27

Daha sonra Cenâb-ı Hak, fâ-i takibiyye ile "Hemen, (gizlice) ailesine gidip semiz bir dana getirdi de, bunu onlara yaklaştırdı. "Yemez minisiniz?" dedi"

buyurmuştur ki bu, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in onlara o yemeği yaklaştırmasının, onları yadırgayışından sonra olduğuna delâlet eder. Şu halde bu konudaki izah nedir? Biz deriz ki: Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in zihninde, onlardan kaynaklanan bir yadırgama daha baştan peydah olmuş, daha sonra bu yadırgama işi, onlar o taamdan yememek istediklerinde iyice çoğalmıştır. Bunun böyle oluşunun delili şudur: Çünkü onlar, insanların, o zamanki halkın Üzerinde bulunduğu halin dışında bir şekil ve görünüm üzere idiler ve onlar, bizzat kendileri açısından herkes nezdinde, yadırganabilecek bir haldeydiler. İbrahim (aleyhisselâm) ve başkaları, bu konuda müşterek idiler. İşte bu sebepledir ki Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm), "Ben sizi yadırgadım" dememiş, tam aksine, "Sizler, bizzat kendiniz bakımından, bizden herkes nezdinde yadırganacak bir kavimsiniz.." demiştir.

Daha sonra ibrahim (aleyhisselâm), yalnız başına, onların bir durumunu müşahede edip görmüştür ki, bu da, o taamdan yermemeleri durumudur. İşte böylece onları, herkese nisbetle, onlarda olan o hal sebebiyle daha çok yadırgamıştır. Ancak ne var ki, Hûd Sûresi'nde durum, burada zikredilenden daha geniş bir şekilde nakledilmiştir. Çünkü burada, müjdesi verilen o şahıs açıklanmamış; halbuki orada ismi ile yâd edilmiştir ki, bu İshak (aleyhisselâm)'dır. Yine Cenâb-ı Hak burada, (helak edilecek) o kavmin kimin kavmi olduğunu söylememiş; halbuki orada, bu kavmin Lût kavmi olduğunu belirtmiştir. Velhâsıl, kim bu iki sûreyi iyice düşünür de tefekkür ederse, bu ilgili kıssanın, orada (Hud Sûresi'nde) geniş bir şekilde nakledildiğini anlar ve Cenâb-ı Hakk'ın, orada ilave nükteleri dile getirdiğini; burada ise getirmediğini görür.

Şimdi biz yeniden, misafir karşılama âdabı ile, misafire takınılması gereken edebin beyanına dönelim. Kendisiyle henüz bir araya gelmeden ve birinin diğerine selâm vermesinden önce, kendisine misafir gelen kimsenin, ta baştan yapacağı ikram da bir ikram çeşidi olup, bu da, güzel karşılama, ta önlerine kadar gitme ve bu iş için hazırlanmadır. Daha sonra ifâdesindeki nasbin delâlet ettiği bir biçimde, misafirin vereceği selâmdır. Bu ifâde, bu manaya, ya mef'ûl-i mutlak tekîdî olduğu için, veyahut da Hazret-i ibrahim (aleyhisselâm)'den daha yüce bir zattan getirilen bir selâm olduğu için, delâlet etmektedir. Daha sonra da, ikinci ifâdenin merfû okunarak delâlet ettiği güzel bir selâm alış... Çünkü, selâmı almamada beklenen vefa yoktur. Çünkü İbrahim (aleyhisselâm) dememiş, tam aksine, ya, "Benim İşim barıştır" yahut da "Sizin sözünüz selamdır, ama selâmınız da yadırganır" manasında demiştir. Çünkü bu, her ne kadar ikramı zedeleyen bir husus olsa da, ancak ne var ki haksızlık, kerîm kimselerin huyu değildir. Çünkü, Allah'ın düşmanlarına sempati duymak, peygamberlere yakışmaz.

İkram Âdabı

Daha sonra da, Cenâb-ı Hakk'ın "... eğlenmeden gidip kızartılmış bir buzağı getirdi..." (Hud, 69) ifadesiyle, buradaki, "Hemen, (gizlice), ailesine gidip..." ifâdesinin delâlet ettiği, misafire sunulcak yemeği hemen getirmek... Çünkü (......) kelimesi, sürat ve çabukluğa delâlet eder. Gizli bakış veya gizli geliş de bunun gibidir. Sonra, bütün bu işleri gizli yapmak... Çünkü misafir ağırlayan kimse, birşey hazırlamak istediğinde, onu, o hazırlamasına mani olmasın diye, misafirden gizli yapması gerekir. Çünkü, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) gizlice eve gitmiş, fakat (ailesine), "Getirin.." dememiştir.. Ve rahat olması, ihtiyacını gidermesi için, misafir edenin biraz (bir an) misafirden ayrılması güzel karşılanmıştır. Çünkü misafirin misafir edenden duyduğu utanç, ihtiyacını gidermeye mani olur. En iyisini seçmek... Bunun delili, ayetteki, "semiz..." ifadesidir. Misafiri, yiyeceğin olduğu yere taşımak değil, yiyeceği, misafirin bulunduğu yere getirmek ve sunmak... Bunun delili de, "bunu onlara yaklaştırdı..." ifadesidir. Çünkü, misafir eden kimse, yiyeceği misafirin bulunduğu yere getirirse, o zaman, oturma yeri değişmez. Eğer misafiri, yiyeceğin olduğu yere götürürse, orada çoğu kez bir oturma farklılığı meydana gelir, dolayısıyla da, mertebesi daha aşağı olanlar yiyeceğe daha yakın otururlar, daha yüksek olanlara ise yer kalmamış olur. Sonra, yemeği sadece sunmalı, "yeyinl" diye emretmemen... Bunun delili de, ayetteki, "Buyurmaz mısınız?" denilip de, "yel" denilmemesidir. Misafir edenin, misafirlerin yeyip içmelerinden haz duyması.. Onların yemeyişlerinden ise, haz duymaması... Nitekim, pekçok yemek hazırlayıp da böylece külfete giren bazı cimri kimselerin aile ve çocuklarının, misafirin o yemekten ne zaman elini çekeceğini gözetmeleri bunun delili sayılır.

Onlardan Çekinmesi

27 ﴿