18"Eğer siz iman eden (kimse) lerseniz böyle bir şeye hayatta bulunduğunuz müddetçe bir daha dönmenizi Allah haram kılıyor. Ve size ayetlerini açık açık bildiriyor. Allah, hakkıyla bilendir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir". Ayetinin beyan ettiği husus olup, bu da yasaklar koyan ayetlerdendir. Buna göre mana, "Artık, aynı şeye ömür boyu düşmeyesiniz diye, sayesinde bu günahın büyüklüğünü ve bunda "haddin" dünyada cezanın ahirette de azabın olduğunu öğrendiğiniz işte bu öğütlerle Allah size nasihat eder" şeklinde olur. Onların, ebedilikleri ise, hayatta kaldıktan ve mükellef oldukları müddettir. Bu ifadenin muhtevasına, hem bu iftirayı atan, hem de duyup da bunu yadırgamayan kimseler dâhil olur. Çünkü her ne kadar bunu ilk defa söyleyen daha büyük günaha müstehak olsa dahi, bu iki kimsenin durumu (dinen) caiz olmayan şeyi yapmış olmaları bakımından eşittir, müsavidir... Böylece Cenâb-ı Hak, onlara öğrettiği bu davranış şeklinden maksadının, onların kendilerinden öncekilerin düştüğü hataya düşmemelerini sağlamak olduğunu beyan etmiştir. Burada birkaç mesele vardır. Mu'tezile Cenâb-ı Hakk'ın "Siz iman eden (kimse) lerseniz" ifadesiyle, iftira etmemenin, imandan olduğuna; iftira fiiliyle birlikte de, kişide imanın kalmadığına istidlal etmiştir. Çünkü, şarta bağlı olan şey, şart bulunmadığı zaman bulunmaz!.. Cevap: Bu, Cenâb-ı Hakk'ın "O uydurma haberi getirenler içinizden yani ey müminler sizden bir zümredir"(nur, 1) ifâdesiyle gelişir, Binâenaleyh bu ifade, kişinin iftira atmasının onu imandan çıkarmadığına delâlet eder. Binâenaleyh böyle bir çelişkinin bulunduğu sabit olunca, biz bu ayeti, vaz u nasihatla öğütlenmeye ve kötü şeylerden sakınmaya teşvik etme manasına alırız. Mu'tezile şöyle demiştir: "Bu ayet, Allahü teâlâ'nın, her ne kadar içerinde itaat etmeyenler bulunsa dahi va'zu nasihatte bulunduğu herkesten gelecekte böylesi bir şeyden uzak kalmalarını istediğine delâlet eder. İşte bu açıdan bu ayet, he ne kadar isyan etseler dahi, herkesten, kendisine itaat etmeyi istediğine delâlet eder. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın ifadesinin manası, "aynısına düşmeyesiniz diye" demektir. Bu ise, "irade"nin, istemenin delilidir. Cevap: Bizim bu konudaki cevabımız, defalarca geçmişti. Ayetteki "Bir daha dönmenizi Allah haram kılıyor, öğütlüyor" cümlesi sebebiyle Allah'ın "vaiz"diye adlandırılması caiz midir? Cevap: Açık olan şey, Cenâb-ı Hak, tıpkı "Rahman, Kur'ân'ı öğretti" (Rahman, 1-2) ayetinden dolayı, "muallim" diye adlandınlamayacağı gibi, "vaiz" diye de adlandırılamaz. Cenâb-ı Hakk'ın "Ve ayetlerini açık açık bildiriyor. Allah, hakkıyla bilendir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir" ayetine gelince, bu ifadede geçen ifadesiyle kişinin sayesinde kendisine sımsıkı sarılması gerekli olan şeyleri öğrenip bileceği şeyler (deliller) kastedilmiştir. Alîm ve Hâkim İsimlerinin Gereği Daha sonra Cenâb-ı Hak, kendisi alîm ve hakîm olduğu için, beyan etmesi gerekli olan şey ile yire aynı sebepten dolayı itaat edilmesi vacib olan şeyleri tercih ettiğini açıklamıştır. Çünkü böylesi alîm olmayan kimsenin teklifinin kabulü gerekmez. Zira bu kimse bazan, gereksiz şeyleri de emredebilir. Bir de mükellef (böylesi alim olmayan) kimseye itaat ettiği zaman, o, onun kendisine itaat ettiğini bilemez. Bu durumda da itaatin bir faydası kalmazdı. Ama bir kimse âlîm olur da. fakat "hakîm-hikmetli ve hüküm sahibi" olmazsa, bu kimse de bazan, mükellefe uygun olmayan şeyleri emredebilir. Binâenaleyh mükellef kendisine itaat ettiğinde o. bazan itaat edeni cezalandırır, isyan edeni mükafaatlandırır. Bu durumda da yine itaatın faydası kalmaz. Ama o kimse, hem alîm hem de hakîm olursa, böyle olan o kimse ancak uygun ve gerekli olanları emreder ve hak eden kimselerin etmez. İşte bundan dolayı, Cenâb-ı Hak burada özellikte zikretmiştir. Burada şöyle birkaç soru sorulabilir; 1) "el-Hakîm" uygun olmayanı yapmayan demektir. O. çirkin olanın çirkinliğini kendisinin de çirkin olan şeyden beri ve uzak olduğunu bilmesi halinde, böyle hakîm olur. Binâenaleyh bu demektir ki, el-Alîm vasfı et-Hatim vasfı içinde mündemiçdir. Bu sebeple el-Hakîm vasfı zikredilince el-Alîm vasfına lüzum kalmaz. Bu Mu'tezile'ye göredir. Ama ehl-i sünnet ve'l-cemâat görüşüne göreyse, hikmet sadece ilimdir. Bu sebeple el-Alîm ve el-Hakîm vasfının birlikte zikredilmesi sırf bir tekrar olmuş olur. Cevap: Bu, tekîd manasına hamledilir. 2) Mu'tezile şöyle der: "Bu ayet, Cenâb-ı Hakk'ın, sırf Alîm ve Hakîm olmasından dolayı, O'nun açıklamalarının kabul edilmesinin gerekli olduğuna delâlet eder. Hakîm ise, çirkin iş yapmayan kimsedir. O halde bu demektir ki ayet, Cenâb-ı Hakk'ın, çirkin şeylerin yaratıcısı olması halinde ise, Cenâb-ı Hakk'ın va'd ve va'idine itimad edilemeyeceğine delâlet eder." Cevab: Bize göre hakîm olan aynı zamanda âlimdir. Her türlü malumatı bildiği için, O'nun sözüne itimâd etmek caizdir. Çünkü câhilin sözüne kesinlikle itimâd edilemez. 3) Mu'tezile şöyle der: "Hak teâlâ'nın "Allah size ayetleri açık açık bildiriyor" ifadesindeki "size" (leküm) kelimesi, "sizden dolayı, sizin için" demektir. Bu da Allahü teâlâ'nın fiillerinin, birtakım sebeblere ve garazlara bağlı olduğunu gösterir. Bir de ayetteki Leküm kelimesini, zahiri manasına hamletmek caiz değildir. Çünkü buradaki maksad, onların bizzat kendileri değil, onların elde ettikleri faydalar, taatları ve imanlarıdır. Böylece bu Allahü teâlâ'nın, herkesin iman etmesini istediğine delâlet eder." Cevab: Cenâb-ı Hak, bu ifadesiyle o, bir başkasının yapması halinde bir maksad gözetme diye nitelendirilecek muameleyi onlara yaptığını kastetmiştir. Yedinci Nevi durum: Çirkini Yaymamak Yedinci çeşit: |
﴾ 18 ﴿