7

"Allah'a ve peygamberine iman edin, size vekîl kıldığı mallardan O'nun yolunda harcayın. İçinizden iman edip de harcayanlar (yok mu?), onlar için büyük mükâfaat vardır".

Ayetin Muhatabı

Bil ki, Allahü teâlâ, birliğine, ilim ve kudretine dair çeşitli deliller getirince, bunun peşinden tekliflerini de getirmiş ve işe, ilk önce, Allah'a ve Resulüne iman etmeyi emretmekle başlamıştır.

Buna göre şayet, "Ayetteki "iman ediniz" ifâdesi, Allah'ı tanıyana mı, yoksa tanımayana mı bir hitaptır? Şimdi, eğer birincisi ise, bu, O'nun tanıyana O'nu tanıtmayı emretmek olur ki, haliyle bu, tahsil-i hasıl (elde edilmiş olan bir şeyi yeniden elde etmeyi) emretmek olur ki, bu muhaldir. Yok eğer, ikincisi olursa, bu sefer de, ayetin hitabı, O'nu tanımayana yönelik olmuş olur. Halbuki, O'nu tanımayan ve bilmeyen kimsenin ise, O'nun emrini bilmesi imkânsız olur. Böylece de bu emir, kendisinin böylesi bir emirle memur olduğunu bilmesi imkânsız olan birisine yönelik olmuş olur ki bu da "teklîf-i mâla yutâk"dır" denilirse, buna cevaben şöyle diyebiliriz: Kimi âlimler, bu yaratıcının varlığına dair bilginin herkeste meknuz ve mevcut olduğunu; buradaki bu emir ile kastedilenin de, sıfatlarını tanımaya dair olduğunu söylemişlerdir

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Sizi vekîl kıldığı mallardan O'nun yolunda harcayın. İçinizden iman edip de harcayanlar (yok mu?), onlar için büyük mükâfaat vardır" buyurmuştur. Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Bil ki, Cenâb-ı Hakk, insanlara ilk önce, Kendisine tâatle meşgul olmalarını emretmiş, ikinci olarak da, dünyaya fazla iltifat etmemelerini ve o dünyayı Allah yolunda harcamalarını emretmiştir ki, burada "De ki: Allah, sonra da onları bırak..." (En-âm, 91) ayetinden kastedilen mana murad edilmiştir. ifâdesi, burada, "Allah'a ve Resulüne iman edin..." cümlesine, "Sonra da onları bırak..." ifâdesi de, burada cümlesine uygun düşmektedir.

İnfakın Gerekçesi

Bu ayet hakkında şu iki izah yapılabilir:

1) "Ellerinizdeki mallarınız, yaratması ve onları îcad etmesi sebebiyle, Allah'ın mallarıdır, ama O, o malları şeriatın ölçüsü içinde kendisinden yararlanılsın diye, mükellefin tasarrufuna sunmuştur. Şu halele bu mallarda tasarruf etme açısından mükellef, tıpkı bir vekîl, bir nâib ve bir halîfe gibidir. Müsaade ettiği zaman tıpkı, bir kimsenin başkasının malından kolayca harcaması gibi, sizin de bu mallarınızdan kolayca harcaması gerekir."

2) "Allah onların malları veraset yoluyla size geçtiği için, sizi sizden önce gelip geçmişlere halife kıldı. Öyleyse, sizler onların durumundan ibret alın. Çünkü o mallar nasıl onlardan size intikâl ettiyse, böylece, sizden de sizin dışınızdakilere geçecektir. Şu halde siz de mallarınızda cimrilik etmeyiniz."

İnfaktan Maksad

Alimler, ayette bahsedilen infâk (harcama)nın ne tür bir harcama olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bu sebeple kimileri, "Bu, farz olan zekâttır" derken, kimileri, "Hayır, bunun içine nafile olanlar da girer" demişlerdir. Ve, bunun, bütün iyilik türlerini içine alan genel bir ifâde olması imkânsız değildir.

Daha sonra Cenâb-ı Hakk, böyle yapan kimselere büyük bir ücret vereceğini tekeffül ederek, "İçinizden iman edip de harcayanlar (yok mu?) onlar için büyük mükâfaatlar vardır" buyurmuştur, Kadî, "Bu ayet, böyle bir ücretin, sırf iman ile elde edilemeyeceğine, buna, infâk etmenin de eklenmesi gerektiğine delâlet etmektedir. Binâenaleyh, işte bu açıdan bu ayet, zekât ve saire gibi farzları ihlâl eden kimseler için, bir ücret olmayacağına delâlet eder" der. Bil ki, Kadî'nin bu istidlali tutarsızdır. Zira ayet, farz olan zekâtı ihlâl eden kimseler için "büyük bir ücretin" gerçekleşmeyeceğine delâlet etmektedir. O halde, ey Mu'tezile, siz, ayetin, farzları (zekâtı) ihlâl eden kimselere hiç ücret, mükâfaat verilmeyeceğine delâlet ettiğini nasıl söyleyebiliyorsunuz?!

Resule Uyunuz

7 ﴿