7"Ey Rabbimiz, bizi o kâfirler için bir fitne kilma. Bizi affet Rabbimiz. Çünkü gerçekten aziz ve hakim Sensin Sen." Andolsun ki onlarda sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü ummakta olanlar için, güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse, şüphesiz ki Allah, herşeyden müstağni, her hamde hakkıyla lâyıktır. Olur ki Allah, sizinle düşmanlarınız arasında, yakında bir dostluk peydâh eder. Allah hakkıyla kadirdir, Allah gafurdur, rahimdir". Ayetteki, "Ey Rabbimiz, bizi ... bir fitne kılma..." ifadesi de, İbrahim (aleyhisselâm)'in yaptığı dualar cümlesindendir. İbn Abbas (radıyallahü anh), bunun manasının, "Düşmanlarımızı bize musallat etme, hâkim kılma. Eğer onları bize hükümrân yaparsan, kendilerinin hak üzere olduklarını zannederler..." şeklinde olduğunu söylerken; Mücâhid, bunun manasının, "Ey Rabbimiz, bize ne onların elleriyle (vasıtasıyla), ne de katındakilerin azabıyla, azabetme. Eğer böyle yaparsan, onlar, "şayet bunlar hak üzere olsalardı, başlarına bu gelmezdi" derler" şeklinde olduğunu söylemiştir. Bunun manasının "Rızkı, bize değil de onlara bol verme. Çünkü bu, onlar için bir fitne (şaşırma sebebi) olur" şeklinde olduğu söylendiği gibi, "sayesinde kâfirlerin azab gördüğü bir fitne kılma bizi" şeklinde olduğu da söylenmiştir. Bu izaha göre ayet, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in duaları cümlesinden olmaz. Ayetteki, "Bizi affet Rabbimiz" kısmı da daha önce geçen ifadeler cümlesindendir. Buna göre sanki, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabına, "Ey Rabbimiz bizi o kâfirler için bir fitne kılma, Bizi affet Rabbimiz..." demeleri emredilmiştir. Daha sonra Cenâb-ı Hakk, ilgili (geçen) sözü te'kid etmek için, "üsve" (örnek) kelimesini te'kid etmek için, "Andolsun ki onlarda, yani. Hazret-i İbrahim ve ashabında, sizin için ... güzel bir örnek vardır" buyurmuştur. Bu ifade de, Hazret-i İbrahim (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashabını örnek almaya, onların yolundan gitmeye bir teşviktir. İbn Abbas (radıyallahü anh), "Onlar, Allah'a muhalefet edenlere buğzediyor, Allah'ı sevenleri seviyorlardı" demiştir. Ayetteki, "Allah'ı... ummakta olanlar için" ifadesi, "sizin için" ifadesinden bedeldir ve bu örneğin, Allah ile âhiret azabından korkanlar için olduğunu anlatmaktadır. yani "kim bunları örnek almaz da, kâfirleri sevmeye, onlara sempati duymaya meylederse şüphesiz Allah, düşmanlarının Kendisine muhalefet etmelerinden müstağni ve dostlarına hamdedendir. Ayetteki, ifadesine gelince Mukâtil şöyle demektedir: Allahü teâlâ, mü'minlere, küffara düşmanlık beslemelerini emredince, onlar, babalarına, oğullarına ve bütün akrabalarına düşman olma ve onlardan uzaklaşma hususlarında aşırı davrandılar da, bunun üzerine, "Olur ki Allah, sizinle, onların içlerinden, yani Mekke kâfirlerinden düşman olduklarınız arasında, yakında bir dostluk peydâh eder" ayetini indirdi. Bu ise, onların İslâm'a meyletmeleri, müslümanlara karışmaları ve onlarla kız alıp-vermeleri ile olmuştur. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Ümmü Habîbe İle Evlenmesi Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Ümmü Habîbe ile evlendiği işte bundan ötürü Ebû Süfyân'ın yumuşadığı ve düşmanlıktaki mukavemetinin kırıldığı söylenmiştir ki Ümmü Habîbe müslüman olmuş, kocası Ubeydullah b. Cahş ile Habeşistan'a hicret etmişti. Kocası orada hristiyan olmuş, Ümmü Habîbe'yi de hristiyan yapmak istemiş. Ama o, kocasına karşı koyup, müslümanlığını sürdürmüştü. Derken kocası ölmüştü. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Necâşî'ye bir elçi gönderip, vekâlet verip izdivaç için ona talib oldu ve ona dörtyüz dinar mehir gönderdi. Bu haber Ümmü Habîbe'nin babası Ebû Süfyan'a ulaşınca, o "Böyle erkeğin burnu kanatılmaz" demiştir. Ayetteki "asâ" (olur ki) ifâdesi, Allah'dan bir va'ddir. Cenâb-ı Hakk, "Sizinle düşmanlarınız arasında, yakında bir dostluk peydâh eder" ifadesiyle, Mekke'nin fethinden sonra iman eden bir gurub Kureyşliyi kastetmiştir ki Ebû Süfyan b. Havb, Ebû Süfyan b. el-Hars, Haris b. Hişâm, Süheyl b. Amr ve Hakîym b. Hizam bunlardandır. Allahü teâlâ, kalbleri çevirmeye, durumları değiştirmeye, sevgi ve sempati sebeplerini kolaylaştırmaya kadirdir. Allah onlar tevbe edip müslüman olup, Allah'a yöneldiklerinde, onları bağışlayan ve onlara merhamet edendir. Bazı kimseler şöyle demişlerdir: "(Kişileri) büsbütün terketmeyin. Çünkü gönüllere muttalî olan Allah 'dır. "Sevdiğini çok aşın sevme, olur ki bir gün ona buğzedersin " diye rivayet edilmiştir. Cenâb-ı Hakk'ın, bazı kâfirlerle müslümanlar arasında bir sevgi meydana getirmesi hususundaki hikmetle ilgili olarak şöyle birkaç bahis vardır: Birinci Bahis: Hak teâlâ'nın, "Ey Rabbimiz bizi... fitne kılma" ayetinin manası, meselâ "Düşmanlarımızı bize hâkim kılma" şeklinde olduğuna göre, Cenâb-ı Hakk niçin, bu ifadeyi bırakmış da, ayetteki ifadeyi zikretmiştir? Deriz ki: Bu, bundan ibaret olması muhtemel bir ifâde olunca, Allahü teâlâ bu ifâdeyi getirdiğinde, sanki bununla berikini söylemiş gibi olur. Binâenaleyh burada, bu te'villerden (manalardan) sadece birisiyle yetinilmeyecek derecede faydalar ve hikmetler vardır. İkinci Bahis: Birisi, "Ey Rabbimiz bizi kâfirler için bir fitne kılma, sen aziz ve hakimsin" denildiğinde ve söz de bir tertib ifade ettiğine göre, o zaman "Bizi affet Rabbimiz" demenin hikmeti nedir?" derse, deriz ki: Onlar, fitneden uzak kalmayı istemişlerdir. Fitneden uzak kalma işi ise, bağışlama olmadan olmaz. Çünkü isyankâr günahkâr, eğer bağışlanmazsa, kahredici azab ile kahrolunur ki işte bu bir fitnedir. Çünkü fitne, kişinin kahrolmasıdır. Ayetteki, "hamîd" sözü, hâmid (hamdeden) manasına gelebileceği gibi; mahmûd (hamdolunan) manasına da gelir. O halde mahmûd, mahlûkatına nimet vermiş olduğu için, onlar tarafından yapılan hamde müstehak olan; "hâmid" ise, az amele karşı çok mükâfaat vermek suretiyle mahlûkatına müteşekkir olan demektir. Savaş Açmayan Kâfirlerle Münasebet Cenâb-ı Hakk, mü'minlerin kâfirlerden büsbütün ilgi ve münasebetlerini kesmeleri gerektiğini belirttikten sonra, kendileriyle savaşmayan kâfirlerle ilgi ve münasebet kurmaya müsaade ederek şöyle buyurmuştur: |
﴾ 7 ﴿