3

izi ele geçirebilirlerse, hepinizin düşmanları olacaklar, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatacaklardır. (Zaten) onlar, kâfir olmanızı arzu etmişlerdir. Ne akrabalarınız ne de evlâtlarınız size asla fayda vermez. Kıyamet gününde (Allah onlarla) sizin aranızda kesin hükmü verecektir. Allah ne yaparsanız hakkıyla görendir".

Allahü teâlâ, mü'minlere, Mekkeli kâfirlerin düşmanlığını haber vermek için böyle buyurmuştur: ifâdesi, "sizi ele geçirirler de size karşı imkân, güç kuvvet bulurlarsa, en îleri derecede düşman olurlar" demektir. Bu, İbn Abbas (radıyallahü anh)'ın görüşüdür. Mukâtil şöyle demiştir: "Bu, "Eğer onlar size üstün gelirlerse, size karşı gelirler ve kırmak suretiyle ellerini, küfretmek suretiyle de dillerini size uzatırlar. Sizin, onların dinine dönmenizi arzularlar" demektir.

Ayetin nihaî manası şöyledir: "Allah düşmanları, aralarında bulunan ayrılıktan dolayı, Allah dostlarına karşı, halisane sevgi beslemezler." Ayetteki, "akrabalarınız size asla fayda vermez..." ifâdesine gelince, Hâtıb (radıyallahü anh) yaptığı şeyden dolayı azarlanınca, o, kendisinin, Mekke'deki müşrikler arasında akrabaları ve çoluk-çocuğunun olduğunu ve orada, akrabalarını koruyacak kimsenin bulunmadığını, dolayısıyla, onlar yanında koruyucu bir el edinerek, Mekke'de ailesinden geride. kalanlara o müşriklerin iyi davranmalarını sağlamak istediğini söyleyerek özür beyan etmiş, bunun üzerine Cenâb-ı Hakk, '"Kendilerinden dolayı müşriklere dostluk izhar ettiğiniz ve onlara olan endişenizden dolayı müşriklere yakınlaştığınız, akrabalarınız ve evlatlarınız size asla fayda vermeyecektir" buyurmuştur. Cenâb-ı Hakk daha sonra, "Kıyamet gününde Allah, sizinle akrabalarınız ve evlâtlarınız arasını ayıracak, iman ehli cennete, küfür ehli ise cehenneme girecektir. Allah, ne yaparsanız, bu meyânda Hâtıb'ın yaptığını hakkıyla görendir" buyurmuştur. Ayetle ilgili birkaç bahis vardır.

Birinci Bahis: Keşşaf sahibi şöyle demiştir: ifâdesinde, nasıl olurda, şartın cevabı da, şart gibi muzâri gelir?" Sonra da Cenâb-ı Hakk, mazî sigasıyla, buna atfen, 'Ve arzu ettiler..." (Ne dersin?) Biz deriz ki: Her ne kadar mazi, irâb bahsinde, şart babında muzarinin yerini tutarsa da, ancak ne var ki, bunda şöyle bir incelik vardır: Sanki, "Her şeyden önce onlar, sizin küfrünüzü ve irtidâd etmenizi arzuladılar" denilmektedir.

İkinci Bahis: Ayetteki, "kıyamet gününü" ifâdesi, neyin zarfıdır? Biz deriz ki: Bu, ya, ayetteki, veyahutta, ifâdesinin zarfıdır. İbn Kesîr, yâ'nın dammesi ve sâd'ın fethası ile, "yufsale" şeklinde okumuştur. Bu kelimenin malûm sigasıyla okunması halinde, fail, Allah olmuş olur. Bu kelime nûn ile "nefsıle" ve "nufessıle" şeklinde de okunmuştur.

Basîr İsmindeki İncelik

Üçüncü Bahis: Cenâb-ı Hakk, "habîr" bir şeyi bilmeyi ifâde etmede daha beliğ olmasına rağmen, "Allah ne yaparsanız hakkıyla görendir..." buyurmuş, ama "haberdardır" buyurmam ıştır (niçin)? Buna şöyle cevap veritir: "Habîr" lafzı, bir şeyi bilmeyi ifâde etmede daha beliğdir. Ne var ki, Cenâb-ı Hakk onların amellerini gözle görülür gibi kıldığı için, lafzı, burada, "ilim" maddesinden daha açık ve uygun olmuştur.

İbrahim (aleyhisselâm) Ümmetindeki Örnek

3 ﴿