2"Göklerde ne var, yerde ne varsa, hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O, azizdir, hakimdir. Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz?". Bu sûrenin, kendinden önceki süre ile münasebet ve İlgisi şöyledir: Cenâb-ı Hakk, o sûrede, "Eğer siz Benim yolumda savaşmak ve Benim rızamı aramak için çıkmışsanız ..."(Mümtehine, 1) ifadesi ile Allah yolunda cihad etmek ve O'nun rızasını elde etmek maksadıyla çıkıştan bahsetmiş, bu sûrede ise, "Şüphesiz ki Allah, Kendi yolunda, birbirine kenetlenmiş bir bina gibi, saf bağlayarak çarpışanları sever" (Saff, 4) ayeti ile de, ehl-i imanı cihada teşvik ve sevkeden bir hususu beyan etmiştir. Birincisinin ikincisi ile münasebeti şudur: Cenâb-ı Hakk adeta, "Eğer o kâfirler, cahillikleri sebebiyle, bizim yüce Zatımızı, bu yüceliğe uymayan şeylerle tavsîf ederlerse, bilsinler ki, melekler ve onların dışında kalan bütün ins-ü cin, Bizim yüce zatımızı, yüceliğimizi takdîs ve tenzîh etmektedirler" demek istemiştir. Nitekim Hak teâlâ, bu sûrenin başında, "Göklerde ne var, yerde ne varsa, hepsi Allah'ı tesbih etmektedir" buyurmuştur. Bu, "Göklerde ve yerde bulunan herşey, O'nun rubûbiyyetine, vahdaniyyetine ve bu ikisi dışında layıkı olduğu bir çok vasıfları bulunduğuna şehâdet etmektedir" manasınadır. "Aziz" kelimesi, birisi birisine galib geldiğinde kullanılan, fiilinden olup, "Başkasına galib olan" demektir, yani o başkası, ne olursa olsun, Azîz Allah'a onun galib gelmesi mümkün değildir. "Hâkim" kelimesi ise, birisi birisi hakkında hüküm ve karar verdiğinde kutlanılan, (......) ifâdesine dayanır ve "başkası hakkında hüküm veren" demektir. O başkası ne olursa olsun, o Hakîm Allah'a hükmedemez. Binâenaleyh ayetteki, "Göklerde ne var, yerde ne varsa, hepsi Allah'ı takdis etmektedir" ifadesi bu durumda, Allahü teâlâ'nın rab oluşuna ve birliğine (tekliğine) delalet eder. Cenâb-ı Hakk, bazı sûrelerde, "Hepsi Allah'ı tesbih etti"; bazı sûrelerde "Hepsi Allah tesbih etmektedir"; diğer bazılarında da emir sigasıyla, "Allah'ı tesbih et" buyurmuştur Bu, mazinin geçmişe, muzarinin geleceğe, emrin de hale (şimdiki zamana) delâlet etmesinden ötürü, Allah'ın hazretinin, (yüceliğinin) tesbih ve takdis edilişinin, devamlı olduğunu ve kesintiye uğramadığının bildirilmesi içindir. Cenâb-ı Hak "Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz" buyurmuştur. Kimi müfessirler, bu ayetin, bir gurup mü'min hakkında nazil olduğunu, bunların, Allah nezdinde amellerin en sevimlisini yapmayı arzu eden kimseler olduklarını; işte bunun üzerine Cenâb-ı Hakk'ın, "Ey iman edenler, size, sizi o elim azabtan kurtaracak bir ticarete hlavuzlayayım m;?"(Saff. 10) ve "Şüphesiz ki Allah kendi yolunda (...) savaşanları sever"(Saff,4) ayetlerini indirdiğini, ama bunların kendilerini gittikçe dünya hayatına kaptırıp, mesela Uhud'da yüz çevirdiklerini; bunun üzerine de Cenâb-ı Hakk'ın, "Yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz" ayetini indirdiğini söylemişlerdir. Bu ayetin, savaşmadığı halde "savaştım"; mızraklaşmadığı halde, "mızraklaştım"; yapmadığı halde "yaptım" diyenler hakkında nazil olduğu da söylenmiştir. Yine bu ayetin, savaş hususunda münafıklık yapanlar hakkında nazil olduğu da ileri sürülmüştür. Çünkü onlar savaşmayı arzuluyorlardı, ama Allah savaşı bil-fiil emredince, "Niçin bize savaşı farz kıldın" (Nisa, 77) demişlerdi. Yine bu ayetin bütün mü'minlere hitaben indiği de söylenmiştir. Çünkü mü'minler, kendilerine va'dedilen taat, teslimiyet, huzu ve huşuu tam yerine getireceklerine inanıyorlardı. Ama Allah'ın kendilerine va'dettiği bu hususları, onların tam yerine getirmeleri tahakkuk etmeyince, her zelle (hata) konusunda, onların bu ayetin hükmüne girmelerinden korkulur. Sonra bu cümle ile ilgili şöyle bir kaç bahis vardır: Birinci Bahis: Hak teâlâ bu sûrenin başında, "Göklerde ne var, yerde ne varsa, hepsi Allah 'ı tesbih etmektedir" buyurmuştur. Daha sonra bir başka sûrenin başında da aynen böyle buyurmuştur ki bu bir tekrardır. Tekrar ise bir kusurdur. Binâenaleyh bu nasıl olur? Deriz ki: Şöyle cevap verilebilir: Cenâb-ı Hakk bu ifadeyi, aslında bunun bir tekrar olmadığını bildirmek için tekrar etmiştir. Çünkü kâinat meydana gelirken, Allah'ın yaratmasıyla meydana gelecek tesbih: kâinat var edildikten sonra, meydana gelecek tesbihten başkadır. Aynen bunun gibi, insanoğlu var edilirken ve varedildikten sonra olan tesbihler de birbirinden başkadır. İkinci Bahis: Cenâb-ı Hakk, kendisinden, şu andaki ifadede bulunmayan ileri bir mana mevcut olmasına rağmen, böyle buyurmuş, ama mesela, "Gökler, yer ve bunlarda olanlar Allah'ı tesbih eder" buyurmamıştır, niçin? Deriz ki: Bu, ayette bahsedilen tesbih ile, mutlak manada lisan-ı hâl ile yapılan tesbih kastedildiğinde böyle olur. Ama onunla, hususi bir tesbih kastedilirse, bir kısmı bu şekilde tavsif edilebilir. Böylece de durum, sizin söylediğiniz gibi olmaz. Üçüncü Bahis: Keşşaf sahibi şöyle der: "Ayetteki, ifâdesinin "lâm", mesela ve gibi sözlerde olduğu gibi, diğer harf-i cerlerin başına geldiği istifham edatı gibi, mâ-ı istifhamiyyeye dâhil olan lâm harf-i cerridir. Bu (......)'nın elifi hazfedilmiştir. Çünkü ile, bunun başına dahil olan harf, tek ile, bunun başına dahil olan harf, tek bir şey gibi olmuştur. Bu ifade, soru sormak için kullanılmıştır. Binâenaleyh eğer böyle olsaydı, o zaman, ifadesinde de, istifham (soru) manasında olurdu. Fakat herşeyi bildiği halde, Cenâb-ı Hakk'ın böyle soru sorması muhaldir (ne dersiniz?). Biz deriz ki: Bu, soru sormadan maksat, işin aslını anlatmak istemek olduğunda böyledir. Ama maksat, va'dedileni yerine getirmekten yüzçevirenleri, yahut hakkı inkâr edip de, batılda ısrar edenleri ilzam etmek olduğunda ise böyle değildir. |
﴾ 2 ﴿