32

"Ey gönderilmiş (melekler), sizin hal-ü şanınız nedir? dedi." "Onlar, "Biz günahkârlar güruhuna gönderildik.." dediler".

Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) o meleklerin durumunu, ayetteki (Zariyat,25) kelimesinin de bize gösterdiği gibi- bildiğine göre, o meleklerin gelişlerinin, başka bir şey için değil, sırf beşaret için olabileceği gerekçesiyle, daha niçin, onların müjdelediği şeyle yetinmedi de böyle dedi? Biz deriz ki: İbrahim (aleyhisselâm), misafir eden kimsenin takınması gereken bir edebe riâyet etti. Çünkü o, misafiri sıkmak için acele edince, ona, "Bu acele de ne oluyor? Seninle bir araya gelmeden dolayı şeref duymamıza engel olan bir şey mi var?" dedi; susmasının, onları çok gördüğü ve gelmelerini yadırgamış olduğunu düşündüreceği korkusunu duyduğu için, onlar çıkıp giderken suskun kalmamıştır. Sonra o melekler de, dosta yakışan edebi izhar etmiş, dostundan herhangi bir şayi gizlememişlerdir. Hele de bu iş, Allahü teâlâ'nın onlara, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'e o kavmi helak edeceğine dair bilgi vermeleri ve daha hayırlısını da müjdelemeleri suretiyle kalbine rahatlık vermeleri hususunda müsaadesi olunca... Bu daha hayırlı olan da, sahih görüşe göre, Peygamberlerin babası, Ishâk (aleyhisselâm)'dır.

Buna göre şayet, "o halde, bu ifâdeyi fâ ile getirmeyi gerektiren şey nedir? Eğer sizin dediğiniz gibi olsaydı, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm), "Bu acele ediş niçin? Bu acele tavrınız niye?" derdi..." denilirse, biz deriz ki: Şayet, onlardan dolayı Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in içine bir korku düşmüş ye onlar da, herhangi bir müjdelemede bulunmadan ve Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) ile cinsiyyet kurmadan çekip gitmiş olsalardı, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) hiçbir şey demeyecekti.. Ama onlar onunla ünsiyyet peydah edince, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm), "Bu büyük ünsiyyetten sonra, bu acı verici ayrılık niye?" manasında, "... hâl-ü şanınız nedir?" demiştir.

Hatb Kelimesi

(......) kelimesinde, diğer lafızlarda bulunmayan bir mana mevcut mudur? (denilirse), biz deriz ki:, Evet, zira, bu ifâdeye yakın müfred lafızlar, "Meşgaleniz nedir?; durumunuz nedir?; işiniz nedir?" vb. ifadelerdir. Ki, bunların hiçbiri, o İşin azametine delâlet etmez. Ama, (......) kelimesi, "büyük iş' demektir.. Durumun büyüklüğü ise, o işin elinde son bulacağı zâtın büyüklüğüne delâlet eder. İşte bu sebeple, Hazret-i ibrahim (aleyhisselâm) ' demiştir ki, bu, "Siz, azametli kimseler olduğunuz için, sizler ancak büyük bir iş için gönderilmiş olabilirsiniz.." demektir. Şayet Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm), "Sizi meşgul eden önemli şey nedir?" ve "Sizin, önemli ve büyük işiniz nedir?" demek suretiyle, (müfret değil de) mürekkeb ifâdeler kullanmış olsaydı, "Tatvît olur, (söz uzatılırdı). O halde "el-hatbu" kelimesi, kısalığına rağmen, büyüklüğü ve tazîm ifâde etmiştir.

Üçüncü Mesele

Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm), onların elçi olduklarını nereden anladı? Biz deriz ki: Onlar ona, bunu söylediler. Bunun delili, ayetteki, ".. çünkü biz Lût kavmine gönderildik.. "(Hud, 70) cümlesidir. Daha önce de beyân ettiğimiz gibi, ilgili kıssa, Hûd Sûresi'nde genişliğine ele alındığı için, Cenâb-ı Hak bu ifâdeyi burada zikretmedi. Yahut ta biz diyoruz ki: O melekler, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in hanımına, "öyledir. Fakat Rabbin buyurdu" (Zârityât. 30) deyince, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm), onların Allah katından geldiklerini anlamıştır. Çünkü onlar, Allah'ın sözünü nakletmişlerdir. Bunun böyle oluşunun delili, onların, "Biz günahkârlar güruhuna gönderildik" (Zariyat, 32) demelerinin, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)rin onlardan sorduğu sorunun cevabı oluşudur.

Kur'ân'n Sözleri Nakil Tarzı

Bu kıssa, aynen Hûd Sûresi'nde de geçmiştir. Orada onlar, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in korkusu geçtikten ve onu o çocukla müjdeledikten sonra, "Biz... gönderildik..."; burada ise, Hazret-i ibrahim (aleyhisselâm), onlara, hal ve durumlarını sorduktan sonra, "Biz... gönderildik ..." demişlerdir. Hem onlar orada, "Biz, Lût'un kavmine gönderildik..." derlerken, burada, "Biz, mücrimler güruhuna gönderildik" demişlerdir. Hikâye edilen, onların sözleridir. Onlar bunu söylemeseler bile, aynı soru yine söz konusudur. (Ne dersiniz?) Biz deriz ki: Birisi Zeyd'den naklen, "Zeyd, "Amr çıktı" dedi" deyip, daha sonra da, ikinci kez, "Zeyd, Bekir çıktı" dedi" derse, şimdi, Zeyd'den ya iki söz südûr etmiştir, yahut da bu kimse, Zeyd'in dediği şeyi hikâye etmemiştir.

Bunlardan birincisine şu şekilde cevap verebiliriz: Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) korkunca, onlar Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'e, "Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.." deyince, bu sefer Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) onlara, "onlara ne yapacaksınız?" dediğinde de, o melekler, "Biz, Lût'un kavmine, onları helak edelim diye gönderildik.." demiş olabilirler ki, bu tıpkı bir kimsenin, "Evden çıktım.." dediğinde, "Niçin çıktın?" denilmesi gibidir. Bunun üzerine o da, "Ticaret etmek için çıktım" der.. Ancak ne var ki, burada mâna yönünden şöyle bir katkı söz konusudur Onlar, ifâdesinin cevabı olarak, kendilerinin, suçsuz olana elem vermekten, âdî ve suçlu olanı da ihmâl etmekten berî oldukları anlaşılsın diye, "Biz, onları, Allah'ın emriyle imha ediyoruz" demişler, işte bu sebeple de, "gönderme (irsal)" lafzını tekrarlamışlardır.

İkincisine de şu şekilde cevap verebiliriz: Nakletmek, bazan lafzın nakledilmesi şeklinde olur. Bu, meselâ senin, Zeyd: Amr'e uğradım" dedi diye lafzı ayrıca nakletmen tarzında olur. Bazan da, söylenilen sözü, mana cihetinden nakletme şeklinde olur. Sen, "Zeyd, "Amr çıktı" dedi" dersin ve senin, bu anlatılanın dışında, başka bir lafızla yeniden değişiklik yapma imkânın vardır. Böylece sen, "Zeyd, "Bekir çıktı" dediğinde, ben de şöyle şöyle dedim" dersin... Kur'ân da, mu'ciz bir lafızdır, ama, ister Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den önce geçen peygamberlerden südûr etmiş olsun, isterse onlara indirilmiş olsun, bu hususları ifâde eden şeylerin lafzı mu'ciz değildir.. Dolayısıyla, bu nakillerin, o lafızlarla yapılmamış olması gerekir. Buna göre o melekler adeta Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'e hem, "Biz mücrim bir kavme gönderildik" hem de "Biz Lût kavmine gönderildik" demiş olabilirler. O ise, "Biz, seni tasdik eden zatın kavmine gönderildik" diyebilir. Çünkü O, onların lafızlarını nakletmiyor ki bunlar aynı olsun. Tam aksine onların sözlerini mana bakımından naklediyor. Bunda ise pek çok değişik ifadeler sözkonusu olabilir. Baksana Allahü teâlâ, yapılan tefsirlerden birine göre, onların nasıl selâm verdiklerini naklederken, iki ayrı yerin birinde "selâmen" birinde de "selâmün" demiştir (Zariyat, 25).

Taş Yağdırmak İçin Gelmediler

32 ﴿