkinci ayet ise, nikâh konusuyla ilgili olarak getirilmiştir. Nikahda ise asıl olan erkektir. Çünkü bunu arzu eden ve isteyen erkektir. Zinâ İftirasının Cezası |
﴾ 3 ﴿