11

"Allah'a, karzı basenle ödünç verecek olan kim? işte O, bunun (mükâfaatını) kat kat artıracaktır. Ona çok değerli bir mükâfaat da vardır".

Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Alimler, bir yahudinin, bu ayet nazil olduğunda, "Muhammed'in tanrısı fakir düşmüş olacak ki borç istiyor" diye alay ettiğini, bunun üzerine Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh)'in onu tokatladığını, derken yahudinin bunu Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e şikayet ettiğini; bunu Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, Hazret-i Ebu Bekir (radıyallahü anh)'e, "Böyle yapmakla ne kastettin?" dediğini, Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh)'in de, kendine hâkim olamayıp, onu tokatladığını söylediğini, dolayısıyla Hak teâlâ'nın, "Sizden önce kendilerine kitab verilmiş olanlardan ve müşriklerden, nice eziyetler duyup-göreceksiniz" (Al-i İmran, 186) ayetinin nazil olduğunu söylemişlerdir. Muhakkik âlimler şöyle demişlerdir: "Yahudi bu sözü, tanrının fakir olabileceğine inandığından ötürü değl de, (müslümanlarla) istihza için söylemiştir. Onların, "Allah fakir, biz ise zenginiz" (Al-i İmran, 181) şeklindeki sözleri de aynı mahiyettedir."

Ödünç veya İnfak

Allahü teâlâ bu ayetle, insanları, mallarını İslâm'a yardım etme, kâfirlerle savaşma ve müslüman fakirleri destekleme hususunda harcamaları konusunda yaptığı teşviki te'kid etmiştir. Böylece de sayesinde cennet va'dedildiği için, "karza" (ödünç verilen parçaya) benzetilerek, bu infâka "karz" denilmiştir.

Üçüncü Mesele

Âlimler, buradaki infâk ile, hangi türünün kastedildiği hususunda değişik izahlar yapmışlardır. Kimileri, bununla farz olan infakların (yardımların) kastedildiğini ileri sürerlerken, kimileri de, "Aksine bu nafile infâklar hakkındadır" demişlerdir. Doğruya en yakın olan, bu "infâk" ile, her iki türün de kastedilmiş olmasıdır.

Dördüncü Mesele

Âlimler, bu "karz"ın (borcun), karz-ı hasen (güzel bir borç) oluşu hususunda şu izahları yapmışlardır:

1) Mukâtil, "İnsanın, bunu içinden gelerek bağışlaması, güzel bir karzdır" demiştir.

2) Kelbî, "Bunun, sırf Allah rızası için tasadduk edilmesi güzeldir" der.

Sadakanın Kabul Şartları

3) Bazı âlimlerde, "Verilen karzın, güzel olabilmesi için şu on güzelliği taşıması gerekir" demişlerdir:

a) Bunun helal maldan olması... Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), vtemizdir, ancak temizi kabul eder Müslim, zekat, 93 (2/716). ve "Allahü teâlâ abdestsiz namazı kabul etmez, yine ganimetten çümarak verilen sadakayı kabul etmez Buhari, zekât, 7. buyurmuştur.

b) Bu karzın, insanın sahib olduğu malların en iyi tarafından olması ve insanın, infâk olarak kötü malını vermemesi... Nitekim Hak teâlâ, "Pek âdi, bayağı şeyleri infâk etmeye yeltenmeyin"(Bakara, 267) buyurmutur.

c) Sevdiği ve ona muhtaç olduğu halde, sırf âhiret hayatını elde etmek maksadıyla, insanın o sevdiği şeyi tasadduk etmesi, vermesi... Çünkü Hak teâlâ, "Çok sevmesine rağmen malını veren..." (Bakara, 177) ve "O, sevdiği halde yemeğini, başkasına yedirir..."(insan. 8) buyurmuştur. Bu mana, bu son ayet hakkında yapılan tevillerden birisine göredir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de,"Sadaka, sen sağlıklı ve cimri olduğun halde, kendi geçimini düşünüyorken ve bunu ihmal etmezken, vermendir. Can boğazına gelip de falanca şu kalsın, falanca şu kalsın " diyeceğin vakte kadar bekletme Müslim, zekât, 93 (2/716). buyurmuştur.

d) Sadakanı, onu almaya en layık ve en muhtaç olana vermendir. İşte bundan ötürü Hak teâlâ bu sadakayı, almaya layık bir takım kimselere tahsis etmiştir. Bunlar da payları belirtilmiş (Enfal, 1. ayetle) kimselerdir.

e) Mümkün olduğunca, sadakanı gizlice vermen, (gizli tutmandır); Nitekim Hak teâlâ, "Eğer onu gizler ve fakire (öylece) verirsen, bu sizin için daha hayırlıdır" (Bakara. 271) buyurmuştur.

f) Sadakanın peşisıra, başa kakmaya ve eziyyete yeltenmemendir. Nitekim Hak teâlâ, "Ey iman edenler, sadakalarınızı (iyiliklerinizi), başa kakma ve eziyet etme suretiyle boşa çıkarmayın"(Bakara, 264) buyurmuştur.

g) Sadaka vermek ile, sadece Allah'ın rızasını gözetip, riyaya düşmemen... Nitekim Hak teâlâ, "Ancak Rabbinin, yüce razısını isteyerek (verir) ve (Allah ondan) razı olacaktır" (Leyl, 20-21) buyurmuştur. Bir de riyakârlık, ittifakla, kötü bir şeydir.

h) Çok da olsa, verdiğin şeyi önemsiz görmendir. Çünkü verdiğin şey, dünyadan az bırşeydir. Kaldı ki dünyanın tümü bile, aslında azdır. İşte bu da, "Başa kakma, yaptığın iyiliği çok görme... "(Müddessir. 6) ayetiyle kastedilmiştir. Bu mana, bu ayetle ilgili tefsirlerin birine göredir.

k) Verdiğin sadakanın, sence malların en sevimlilerinden olması... Nitekim Hak teâlâ, "Sevdiklerinizden vermedikçe bin (derecesine) ulaşamazsınız" (Al-i İmran, 92) buyurmuştur.

I) Kendini aziz (üstün), fakiri zelil (aşağı) görmemen... Aksine durum sence, tam tersi olmalıdır. Böylece fakiri, sanki Hak teâlâ, onun rızkını, "Yeryüzünde hareket eden her canlının rızkı Allah üzerinedir..."(Hud, 6) ayet-i kerimesi gereğince, üzerine almış ama, sana havale etmiş gibi görmen ve kendini de fakire borçlu görmendir. İşte bu on güzellik bir araya geldiğinde, verilen o sadaka, "karz-ı hasen" olmuş olur. Bu ayet, Bakara Sûresi (245. ayette) izah edilmişti.

Daha sonra Hak teâlâ, "işte O, bunun mükâfaatmı kat kat artıracaktır. Ona çok değerli bir mükâfaat da vardır" buyurmuştur. Bu ayetle ilgili şöyle iki mesele vardır:

Güzel Ödünlerin Ödülü

Cenâb-ı Hakk, bu güzel ödünce (karz-ı hasene) karşılık şu iki mükâfaatı va'detmiştir: Bakara Sûresi'nde de belirtildiği üzere, buna kat kat karşılık vermesi ve bu kat kat mükâfaatın yanısıra da, ayrıca bu kişi için bir değerli mükâfaatın olduğunu beyan etmesi... Bu hususta şu iki izah yapılmıştır:

a) Alimlerimizin görüşüne göre, "kat kat" sözü, Allahü teâlâ'nın hakedilen mükâfaata, Kendi lütfundan bir o kadar daha ekleyeceğine bir işarettir. Ayetteki "ecr-i kerîm" ise, vereceği mükâfaat manasınadır.

Buna göre eğer, "Siz (ehl-i sünnetin) inancına göre, Allah'ın verdiği mükâfaat da, aslında bir lütfudur. Dolayısıyla bu iki ifade arasında bir fark. olmadığına göre, yaptığın bu izah tam değildir" denilirse, cevaben şöyle diyebiliriz: Allahü teâlâ, Levh-i Mahfûz'a, "Kendisinden falanca fiil sâdır olacak herkese şu kadar mükâfaat vardır" diye yazmıştır. İşte o kadar mükâfaat, amelin sevabıdır. Binâenaleyh ona, bir o kadarım eklediğini, onu o kadar katlamış olur.

b) Mu'tezileden Cübbâi'ye göre, bedeller sevaba eklenir ve işte kat kat katlama budur.

Cenâb-ı Hakk ücreti (mükâfaatı) "kerîm" (değerli) diye tavsif etmiştir. Çünkü sevabı katlayan bizzat Kendisidir. O'nun sayesinde bu katlama olmuştur. Dolayısıyla da o, işte bu açıdan "kerîm" olmuştur.

Karaat Farkı

İbn Kesîr ve İbn Âmir, elifsiz, ama şeddeli olarak şeklinde; yine İbn Kesîr, fâ'nın zammesiyle, İbn Âmir de fâ'nın fethasıyta, yine elifsiz-şeddeli okumuşlardır. Âsim da, elif ile ve fâ'nın fethasıyla şeklinde ve Nâfî, Ebû Amr, Hamza ve Kisâî, elifle, ama fâ'nın zammesiyle (......) şeklinde okumuşlardır. Ebû Ali el-Fârisî, şeddeli-elifsiz okunuş ile, şeddesiz-elifli okunuşun aynı manaya geldiğini, önemli olanın, fiilin merfû veya mansub oluşunun sebebini ortaya koyma olduğunu söyleyerek, şöyle demiştir: Bunu merfû okuyuşun sebebi açıktır. Çünkü bu, fiiline ma'tuftur. Yahut da, ayetin başıyla alâkası yoktur. Buna göre sanki "O Allah, bunu katlar" denilmektedir. Mansub okunuşuna gelince, şundan dolayıdır: Hak teâlâ, "Allah'a, karz-ı hasenle ödünç verecek olan kim?" buyurunca, sanki, "Allah'a güzel bir borç verecek bir kimse yok mu?" demiş de, böylece ifadesi, bu soruya cevab olmuş. İşte bundan ötürü de mansub kılınmıştır.

Ahirette Nur

11 ﴿