16"Onu duyduğumuz zaman, bunu söylememiz bize yakışmaz. Haşa, bu büyük bir iftiradır" dememiz (lazım) değil miydi?". Ayetinin ifade ettiği husus olup, bu ayet, uygun davranış biçimlerini açıklayan ayetlerdendir. Yani, "Siz onu duyduğunuzda, "Bizim bunu konuşmamız ve (buna inanmamız) yakışık almaz" demeli değil miydiniz" demektir. Şu sebeplerden dolayı. Onların bundan kaçınmaları gerekmiştir. 1) Onların bu fiili terketmeterini gerektiren şey, bulunmakta ve mevcut olup bu da, kişinin akit ve dinidir. Hâlbuki buna karşı koyacak bir şey de mevcut değildir. Binâenaleyh onların o masiyeti terketmelerine dair zan ve kanaatlerinin onu yapmalarına dair zan ve kanaatlerinden daha kuvvetli olmalıdır... Bu sebeple, şayet o, o günahın sadır olduğunu haber vermişse, bu durumda "mercûh" (hafif olan) tarafı, "râcih" (ağır basan) tarafa tercih etmiş olur ki,bu caiz değildir. 2) Bu, peygambere eziyyet etme manasına gelir ki, bu lanete sebep olur. Çünkü "Cenâb-ı Hak, "Allah'a ve Resulüne eziyyet edenler (yok mu?) Allah onlara hem dünyada, hem de ahirette lanet etmiştir" (Ahzâb, 57) buyurmuştur. 3) Bu, yöneldikleri bilinen bir sebep ve kendilerinden sadır olduğu bilinen bir suç olmaksızın, Hazret-i Âişe'ye, ana-babasına ve onların akrabâ-i taallukatına eziyyet vermektir ki, bu haramdır. 4) Bu gereksiz yere zarar vermeye yönelmektir. Hâlbuki akıl, bundan uzak kalmayı iktiza eder. Çünkü iftira eden kimsenin doğru söylediği farzedilse bile, doğruluğuna mukabil mükafaat hak etmeyip, tam aksine hayâsızlığı yaydığı için, o kimse ikâba müstehak olmuştur. Yalancı olması halinde ise, zaten o büyük bir cezaya müstehak olmuştur. Böylesi şey ise, aklın açıkça ve çok net bir biçimde, sakınılması gerektiğine dair hüküm verdiği şeylerdendir. 5) Bu zamanı faydasız şeylerle zayi etmek, geçirmektir. Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "Kişinin lüzumsuz şeyleri terketmesi, onun müslümanhğınm güzelliğindendir" İbn Maca, Fiten, 12 (2/1316); Tirmizi, Zühd, 11 (4568). buyurmuştur 6) İnsanların güzel yönlerini ortaya koyup, çirkin taraflarını saklamak ve gizlemekte, Allah'ın ahlâkı ile ahlâkianmak yatar. Nitekim Hazret-i Peygamber "Allah'ın ahlâkı ile ahlâklarım" buyurmuştur. Binâenaleyh, bütün izahlar aklı başında bir kimsenin bir iftirayı duyduğunda onu söylememesini ve bu iftirayı söyleyip yaymaktan doğacak olan günahlardan alabildiğince kaçınması gerektiğini ifade eder. Buna göre şayet, "Daha nasıl tev lâ ile kültüm fiilinin arası, zarf ile ayrılabilmiştir?" denilirse, biz deriz ki, bunun faydası "Kişilere gerekli olanın, bu iftirayı duyar duymaz, onu konuşmaktan kaçınmak ve sakınmak olduğunu" ifade etmesidir. Cenâb-ı Hakk'ın "Hâşâ, bu büyük bir iftiradır" ayetine gelince, burada iki soru bulunmaktadır: Birinci soru: Burada (......) kelimesinin zikredilmesi nasıl uygun olabilir? Buna birkaç yönden cevap verilebilir: 1) Bununla, o işin ne kadar büyük ve vahim olduğuna taaccüb etme manası kastedilmiştir. Bu kelime taaccüb manasında kullanılmıştır. Çünkü kişi ilginç şey gördüğünde onu yapandan dolayı Allah'ı tesbih eder (fe Subhânellah) der. Daha sonra bu kelimenin kullanılışı, çoğalmış, derken hakkında hayrete düşülen her şey hakkında istimal olunagelmiştir. 2) Maksad, Nebisinin eşinin zinâkâr olmasından Allah'ı tenzih etmektir. 3) "O, iftira eden gruba zulmetmeye razı olmaktan münezzehtir" demektir. 4) "O, bu zalim müfterilere azâb etmemekten münezzehtir" demektir. İkinci soru: Cenâb-ı Hak onlar bunun yatan olduğunu kesinlikle bitmedikleri halde, onların, "bu büyük bir iftiradır!" demelerini onlara vacib kılmıştır. Cevap: Buna iki şekilde cevap verilir: a) Onlar, bunun bir iftira olduğunu bilebilirlerdi, çünkü Hazret-i Peygamber'in hanımının bir fâcire, (zâniye) olması caiz değildir. b) Söyleyenler kalbleriyle bunun olduğunu zannetmediklerine kesinlikle hükmettiklerinde onların bu kesinliği ve katiyyeti haber vermeleri bir yalan olmuş olur. Bunun bir benzeri de "Allah şehâdet eder ki, münafıklar yalancıdırlar" (Münafîkun. 1) ayetidir. Altıncı Nevi Edeb: Bir Daha Dedikoduya Girmeme Altıncı çeşit, Cenâb-ı Hakk'ın |
﴾ 16 ﴿