25

"Onlar, kâfir olan, sizi Mescid-i Haram'dan ve hediyelik kurbanlıkların mahalline ulaşmasından men edenlerdir. Eğer (Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mü'min erkeklerle mü'min kadınları bilmeyerek çiğneyip de, o yüzden size bir vebal isabet edecek olmasaydı, (Allah size feth için elbette izin verirdi). Bunu, kimi dilerse onu rahmetine kavuşturmak için yaptı. Eğer onlar seçilip ayrılmış olsalardı biz onlardan kâfir olanları muhakkak elem verici bir azaba giriftar etmiştik bile..."

Bu, bu el çektirmenin, kendilerinde mevcut olan bir şeyden dolayı olmadığına bir işarettir. Çünkü onlar inkâr etmişler, insanların Allah'ın dinine girmesine mani olmuşlar ve insanları muhasara altına almışlardır. Bütün bunlar ise onlarla savaşmayı gerektirir. Binâenaleyh hiçkimse, "iki grup ittifak etmiştir; aralarında ihtilâf kalmamıştır, anlaşmışlardır ve aralarında bir anlaşmazlık kalmamıştır.." diyemez. Tam aksine ihtilâf sürmektedir, münakaşa devam etmektedir. Çünkü onlar, kâfir olup ve sizi alıkoyan, men eden ve böylece de, küfür ve düşmanlıklarını arttıran kimselerdir. Bu ancak, mü'min erkekler ve mü'min kadınlara karşı olmuştur. Ayetteki hedy kelimesi; ifâdesindeki zamirine atfedilerek mansûbtur. Bu kelime, ayetteki ifâdesine atfedilerek, mecrur da olabilir. Buna göre bu ifâde, takdirinde olmuş olur (......) kelimesi, hâl durumundadır ifâdesi de takdirindedir. ifâdesinin merfû olabileceği ve takdirinin de şeklinde olması da muhtemel olup, bu tıpkı, "Zeyd'i, gücü kuvveti şiddetli birisi olarak gördüm.." denilmesi gibidir, (......) kelimesinin anlamı, "alıkonulmuş, engellenmiş" anlamında olur. Bu izaha göre de, artık bu ifâdenin başında, bir harf-i cerri takdir etmeye ihtiyaç duyulmaz..

Cenâb-ı Hakk'ın, "Eğer (Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mü'min erkeklerle mü'min kadınları bilmeyerek çiğneyip de, o yüzden size bir vebal isabet edecek olmasaydı..." ifâdesi, o erkek ve kadınları niteleyen bir ifâde olup, bu, "Mü'minler tarafından henüz tanınmayan iman etmiş o erkek ve kadınlar olmasaydı.." demektir. Ayetteki, ifâdesi, "bedel-i istimal" olup, buna göre Cenâb-ı Hak sanki, "Şayet, çiğnenip çiğnenmeyecekleri bilinmeyen, böylece de size, onların yüzünden bir vebal, yani ayıp veya günahın isabet edeceği erkekler ve kadınlar Mekke'de olmasaydı.... Bu böyledir, zira sizler, bazan onları öldürürseniz de, böylece size keffâret gerekir.." buyurmuştur. Ki bu, (bu halde) bir günah işleneceğinin delilidir. Yahut da, "Kâfirler sizi, "Bunlar, düşmanlarına yaptıkları şeyin aynısını, kendi kardeşlerine de yapıyorlar" diyerek ayıplarlar" anlamındadır.

Ayetteki, kaydına gelince, Zemahşerî, bu kelimenin, ayetteki (......) ifâdesine taalluk ettiğini, buna göre mananın, "siz onları, bilmeden çiğnersiniz..." şeklinde olduğunu söylemiştir. Bu kelimenin, ifâdesindeki mansub (mef'ûl) zamir 'den bedel olabileceğini de söylemiştir.

Bu ikinci izaha göre birisi, "Bu bir tekrar olur; zira bizim, bu ifâdenin mansûb zamirden bedel olduğunu söylememiz halinde, kelamın takdiri, "Sizler, onları bilmeden çiğnediğinizi bilemezsiniz" şeklinde olur ki, böylece de, "bilmeden" manası ifadesiyle elde edildiği için, bir tekrar olmuş olur. Binâenaleyh, evlâ olanın kaydının yerli yerinde olduğunun ve kelamın takdirinin şu şekilde olduğunun söylenmesidir: "Sizler, onları çiğneyip de, böylece, onlar yüzünden size bir günahın isabet edeceğini bilemediğiniz, sizi tenkit edenlerin de bu hususta bilgisi olmaksızın., sizleri kınayacağı (...). Yani, "Eğer siz, farkına varmaksızın onları çiğneyip geçerseniz, size, cahil oldukları yani, sizin bu konuda mazur olduğunuzu bitmedikleri için, kâfirlerin tenkidine uğrarsınız..." demektir" diyebilir. Veyahut da biz bu ifâdenin takdirinin, "Sizler, onları çiğneyip de böylece, kendileri yüzünden size, bilginiz olmaksızın, bir vebalin isabet edeceğini bilemediğiniz..." şeklinde olduğunu söyleyebiliriz ki bu, ya, "Sizler onları bilmeden öldürürdünüz", yahut da, "Sizler onlara, bilmeden eziyyet verirdiniz" demektir. Bu takdire göre "Bu çğneme işi, tarafınızdan bilinmeksizin, öldürmenin sebebi olmuş olur..." demektir. O halde, vebalin sebebi olan öldürme, bilmeksizin meydana gelen çiğneyip geçme olmuş olur.

Yahut da biz, bu "vebâl"in, iki kısma ayrıldığını söyleyebiliriz:

a) O mahallin durumunu bilmeyen kimseden südûr eden kanıtlı öldürmeden hasıl olan vebal;

b) Hatâen öldürmeden dolayı meydana gelen "vebal" ki, işte bu, bilmeden öldürme halinden başka bir şeydir (yani, ilim var, ama kanıt yok). İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak, "onlar tarafından size, bilgiden değil de bilmemeden ileri gelen bir ayıplama isabet eder" buyurmuştur.

Ayetteki, nın cevabı mahzûf olup, takdiri, "Şayet bu olmasaydı, sizin ellerinizi onlardan çektirmezdi.." şeklindedir. Bu, Zemahşerînin ifade ettiği açıklama olup, güzeldir. Şöyle de denilebilir; Ayetteki, (......) kelimesinin cevabı, "Onlar, kâfir olan sizi Mescid-i Haram 'dan (...) men edenlerdir" ifâdesinin kendisine delâlet ettiği husustur. Ki bu da, "Onlar, (kâfirler) cezalarının hemen verilmesini hak ettiler, ama, şayet erkek mü'minler ve kadın mü'minler olmasaydı, onların hak ettiği şey mutlaka başlarına gelecekti.." demek olup, bu tıpkı bir kimsenin, "O, hırsızdır; eğer falanca olmasaydı, mutlaka onun elini keserdim" demesi gibidir. Bu böyledir, zira edatı, ancak, "başkası bulunduğu için herhangi bir şeyden vaz geçme, yapmama" manasını ifâde için kullanılır. O şeyden vaz geçmek, onu yapmamak ise, ancak, o şeyin yapılmasını gerektiren sebep bulunup da, başkası onu yapmaya mâni olduğu zaman olur. Böylece bu demektir ki Allah, ilk önce, tam ve mükemmel olan gerekçeyi zikretmiş, -ki bu, kâfirlerin küfrü ve onların, diğer insanların İslâm'a girmelerine mani olmalarıdır-, daha sonra, kendisi sebebiyle müstehak oldukları cezayı yerine getirmekten imtina ettiği şeyi ifâde etmiştir ki, bu da, mü'min erkeklerle mü'min kadınların, Mekke'de bulunmalarıdır.

Ayetteki, "(Bunu), kimi dilerse onu rahmetine kavuşturmak için (yaptı). Eğer onlar seçilip ayrılmış olsalardı, biz onlardan kâfir olanları muhakkak elem verici bir azaba giriftar etmiştik bile..." ifadesiyle ilgili birkaç bahis vardır:

Birinci Bahis: Bu, kendisi sebebiyle, Allah'ın, rahmetine girdirmesinin sağlandığı ifade edilen bu lâm'ın müteallakının ne olduğu hususundadır. Bu hususta şu izahlar yapılabilir:

a) Kelâmın takdirinin, "Allah, dilediği kimseleri rahmetine kavuşturması için, sizin ellerinizi onlardan çekti, men etti.." şeklinde olmasıdır. "Sen, bu mananın, birtakım inanmış erkeklerin, ... kadınların (Mekke'de) olduğunu... söyledik. Böylece, adeta Cenâb-ı Hak sanki, "Sizler, çiğnemeyesiniz diye... size el çektirdi.." demiş olur. Binâenaleyh, bu daha nasıl başka bir şey için de olabilir?" de denilemez.. Çünkü biz buna da şu iki bakımdan cevap verebiliriz.

1) Biz, kelamın takdirinin, "Rahmetine girebilesiniz diye çiğnememeniz için size el çektirdi..." şeklinde olduğunu söylüyoruz. Bu tıpkı, "Allah beni bağıştasın diye doyması için, onu yedirdim.." denilmesine benzer. Yani, "Doyması için yapılan bu yedirip içirme, Cenâb-ı Hakk'ın beni bağışlaması içindir" demektir.

2) Biz, (......)'nın cevabının, "Onlar, ... kâfir olanlardır..." ifadesinin delâlet ettiği şey olduğunu söylemiştik. Buna göre Cenâb-ı Hak adetâ şöyle demiş olur: "Kâfir olanlar, hemencecik helak edilmeyi hak etmişlerdi.. Şayet, o adamlar ve kadınlar orada olmasaydı, onların cezası peşinen verilirdi. Ancak ne var ki, Cenâb-ı Hak, dilediği kimseleri rahmetine sokması için, sizin ellerinizi onlardan çektirdi."

b) İfâdenin takdirinin, "Allah, dilediği kimseleri rahmetine sokması için, yapacağı bu şeyi yaptı.." şeklinde olduğunun söylenmesidir. Çünkü burada, lütuf, hidayet vb. fiiller bulunmaktadır.

Ayetteki (......) cümlesi "Onlardan, Allah'ın, o sene iman edeceklerini, yahut Mekke'den çıkıp da hicret edeceklerini bildiği kimselerin iman edip de, böylece Allah'ın onları rahmetine kavuşturması için..." anlamındadır. Ayetteki (......) ifadesi "ayrılsaydılar, seçiheydiler..."anlamındadır. Bu ifadedeki "vâv" zamirinin, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara ait olduğu söylenebilir.

Buna göre şayet, "Siz, (......)'nın cevabının mahzûf olduğunu ve bunun "el çektirmezdi" yahut, "cezalarını hemen çevirirdi.." gibi ifadeler olduğunu söylemiş olduğunuz için, böyle bir takdir nasıl doğru olabilir? Şayet ifadesindeki vâv zamiri, o malûm erkek ve kadınlara râci olmuş olsaydı, o zaman (......)'nın cevabı olmuş olurdu" denilirse, biz deriz ki: Bunu, Zemahşerî söylemiştir. Böylece o, ifadesinin (......) kelimesinin zikredilmiş olmasını tazammun ettiğini söylemiştir. Binâenaleyh (......) kelimesinin, (bu zımmen zikredilen) (......)'nın cevabı olması muhtemeldir. deki bu zamirin, ifadesindeki edatı olması da muhtemeldir. Buna göre, Cenâb-ı Hak adeta "Dilediği kimseyi rahmetine girdirmesi için... Şayet onlar bir kenara çekilip, ayrılıp da böylece iman etmiş olmasalardı, biz, iman etmeyeceklerini takdir ettiğimiz kimselere azâb ederdik.." demiştir. Bununla ilgili birkaç bahis vardır:

Birinci Bahis: Biz, takdirin böyle olduğunu farzetme durumunda, ayetteki bu ifade, o elîm azabın, -ya böyle bir seçilmenin olmayışı, yahut da o mü'min insanların mevcut oluşu sebebiyle- onların başına gelmediğini ifade eder. Halbuki, bu nitelikli kadın ve erkeklerin bulunduğunun bilinmesi durumunda bile, o elîm azab, kâfirlerden savuşturulamaz (ne dersin?) Biz diyoruz ki: Bu ifade ile sizin, yani müslümanların eli ile yapılacak ve hemcinsinin hemcinsine karşı uygulayacağı azâb nev'i kastedilmiştir. Çünkü onlar, kendilerinin yanına gelmiş, hemen tanıyabilecekleri belirgin bir durumda değillerdi. Dolayısıyla onlar, mü'minlerle içli-dışlı olmayıp onlara karışmamışlardı. Onlar ortada olup, açık bir biçimde hedef durumunda idiler... Dolayısıyla, bu durumda, onların başına gelecek olan azâb elîm olacaktı.

Kadınların Özellikle Anılmaları

İkinci Bahis: Biraraya geldiklerinde, birlikte zikredildiklerinde, kadınlar erkekler zımnında ifade edilmelerine rağmen, burada "mü'min erkekler ve mü'min kadınlar..." diye ayrı ayrı zikredilmesinin hikmeti nedir? Buna şu iki şekilde cevap veririz:

a) Daha önce belirttiğimiz gibi, burası, ayette belirtilen hükmün sâdece erkeklerle ilgili olduğu zannına kapılmanın mümkin olduğu bir yerdir. Çünkü ayetteki, "sizler onları çiğneyip de, size onlardan yana bir vebalin isabet ettiğini bilemediğiniz bir takım mü'minler ve mu mineler olmasaydı..." ifadesinin manası "Sizler onları helak edecek olmasaydınız..." şeklindedir. Bununla da, "savaşma ve böylece de öldürülme..." manası kastedilmiştir. Binâenaleyh buradaki engel, mü'min erkeklerin bulunuşudur. Halbuki mü'min kadınlar da böyledir. Çünkü onların evlerinin harab edilmesi, erkekleri yüzünden çocuklarının yetim kalması da ileri derecede bir çiğneyip geçmedir.

b) Şefkat beklenen yerlerde kalbleri rikkate sevketmek için, sayılabilecek şeyler, fazla fazla sayılır. Nitekim birisine işkence eden kimseye, "Ona işkence etme, zavallılığını hatırla; fakirliğini gözet; acizliğine merhamet et" gibi ifadeler kullanılır. Yine, onun çoluğu çocuğu var, küçüktürler, zayıftırlar" gibi ifadeler kullanılır. İşte burada da Cenâb-ı Hak, mü'min kadınların kalblerini rikkate sevketmek ve zaferden sonra, düşmanın elini Allah'ın kendilerinden çekmesinden razı olmaları için, "Eğer mü'min erkeklerle, mü'min kadınlar olmasaydı..." buyurmuştur.

Cahiliyye Hamiyyeti

25 ﴿