14

"Onlara, o şehir ahalisini örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişlerdi. Biz o zaman kendilerine iki elçi göndermiştik de, onları yalanlamışlardı. Biz de bir üçüncü ile, onları takviye etmiştik ve "Biz size gönderilmiş elçileriz" demişlerdi"

Bu hususta şu iki izah yapılabilir ve her iki izaha göre de, ayetin kendinden öncekilerle münasebeti açıktır:

1) Bu, "Onlar için, bir darb-ı mesel (örnek) getir" demektir.

2) Bu, "O şehir ahâlisinin halini, kendin için örnek getirerek, o kâfirlere darb-ı mesel yap, yani nefsine karşı o şehir ahalisini örnek getir" demektir. Birinci manaya göre, diyoruz ki: Allahü teâlâ, "Sen hiç şüphesiz, (gönderilen) peygamberlerdensin" (Yasin,3) ve "Onları uyarman için" (Yasîn.6) buyurunca, "Onlara "Ben peygamberlerin ilki değilim. Aksine, benden az bir zaman önce de, o şehir ahalisine peygamberler geldi. Bu peygamberler, onları, benim sizi inzâr ettiğim şeyle uyardılar, Allah'ın birliğinden bahsettiler, Kıyametle korkuttular, cennet yurdunun nimetleriyle müjdelediler" de" buyurmuştur.

İkinci manaya göre ise, irtibat (münasebet) şöyledir: Cenâb-ı Hak, "İnzâr, benim saptırıp, iman etmemelerini takdir ettiğim kimselere fayda vermez" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, "Üzülme. Kendin ile kavminin durumunu bir örnekle göster, yani, onlara kendinin misalini ver. Çünkü o şehir ahalisine de üç tane elçi gelmiş, ama onlar iman etmemişlerdi. O peygamberler, öldürülme ve eziyetlere karşı sabretmişlerdi. Sen ise kavmine tek olarak geldin. Kavmin, o üç peygamberin kavminden daha çok. Çünkü onlar bir şehre vazifelendirilmişlerdi. Sen ise, bütün âleme peygamber olarak vazifelendirildin" demiştir.

Ayetin tefsiriyle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Arapça'da "darb", ya bir şeyi bir şeye sert bir şekilde vurmak demektir, yahut da "Yeryüzünde harbettiğiniz (yani sefere çıktığınız) zaman" (nisa, 101) ayetinde olduğu gibi, harf-i cerle kullanıldığında, yürümek manasınadır. Bununla birlikte, "mesel darb olundu" ve ayetteki ifadesinde bu kelimenin manası nedir?

Cevap: "Mesel darb olundu" deyimi (misal getirildi, örnek verildi) demektir. Çünkü "darb", aynı zamanda "çeşit" manasınadır. Nitekim Arapça'da, "Bu şeyler aynı "darb"tandır, yani, "bunları aynı çeşit say" denilir.

İkinci Mesele

Ayetteki "Ashab-ı Karye" (o şehir ahâlisi)nin manası, "Onlara, o şehir ahâlisinin misali gibi bir misal ver" şeklinde olup, buradaki mesel (misal) kelimesi hazfedilmiş ve "ashab" kelimesi i'rab açısından onun yerine getirilmiştir. Bu tıpkı, "O köye (şehire) sor" (Yusuf. 82) ayetinin, ("O şehir ahâlisine sor" takdirinde olması gibidir). Bu, Zemahşeri'nin Keşsâf'daki görüşüdür. Ama şöyle de denilebilir: "Böyle bir takdire gerek yok. Aksine mana, ya "O şehir ahalisini onlara bir misal yap" şeklindedir, yahut da, "Onlara, o şehir ahâlisini misâl ver" şeklindedir.

Üçüncü Mesele

Ayetteki iz, mahallen mansubtur. Çünkü bu kelime, "Ashab-ı Karyemden bedeldir ve sanki, "Ya onlara, peygamberin geldiği vakti darb-ı mesel (örnek) yap, yahut da o vakti, senin geliş vaktine misal getir" manasınadır. Bu, Zemahşerî'nin de görüşüdür. Bizce bu misal, tesellî etmek için, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e verilmiş bir darb-ı mesel olur. Şöyle de denebilir: Ayetteki iz kelimesi, (ıdrıb) ile mansubtur, yani, "Onların geldiği ve bu işin yapıldığı o zamanı darb-ı mesel yap" demektir.

Şehrin Adı?

Ayette bahsedilen "karye" (şehir) Antakya olup, gönderilen o elçiler de, Hazret-i İsa (aleyhisselâm)'nın ümmetindendir. Bunlar, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zamanına yakın bir kavme gönderilmiş peygamberler olup, Cenâb-ı Hakk'ın da beyan ettiği gibi, üç kişidirler. Ayetteki İz erselnâ kelimesi ile ilgili olarak şu iki izah yapılır:

a) Bu, önceden geçen iz caehâ ifadesinden bedeldir. Buna göre Cenâb-ı Hak, "Biz o şehir ahâlisine, iki peygamberi gönderdiğimiz zamanı, onlara misal getir" demiştir.

b) En doğru ve en açık olan görüşe göre bu ifadenin başındaki iz edatının zarf olup, fiillinin ise kendinden önce geçen câe olmasıdır. Buna göre mana, "O peygamber oraya, onları gönderdiğimiz zaman gelmiş (gitmiş)lerdi, yani, onlar kendiliklerinden gitmemişlerdir. Onlar oraya emrolunduklan için gitmişlerdi" şeklindedir. Burada şöyle bir incelik var: Bu anlatıştan o peygamberin Hazret-i İsa (aleyhisselâm) tarafından Antakya'ya gönderildikleri çıkmaktadır. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hak "Hazret-i İsa'nın göndermesi, bizim göndermemiz sayılır. Allah'ın izni alınarak gönderilen, Allah'ın elçisinin elçileri, Allah'ın elçileri sayılır. Binâenaleyh ey Muhammed, aklına, "Bunlar, peygamber olan Hazret-i İsa'nın elçileriydi, ben ise Allah'ın elçisiyim" diye bir düşünce gelmesin. Çünkü onları yalanlamak tıpkı seni yalanlamak gibidir" demiş ve bu teselli, "Göndermiştik de" ifadesiyle tamamlanmıştır. Bu, şöyle bir fıkhî meseleyi destekler: Müvekkilin izni ile tayin edilen vekilin vekili (avukatın avukatı), vekilin avukatı değil, müvekkilin avukatı sayılır. Binâenaleyh vekilin onu azletmesiyle, o azlolunmaz. O ancak müvekkil azlederse, azlolunmuş olur. Bu izah, ayetteki "Onlara örnek ver" ifadesinin, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) için getirilmiş bir mesel oluşu, görüşümüz hususunda çok açık bir delildir.

Cenâb-ı Hak, "Biz o zaman kendilerine iki elçi göndermiştik de, onları yalanlamışlardı" buyurmuştur. Bu elçilerin, önce iki kişi olarak gönderilmesinde şöyle bir hikmet yatmaktadır: Onlar, Allah'ın izniyle Hazret-i İsa (aleyhisselâm) tarafından gönderilmişlerdi. Binâenaleyh üzerlerinde, durumu Hazret-i İsa (aleyhisselâm)'ya iletmek ve Allah'ın emrini yerine getirme görevleri vardı. Allahü teâlâ, yanında hiçbir şahidin şahidliğine ihtiyaç duymayan ve herşeyi bilen bir âlimdir. Hazret-i İsa (aleyhisselâm) ise bir insandır. İşte bu sebeple Cenab-ı Hak ona, o ikisinin sözü, o şehir ahalisi aleyhinde Hazret-i İsa (aleyhisselâm) yanında tam bir hûccet olsun diye, iki kişiyi göndermesini emretmiştir.

Cenâb-ı Hakk, "Biz de bir üçüncü ile onları takviye etmiştik" buyurmuştur. Bu kelime, bir kimse, birisine galip geldiğinde kutlanılan, den olarak, şeddesiz şeklinde de okunmuştur. Buna göre sanki, o peygamberler, "Biz galip geldik, üçüncüsü ile de ezdik geçtik" demişlerdir. Fakat birinci mana daha açık ve daha meşhurdur. Allahü teâlâ şöyle bir incelikten ötürü, burada mef'ul getirmeyerek "Biz o ikisini takviye ettik" buyurmamıştır. Çünkü o ikisinin gönderiliş maksadı, hakka yardımcı olmalarıdır. Yoksa, onların kendilerine yardım değildir. Binâenaleyh bunların üçü birden, apaçık delillerle, metin dini desteklemişlerdir. Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır:

Adedin Önemi?

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), etrafa elçiler göndermiştir. Ama bunları teker teker göndermiştir. Hazret-i İsa (aleyhisselâm) ise, bunları iki kişi olarak göndermiştir niçin?

Diyoruz ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), furû (itikadla İlgili olmayan) meseleleri anlatmak için elçiler göndermiştir. Fer'î meseleler, itikadî meselelerden daha az önemlidir. Dolayısıyla bir kişi göndermekte yetinmiştir. Çünkü fer'i meselelerde bir tek kişinin haberi geçerlidir. Fakat bu iki resul (elçi), İtikâdî hususları anlatmak için gönderilmişlerdir ve daha inandırıcı olsunlar diye, onlara mucizeler de verilmiştir. Aksi halde, ne iki kişinin, ne de üç kişinin gönderilmiş olması yetmezdi.

İkinci Mesele

Hak teâlâ, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'dan bahsederken, "Senin (kolunu) pazunu güçlendireceğiz" (Kasas, 35) buyurmuş ve mef'ûlü zikretmiştir. Tefsir ettiğimiz ayette ise, maksad hakkı desteklemek olduğu halde, mef'ûlü açıktan zikretmemiştir, niçin? Diyoruz ki: Musa (aleyhisselâm), (Allah'ın kendisiyle onu güçlendirdiği) Harun (aleyhisselâm)'dan daha üstündü. Harun (aleyhisselâm), onunla birlikte, onun isteği üzerine gönderilmişti. Çünkü Hazret-i Musa (aleyhisselâm), "Onu benimle birlikte gönder" (Kasas. 34) demişti. Binâenaleyh Harun (aleyhisselâm), Musa (aleyhisselâm)'ı sözlerinde tasdik etmek ve emrettiklerini yerine getirmek için gönderilmişti. Fakat bu ayette bahsedilen iki elçi, herbiri müstakil olarak, hakkı söylemekteydiler. Binâenaleyh orada maksad, Musa (aleyhisselâm)'nın takviye edilmesi ve alışmış olduğu Harun (aleyhisselâm)'ın onunla gönderilmesidir. Burada ise maksad, hakkı takviye etmektir. Böylece aradaki fark ortaya çıkmış olur.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, onlardan sâdır elan ve aleyhlerine olan şeylerin, tıpkı Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'dan sâdır olan şeyler ile aleyhine olan şeyler gibi olduğunu beyan buyurarak, "Biz size gönderilmiş elçileriz" dediklerini söyledi. Nitekim, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in de, "Hiç şüphesiz ben, peygamberlerdenim" (Yâsin, 3) dediğini haber verdi.

Risalet Allah'ın Dilemesine Bağlıdır

Yine Cenâb-ı Hak, o kavmin şöyle dediklerini haber verdi:

14 ﴿