19"Allah ve peygamberlerine iman edenler yok mu? Onlar sözü özü doğru olanlar, Allah için şahidlik edenlerdir. Onların, hem mükâfaatlan, hem nurları vardır. Küfredenlere, ayetlerimizi yalan sayanlara gelince, onlar da, cehennemin yaranıdırlar". Bil ki, Allahü teâlâ, bu ayetten önce, mü'minlerin ve münafıkların durumundan Dahsetti. Şimdi ise, hem mü'minlerin hem de kâfirlerin durumundan, aynı anda bahsetmektedir. Bu ayetle ilgili olarak şöyle iki mesele vardır: "Es-sıddîk", çokça sâdık olan ve Allah'ı ve O'nun peygamberlerini tasdik etme hususunda sıdkına sıdk katan kimseler için varid olan bir sıfattır. Bu ayet hakkında şöyle iki görüş vardır: 1) Ayet, Allah'ı ve O'nun peygamberlerini tasdik eden herkes hakkında gelmiş olan genel bir ifadedir. Bu, Mücâhidin görüşü olup, o "Allah'ı ve O'nun peygamberini tasdik eden herkes sıddîk'tir", sonra da bu ayeti okumuş. Bunun böyle olduğunun delili ise, İbn Abbas'ın, ayetteki ifâdesine "muvahhitler" anlamını vermesidir. 2) Ayetin hükmü genel olmayıp hususidir. Bu görüş iki Mukâtil'in (Mukâtil b. Hayyân ve Mukâtil b. Süleyman) görüşü olup, bu görüşe göre, ayetteki "sıddîk" ile, İlyâs'ın ailesi ve Firavn hanedanından mü'min olan o kimse gibi, ilgili peygamberler kendilerine geldiğinde onları tasdik edip, bir an bile yalanlamayan kimseler kastedilmiştir. Ama, bizim dinimize göre bunlar, İslâm'ı ilk benimseyen şu sekiz kimsedir: Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Ali, Hazret-i Zeyd b. Harise, Hazret-i Osman, Hazret-i Talha, Hazret-i Zübeyr, Hazret-i Sa'd ve Hazret-i Hamza'dır. Bunların dokuzuncusu ise, iyi niyetini bildiği için, Allah'ın bunlara ilhak ettiği, Hazret-i Ömer'dir. Ayetteki, ifâdesi hakkında, şöyle iki görüş vardır: Birinci Görüş: Bu ifâde, önceki ifâdeye atfedilmiş olup, takdiri, "Allah'ı ve resullerini tasdik edenler, sıddîkler ve şahitlerdir" şeklinde olur. Mücâhid, "Her mü'min, sıddîk ve şehîd'dir" der ve bu ayeti okurmuş. Bu izaha göre, alimler her mü'mine niçin şehîd" ismi da verildiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak kimileri şöyle demişlerdir: "Çünkü mü'minler, Rableri katında kullara, amelleri hususunda şahit olan kimselerdir." Ki, bu ifade ile de, bu kimselerin ahirette şehâdetleri kabul edilen âdil kimseler oldukları kastedilmiştir. Hasan el-Basrî, bunlara bu ismin verilişinin sebebinin, her mü'minin, Rabbinin ikramını görüp müşahede etmesi olduğu biçiminde belirtmiştir. El-Esamm da şöyle demiştir: "Her mü'min şehîd (şâhit)tir, çünkü her mü'min, Cenâb-ı Hakk'ın, sayesinde kendilerini "kul" kabul ettiği, imanın, tâatın vâcib olması, küfrün ve günahınsa haram olması... gibi hususlarda, Allah için şehâdeti yerine getirir. Ebû Müslim de şöyle demektedir: "Biz, daha önce de, sıddîk lafzının, çok sâdık olan ve Allah'ı ve peygamberini tasdik konusunda doğruluğuna doğruluk katan kimselerin bir vasfı olduğunu belirtmiştik. İşte böylece bu kimseler bu sayede, başkaları hakkında şâhidler olmuşlardır. İkinci Görüş: lafzı, önce geçmiş olan herhangi bir şeye atıf değil, tam aksine mübteda; haberi ise, ayetteki "Rableri katında" ifadesidir. Yahutta bu ifâde, (......) kelimesinin sıfatı; haberi ise, ifadesidir. Bu görüşe göre alimler, ayette bahsedilen "şahitlerdin kimler olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Ferrâ ve Zeccâc, Cenâb-ı Hakk'ın, "Her ümmetten bir şahit, onların üzerine seni bir şahit olarak getirdiğimiz zaman halleri nice olur?" (Nisa, 41) ayetinden dolayı, bunların peygamberler olduğunu söylerlerken, Mukâtil ve Muhammed ibn Cerir et-Taberî, bunların, Allah yolunda şehâdet şerbetini içenler olduğunu söylemişlerdir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Sizler, aranızda, kimleri şehid sayarsınız? Ashab, Allah yolunda öldürülenleri, deyince, Hazret-i Peygamber, "Böyle olması halinde, ümmetimin şehitleri az demektir" buyurdu, sonra da, Allah yolunda öldürülenlerin; karın ağrısından (sancıdan) ölenin ve kargıyla öldürülenin şehit olduğunu belirtti" Ebû Davut cenâiz 15 (3/181). Allahü teâlâ, mü'minlerin durumundan bahsedince, kâfirlerin durumunu da, hemen bunun peşinden ele alarak, "Küfredenlere, ayetlerimizi yalan sayanlara gelince, onlar da, cehennemliklerdir" buyurmuştur. Cenâb-ı Hakk, mü'minlerin o kâfirlerin durumundan bahsedince, bunun peşinden, dünyanın önemsizliğine, ahiretin durumunun mükemmelliğine delâlet eden şeyi getirmek üzere şöyle buyurdu: |
﴾ 19 ﴿