FATIR SURESİKırkbeş ayet olup, Mekkidir. 1"Gökleri, yeri yaratan; melekleri İkişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O, yaratışta ne diterse, (onu) arttım. Şüphe yok ki Allah, her şeye hakkıyla kadirdir". Biz daha önce de hamdın, genel anlamda nimetlere karşı yapıldığını söylemiştik. Allah'ın nimetleri de, dünyevi ve uhrevî olmak üzere İki kısımdır. Dünyevî dan, nimeti meydana getirmek ve onu devam ettirmek (bekâ)'tir. Uhrevî olanlar da, yeniden yaratmak ve yeniden yaşatmaktır. O halde Cenâb-ı Hakk'in, "Hamdolsun, o gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a..." (En'am, 1) ayeti, yaratmak demek olan dünyevî nimete bir işarettir ki biz bunun delilinin, "O, sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını hükmü takdir edendir"(Enam. 2) ayeti olduğunu daha önce söylemiştik. Cenâb-ı Hakk'ın Kehf Sûresi'ndeki "Hamd, kuluna kitabı İndiren Allah'a mahsûstur" (kehf, 1) ayeti de, yaşatmak ve devam ettirmek demek olan, dünyevî nimete bir İşarettir. Çünkü beka ve salâh hali, şeriat ve kitabla sağlanır. Eğer bunlardan herbiri olmasaydı, o zaman insanlar arasında, çekişme, mücadele ve münakaşa meydana getirdi ve aralarında da hüküm verilemezdi. Bu da karşılıklı sürtüşmeye, dövüşmeye ve birbirini yok etme neticesine götürürdü. O halde, kitâb indirme işi, dünyadan yaşatmanın kendisine taalluk ettiği bir nimettir. Cenab-ı Hakk'ın Sebe Sûresi'ndeki, "Göklerde ne var, yerde ne varsa kendisinin olan Allah'a hamdolsun. Ahirette de hamd O'nundur" (sebe. 1) ayeti de, haşr ile ikinci yaratma nimetine bir işarettir ki, biz bunun delilinin de, "(Allah) yere giren ve yerden çıkan cisimleri, gökten İnen ve göğe çıkan rûhlan bilir" (Sebe, 2) ayetiyle, kâfirlerin söylediğini belirttiği, "Küfredenler, "O saat bize gelmeyecek" dediler. Sen de ki: "Hayır, gaybı bilen Rabbim hakkı için o, size mutlaka gelecekti" (sebe, 3) ifadeleri olduğunu söylemiştik. Buradaki hamd ifâdesi ise, ahiretteki beka nimetine bir işarettir. Bunun delili de bu ayetteki "Melekleri... elçiler yapar" ifadesidir. Ki bu, "Allah o melekleri, Allah'ın kullarını karşılayan elçiler kılar" demektir. Nitekim Cenab-ı Hak, "Onları melekler karşılar" (Enbiya, 103) buyurmuştur. Buna göre Hakk'ın, (......) ifâdesi, şu iki manaya gelebilir: a) "Gökleri yoktan yaratan." Nitekim bu mana, İbn Abbas'dan nakledilmiştir. b) "Ruhların gökten inmesi, yerden de maddelerin ve bedenlerin çıkması için, gökleri ve yeri yaran..." Bu İkincisine, Cenab-ı Hakk'ın, "Melekleri... elçiler yapan" ifâdesi delâlet etmektedir. Çünkü, o günde melekler elçi olacaklar. Buna göre, bu sûrenin başıyla bir öncekinin sonu da birbiriyle alakalıdır. Çünkü "Bundan evvel benzerlerine de yapıldığı gibi" (Sebe, 54) ayeti, endişe veren bir şek içinde bulunanların ümitlerinin kalmadığına ve tövbelerinin kabul edilmeyeceğine ve "inandım" demesinin fayda vermeyeceğine kesin olarak inandıklarının bir beyanıdır. Nitekim Cenâb-ı Hak da, "Ona iman ettik" dediler. Fakat onlar için, uzak bir yerden (tevbeye) el sunmak olamaz" (Sebe, 52) buyurmuştur. Binâenaleyh, Allah, onların bu durumlarından bahsedince, kesinkes inanan kimsenin halini beyan etmiş, melekleri onlara müjdeleyici olarak göndermek suretiyle onları müjdelemiş ve onlar için rahmet kapılarının açıldığını beyân buyurmuştur. Cenâb-ı Hak, "İkişer, üçer, dörder kanatla..." buyurmuştur. Kanadı olan bir varlığın en az, iki kanadı olur. İkisinden sonrakiler ise, fazlalıktır. Bazıları bu ayetin tefsiri hususunda şöyle demişlerdir: Burada bahsedilen kanat, meleğin yönüne, yani yapacağı işe bir işaret olup, İzahı şöyledir Allahü teâlâ'nın üzerinde herhangi bir şey yoktur. Her şey, O'nun kudretinin ve nimetinin hükümranlığı ve şümulü altındadır. Meleklerin Allah ile sıkı münasebetleri vardır. Çünkü, Allah'ın nimetlerini O'ndan alır, kendileri dışında Allah'ın müsaadesini aldıkları kimselere, varlıklara verirler. Nitekim Cenâb-ı Hak, "O'nu senin kalbine Rûhu'l-Emin İndirdi" (şuara, 193-194) ve "O'nu, kuvvetleri çetin olan öğretti" (Necm, 5) buyurmuştur. Yine Cenâb-ı Hak, melekler hakkında, "Bir de işleri yönetenlere yemin olsun" (naziat. 5) buyurmuştur. O halde bunlar, iki kanattırlar. Onların içinde, hayn vasıtalı olarak yapanlar bulunduğu gibi, vasıta olmadan da yapanlar vardır. O halde vasıtalı yapanın, üç ciheti vardır. Bunlardan yine, dört ve daha fazla cihet ve yönleri bulunanlar vardır. Ayetten açıkça anlaşılan şey ise, bizim bahsettiğimiz şey olup, bu müfessirlerin üzerinde mutabakat sağladığı bir görüştür. Cenâb-ı Hakk, "O, yaratışta ne dilerse, (onu) arttırır" buyurmuştur. Müfessirlerden, ayetin bu ifadesini, hususîleştirerek, "Bununla, güzel yüz kastedilmiştir." "Bununla, güzel ses kastedilmiştir" diyenler olduğu gibi, kimileri de, "Bununla, her güzel vasıf ve nitelik kastedilmiştir" demişlerdir ki, evlâ olanı, cananın umumîleştirilmesidir. Nitekim, "Allahü teâlâ kadirdir, kâmildir, dilediğini yapar O halde dilediğini arttırır, dilediğini de eksiltir" denilir. Ayetteki, "Şüphe yok ki Allah, her şeye hakkıyla kadirdir.." cümlesi, Cenâb-ı Hakk'ın, "O, yaratışta ne dilerse, (onu) arttırır" ifâdesini takrir edip pekiştirmektedir. |
﴾ 1 ﴿