10"Gerçekten, sana biat edenler, Allah'a biat etmiş olurlar. Allah'ın eli, onların ellerinin üstündedir. Artik (bu biati) kim bozarsa, kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de, Allah ile sözleştiği şeye vefa ederse, (Allah da ona) büyük bir ecir verir". Cenâb-ı Hak, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bir resul olduğunu beyân edince, ona biat edenin, Allah'a biat etmiş olacağını söylemiştir. Allah'ın Eli "Allah'ın eli, onların ellerinin üstündedir" ifadesi, birkaç manaya muhtemeldir. Şöyle ki: Bu iki yerdeki "el" kelimesi, ya tek manayadır, yahut iki ayrı manadadır. Eğer bu kelimenin tek manaya olduğunu söylersek, şu iki izah yapılabilir: a) "Allah'ın eli" (yedullah) tabiri "Allah'ın onlara olan nimeti, onların Allah'a (yani Allah'ın dinine) olan ihsanlarının üstündedir" manasındadır. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Bilakis sizi imana muvaffak ettiği için Allah size minnet eder" (Hucurât, 17) buyurmuştur. b) Bu tabir, "Allah'ın onlara olan yardım ve nusreti, onların Allah'ın dinine olan yardımından daha kuvvetli ve daha yücedir" manasınadır. Nitekim Arapça'da (......) denilir ki bunun manası, "Üstünlük, muzafferiyet ve güç, falancaya aittir" şeklindedir. Bu ayetteki iki "et" kelimesinin iki ayrı manaya geldiğini söylersek, bunun, "Allah" hakkında, koruma ve emin kılma; "biat edenler" hakkında da şu bildiğimiz "el" uzvu manasında olduğunu söyleriz. "El" kelimesi, "koruma" manasında mecazî olarak kullanılıp, alış-veriş esnasında taraflardan herbiri elini diğerine uzattığı zaman, işte alış-veriş yapan bu iki kişinin durumuna bakılarak böyle mecazî manada kullanılmıştır. Çünkü burada bu iki kişi arasında, alış-veriş tamamlanmaksızın bu ahdi bozmalarına engel olacak bir üçüncü kimse bulunur ve elini, bu ikisinin elleri üzerine kor. Böylece akit (alış-veriş) tamamlanıncaya kadar o ikisinin ellerinin birbirinden ayrılmamasına uğraşır. İşte eli, diğerlerinin eli üzerine koymak, alış-verişin muhafazası, yani bozulmaması için bir alamet olmuştur. İşte bundan ötürü Cenâb-ı Hak, 'Allah'ın eli, onların elinin üstündedir" buyurmuştur ki bu, "Aracı, uzlaştırmacı üçüncü şahsın, alış-veriş yapan tarafların ellerini, iş bitmeden ayrılmaktan koruması gibi, Allahü teâlâ da, bu biatta onları korur, işi tamamlamalarını sağlar" demektir. Ahdi Bozanın Zararı Ayetteki, 'Artık (bu biati) kim bozarsa, kendi aleyhine bozmuş olur" cümlesine gelince, "el" kelimesinden maksad, nimet, yahut da yardım ve kuvvet manasındadır" dersek, bunu şöyle izah ederiz: "Bu böyledir. Çünkü kim ahdi bozarsa, az bir amel mukabilinde elde edeceği bol ihsanları kaçırmış, hüsrana uğramış ve bu ahdi, kendi aleyhine (zararına) olarak bozmuş olur." "El" kelimesinden maksadın, "koruma-gözetme" manasında olduğunu söylersek, bu ifâde, "Allah'la biat etmiş olurlar" cümlesiyle ilgili olur ve "Ey Peygamber, her kim sana biat eder de, sonra bu biatim (ahdini) bozarsa, bu bozgunculuğunun zararı sana gelmez. Çünkü bu biat Allah iledir yani bunun zararı Allah'a da değildir. Çünkü Allah hiçbir şeyden mutazarrır olmaz. Dolayısıyla bu bozmanın zararı, ancak o insana raci olur." manasındadır. Azim (Büyük) Kavramı Cenâb-ı Hak "Kim de, Allah sözleştiği şeye vefa ederse, (Allah da ona) büyük bir ecir verir" buyurmuştur. Daha önce, "büyük" sıfatının cisimler için kullanıldığını, cisimde ancak, boy, en ve yükseklik gibi hallerin bulunması halinde, onun için bu kelimenin kullanılabileceğini, binâenaleyh yüksek ama dar bir dağ hakkında, "yüksek, yüce dağ" tabirinin kullanılabileceğini, bu yüksekliğinin yanında, dört bir taraftan geniş ve engin olursa ancak o zaman "büyük" denilebileceğini söylemiştik. Mükâfaat (ecir) de bunun gibidir. Çünkü cennetin yiyecekleri, en yüce cins ve kalitede olup, son derece boldur, kesintisiz olarak, ebediyyen devam eder. Böylece de, cennetin yiyeceklerinde "büyük" sıfatının kullanılabileceği bir özellik vardır. "Büyük (azîm)" kelimesi, Allah hakkında ise, tıpkı cisim hakkında kullanıldığında, onun cihetleri hususundaki mükemmelliğine işaret etmesi gibi, sıfatları hususunda Allah'ın kemâline bir işarettir. Münafık Bahanesi |
﴾ 10 ﴿