8"Biz onların boyunlarına öyle bukağılar geçirdik ki, bunlar, çenelerine kadar dayandı. Şimdi onlar, kafaları ve burunlan yukarı kaldırılmış haldedirler" Cenâb-ı Hak, onların iman etmeyeceklerini beyân buyurunca, bu işin kendisinden olduğunu beyan ederek, "Çünkü, biz onların boyunlarına öyle bukağılar geçirdik" buyurmuştur. Bu hususta da şu izahlar yapılabilir: a) Bundan murad,"Biz onları, eli sıkılar, Allah yolunda infakda bulunmayanlar kıldık" demek olup, bu, Cenâb-ı Hakk'ın tıpkı, "Elini boynunu bağlama"M.29) ayeti gibidir. b) Bu ayet, Ebu Cehil ile Manzum kabilesine mensub iki arkadaşı hakkında nazil olmuştur. Çünkü Ebu Cehil, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in başını kıracağına dair yemin etmişti. Derken onu, secde ederken buldu. Eline bir kaya parçası alarak, onun başına bırakmak için o taşı kaldırdı, ama o taş, Ebu Cehil'in eline, eli de boynuna, omuzuna yapışıverdi. c) Bu görüş, diğerlerinden daha kuvvetli olup, önceki ifadelerle daha fazla münasebet arzetmektedir. Buna göre ayetin bu ifâdesi, Allah'ın, bu kimseleri, hidâyete ermekten men etmesinden bir kinayedir. Bu tabirle ilgili birkaç mesele vardır: Peki bu ifâdenin, ilk İki izah açısından önceki ayetlerle bir münasebeti var mıdır? Cevap: Biz diyoruz ki, birinci izahın böyle bir münasebeti vardır ve bu şöyledir: "Artık bunlar, iman etmezler"(Yasin, 7) ifadesinin içine, onların namaz kılmayacakları hususu girebilir. Çünkü Cenâb-ı Hak, "Allah imanınızı zayi edici değildir" (Bakara, 43) buyurmuştur. Bazı müfessirlere göre, buradaki "İman" sözü ile, "namaz" manası kastedilmiştir. Zekâtın, daha önce de beyan ettiğimiz gibi, namazla münasebeti vardır. Buna göre Cenâb-ı Hak sanki, (bu iki ayet birlikte mütalaa edildiğinde), onlar namaz kılmaz, zekât vermezler" demek istemiştir. İkinci izaha göre de, sezilmeyen şöyle bir münasebet söz konusudur. Cenâb-Hak, "Andolsun ki, bunların çoğunun üzerine o söz hak olmuştur" buyurup, biz de, bundan kastedilen mananın, "burhan" "açık delil" olduğunu beyân edince, bundan sonra Cenâb-ı Hak, "Hayır, hayır, onlar, elinin boynuna yapışıp, taşı da peygamberin boynuna atamaması, son derece kesin ve açık olan bir şeyi görüp müşahede ettiler -ki bu, aslında kişiyi, İman etmeye sevkedecek olan bir hadisedir-, ama onlar buna rağmen iman etmediler. İşte onların, hiçbir zaman iman etmeyecekleri de, böylece anlaşılmış oldu" buyurmuştur. Fakat bu hususta esas tefsir ve açıklama, üçüncü açıklamadır. Ayetteki zamiri, neye racidir? Cevap: Bu hususta şu iki izah yapılabilir: a) Bu zamir, "eller"e racidir. "Eller" ifadesi, her ne kadar ayette yer almamış ise de, ancak ne var ki, malûm ve bilinmektedirler. Çünkü, bağlanmış olan şey, o kimselerin iki eli olup, bu iki eli de bir bukağı ile boynuna raptedilmiştir. b) Zemahşerî'nin tercih ettiği görüşe göreyse, zamir, ayetteki "bukağılar" kelimesine raci olup, ayetin manası, "Biz, onların boyunlarına, çenelere kadar varıp dayanan ve böylece de boynuna bunların takıldığı kimsenin kendileri sebebiyle başını eğme imkânı bulamadığı, kalın ve ağır bukağılar ve tasmalar takdık" şeklinde olur. Boyunda bukağıların olması hâdisesinden, onların iman etmeyecekleri hususu nasıl anlaşılabilir? Ki böylece bu boyunlarına bukağıların takılması, iman etmemeden bir kinaye olabilsin?! (Bu mümkün mü?) Cevap: Biz diyoruz ki: Boynuna, çenesine kadar varan bukağılar takılmış ve böylece de başı dimdik yukarda kalıvermiş kimseler, ayağının önündeki yolu iyi göremez. Cenâb-ı Hak, bu ifadenin akabinden de, bu kimsenin hem önünde hem de arkasında setler bulunduğunu beyan buyurmuştur. Binâenaleyh, bu demektir ki bu kimse, o yola girmeye ve onu görmeye muktedir olamaz. Yine Allahü teâlâ biraz önce, peygamber olarak gönderilen şahsın, dosdoğru bir yol üzere bulunduğunu belirtmiştir. Binâenaleyh, peygamberin, kendisini aklî olan bu dosdoğru yola hidayet edip çağırdığı bu kimse, tıpkı maddî yolu görmekten alıkonulan "mağlub", yani boynuna bukağılar takılmış olan kimse gibi, âdeta engellenilmiş gibi olur. Şöyle bir izah da yapılabilir: "Boyunlarda bukağılar bulunması", o kişinin inkiyâd ve itaat etmemesi anlamındadır. Çürkü itaat eden kimse hakkında, "Onun başını eğdiği ve emre boyun büküp uyduğu" söylenilir. Halbuki boynunda, çenelere kadar varıp dayanan tasmalar bulunan kimse ise, başını eğmez ve o başını, tasdik edip hakka boyun eğen kimse gibi hareket ettiremez. Bunun böyle olduğunu "Şimdi onlar, kafaları ve burunları, yukarı kaldırılmış haldedirler" kelimesi de doğrular. Çünkü, "mukmeh" kelimesi, tıpkı bir şey hususunda direnip başını diken kimse gibi, başını diken kimsedir. Çünkü, başını dikip, böylece de su içmeyen veya başını su içmek için eğmeyen deve hakkında, pul denilir. İman da, kendisiyle hayatiyetinin sağlandığı soğuk ve tatlı bir su gibidir. Buna göre Cenâb-ı Hak, "Biz onların boyunlarına öyle bukağılar gerçirdik ki, bunlar, çenelerine kadar dayandı. Şimdi onlar, kafaları ve burunları yukan kaldırılmış haldedirler" buyurmuştur ki, bu sanki, "Onlar, Allah'ın emirlerine boyun eğmezler" demektir. Buna göre |
﴾ 8 ﴿