MÜCADELE SURESİ22 ayet olup, Medenî'dir 1"Kocası hakkında, seninle münakaşa eden ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah, duymuştur. Allah, sizin konuşmanızı duyar. Çünkü Allah, hakkıyla işitici, kemâliyle görendir". Rivayet olunduğuna göre, Ubade ibn es-Sâmit'in kardeşi olan Evs ibn Samit, karısı Havle binti Salebe yi, namaz kılarken gördü. O, son derece güzel idi. Adamda ise, bir parça tuhaflık vardı. Kadın selâm verince, o kadından kâm almak istedi, ama kadın yüz vermedi. Bunun üzerine, Evs, kızdı... Evs'de de, biraz acelecilik vardı; bu sebeple, hemen "zehâr" yaptı. Bunun üzerine, Havle Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldi ve "Ben, genç ve arzu edilir iken Evs benimle evlendi. Yaşım ilerleyip çocuklarımın çoğaldığı bir zamanda, beni annesi gibi addetti. Benim, küçük çocuklarım var. Eğer onları, onun ailesine bıraksam, zayi olurlar, bakamazlar. Onları yanıma alsam, aç kalırlar" dedi. Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır: Rivayet olunduğuna göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona, "Senin durumunla ilgili, şu anda söyleyebileceğim bir şey yok" dedi. Yine, diğer bir rivayete göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona, "Sen, kocana haram oldun..." demiştir. Bunun üzerine Havle, "Ya Resûlallah, o talâk ve boşanmadan bahsetmedi. O, çocuklarımın babasıdır ve en çok sevdiğim insandır" dedi. Yine, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona, "Sen ona haram oldun!" dedi. Bunun üzerine kadın, "İhtiyacım ve içimden geçenleri Allah'a arzediyorum" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) her keresinde, "Sen ona haram oldun" dedikçe, o, hayıflanıyor ve Allah'a arzda bulunuyordu. İşte o, bu durumda iken, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yüzü birden değişti ve bu ayet-i kerime nazil oldu. Sonra, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Havle (radıyallahü anh)'ın kocasına haber göndererek, şöyle dedi: "Seni bunu yapmaya sevkeden şey nedir?" O, "Şeytan. Bu konuda bir kolaylık, çıkış yolu var mı?" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de, "Evet" buyurup, ona bu dört ayeti okudu ve, "köle azâd etmeye gücün yeter mi?" diye sordu. O, "Yok vallahi" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Oruç tutmaya gücün yeter mi?" dedi, o, "Yok, vallahi. Eğer ben, günde bir veya iki kere yemek yemezsem, gözümün kuvveti kaybolur, sanki ölüyorum zannederim" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona, "Altmış fakiri doyurmaya gücün yeter mi?" dedi, o, "Yok vallahi, ... ya Resûlallah; ama, sen sadaka ile yardımda bulunursan, o zaman olur" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona, onbeş ölçek yardımda bulundu; Evs de, elinde bulunan maldan bu kadar mikdarı ortaya koydu ve bunları altmış fakire tasadduk etti." Bil ki, bu rivayetle ilgili birtakım konular bulunmaktadır. Birinci Bahis: Ebû Süleyman el-Hattâbî, "Bu haberdeki "onda birazcık tuhaflık vardı" ifadesinden murad, delilik ve akılsızlık değildir. Çünkü, eğer onda böyle bir şey olsaydı ve bu haliyle zıhâr yapmış olsaydı, bundan dolayı bir şey gerekmezdi. Aksine, burada "lemem" kelimesinin anlamı, kadınlara düşkünlük, şiddetli ve onlara meyildir" demiştir. İkinci Bahis: "Zıhâr, câhiliyye dönemi talâk çeşitlerinin en sıkıntılı ve şiddetli olanı idi. Zira o, alabildiğince şiddetli bir biçimde haram kılınmış idi. Şayet bu hüküm, şeriat tarafından ortaya konulup takrir edilmiş idiyse, ayet bu hükmü neshetmiş olur; böyle değilse, bu, nesh sayılmaz. Çünkü nesh ancak, câhiliyye adetinde değil de, hüküm ve ahkâmda söz konusu olur. Fakat, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), o kadına, "Ona haram oldun" ya da, "Gördüğüm ancak şudur ki, sen ona haram oldun" dediği şeklindeki rivayet, onun, bir şeriat olduğuna bir delâlet gibidir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hüküm konusunda tavakkuf ettiğine dair rivayete gelince, bu ona delâlet etmez... Üçüncü Bahis: Bu olay, halktan ümidini kesip de, Allah'tan başka hiç kimseden bir şey beklemeyen kimseye, o iş hususunda, Allah'ın yeteceğine delâlet eder. Şimdi tefsire dönelim... Ayetteki "Muhakkak ki Allah, duymuştur" ifadesiyle ilgili iki mesele vardır. (......) edatı, bir şeyin vuku bulduğunu ifâde etmektedir. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ve onunla münakaşa eden o kadın, Cenâb-ı Hakk'ın, bu şikâyet ve münakaşayı işitmesini ve bu hususta, onun problemini izâle edecek bir ayet indirmesini bekliyorlardı. İmam Hamza, (......) kelimesindeki dâl'ı, sîn'e idğam ederek okurdu. Benzeri ifadelerde de, aynısını yapardı. Bil ki, Allahü teâlâ bu kadının iki işini nakl etmektedir: 1) "Kocası hakkında seninle münakaşa eden" yani, "Kocasının durumu hakkında..." ayetinin ifade ettiği, münakaşa etmek; ki bu münakaşa, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bir defasında ona, "Sen kocana haram oldun.." dediğinde, kadının, "Allah'a andolsun ki, o talaktan bahsetmedi..." diye cevâp vermesi şeklinde cereyan etmiştir; 2) Kadının, Allah'a şikâyette bulunması... Bu şikâyeti o, "ihtiyacımı ve içimden geçenleri Allah'a arzediyorum.." ve, "Benim, küçük çocuklarım var.." diyerek yapmış idi.. Sonra Allahü teâlâ, "Allah, bu konuşmanızı duyur..." buyurmuştur. "Muhavere" karşılıktı olarak konuşma anlamındadır ve bu kelime "o şey döndü" anlamındaki, (hâre'ş-şey'u...) kökündendir. "Kemalden sonra, noksanlıktan Allah'a sığınırız" ifâdesi ve "ne cevâp yerdi?" ifâdesi de bundandır. Cenâb-ı Allah daha sonra, "Çünkü Allah, hakkıyla işitici kemâliyle görendir" buyurmuştur. Bu, "Allah, kendisine nida edenin sözünü duyar; O'na tazarru ve yakarışta bulunanı görür.." demektir. |
﴾ 1 ﴿