7

"Meryem oğlu Isa da, bir zaman şöyle demişti: "Ey İsrâiloğulları, ben size, Allah'ın peygamberiyim. Benden evvelki Tevrat'ı tasdik edici, benden sonra gelecek bir peygamberi de, -ki ismi, Ahmed'dir müjdeleyici olarak geldim." Fakat o, kendilerine açık açık burhanlar getirince, "Bu, apaşikâr bir büyüdür" dediler. Kendisi islâm'a davet edilip dururken, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir? Allah, zalimler güruhunu muvaffak kılmaz".

Ayetteki, "ben ... Allah'ın peygamberiyim" cümlesi, "Benim, Tevrat'ta vasfolunduğum vasıfla size gönderilmiş bir peygamber olduğumu; Tevrat, Allah'ın kitaplarını ve bundan önce geçen ve sonra gelecek olan bütün peygamberleri tasdik eden ve aynen benim tasdik edişim gibi, Tevrat'la tasdik edilen bir resulü müjdeleyen, Allah'ın bir Resulü olduğunu hatırlayınız..." takdirindedir.

Buna göre, sanki Hazret-i İsa (aleyhisselâm)'ya. "Peki, onun ismi nedir?" diye sorulmuş da, o da, "Adı Ahmed'dir" deyivermiştir. Binâenaleyh, bu demektir ki, ayetteki, "bundan sonra gelecek bir peygamberi -ki ismi, Ahmed'dir-" ifadesi, mahallen mecrûr olan iki cümledir. Çünkü, bu iki cümlenin ikisi de, nekire olan "bir peygamber" kelimesinin sıfatıdırlar.

(......) şu iki şekilde okunmuştur: Aslı üzere, yâ'yı, fetha ile"ba'diye" şeklinde harekelemek. Ki, bu, el-Halîl ve Sîbeveyhe göre iki sakin harfin bir arada bulunduğu her zaman yâ harfi hakkında tercihe şayan olan görüştür. Meselâ, evine mü'min olarak giren kimseleri de..."(Nûh,28) ifadesinde de durum böyledir. Binâenaleyh ifâdesini sakin okuyan, isti'mâr-i sâkineyn, yani yâ ile ifâdesindeki sîn'den dolayı yâ'yı telaffuzdan hazfeder. Ki, bu da Müberred ile Ebû Ali'nin görüşüdür.

Ahmed Kelimesi

Ayetteki, "Ahmed" kelimesi, şu iki manaya gelebilir:

a) Bu kalıp, ism-i failin mübalağa kalıbıdır. Yani, "O, Allah'a başkasından daha çok hamdeder" demektir.

b) Bu kalıp, ism-i mef'ûlün mübalağa kalıbıdır. Yani, "O, kendisinden ihlastan ve güzel huylardan dolayı, başkalarından daha çok övülmüştür."

İncil'in Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Müjdelemesi

Şimdi biz, Hazret-i Isa (aleyhisselâm)'nın, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gelişiyle ilgili Tevrat'ın bazı bölümlerinde ifade ettiği, bazı pasajlar zikredelim.

1) Yuhanna İncili'nin 14. bölümünde, şu ifade yer almıştır: "Ben, sizin için, Babama talepte bulunacağım... Ta ki, ebediyete kadar sizinle beraber olacak olan "Faraklit"i size bağışlasın, versin. "Faraklit" yakın olan Hakk'ın ruhudur." "Faraklit' kelimesinin, Arapça'ya tercümesi, işte, budur.

Yine, 15. bölümde şu zikredilmiştir: "Faraklit" Babamın, benim ismimle gönderdiği Ruhu'l-Kudüs'tür. Ki, o size, bütün her şeyi öğretecek, her şeyi bağışlayıp verecek ve o sizi, benim size söylediklerimi hatırlatacak.." Hemen bunun peşinden de, şu ifadelere yer vermiştir: "Ben size bunu, o gelmezden önce haber verdim ki, o geldiğinde hemen iman ediniz..."

2) Yuhanna İncili'nin 16. bölümünde de şu yer almıştır: "Ne var ki, ben size, şu anda yakîn ve katî olan bir gerçeği söylüyorum. Benim sizden ayrılmam, sizin için daha hayırlıdır. Çünkü, şayet ben, sizden ayrılıp da Babama gitmezden (o zaman) Faraklit size gelemez... Eğer ben gidersem, onu size gönderirim.. O geldiğinde, dünyaya hükmedecek, ihsanda bulunacak, günah ve salahın ne olduğunu bildirecektir."

3) Bundan hemen sonra da şu ifadelere yer vermiştir: "Benim size söylemek istediğim pek çok sözüm vardır. Ne var ki, siz onları kabul etmeye ve tutmaya kadir değilsiniz.. Şu da var ki, gerçek ruh size geldiğinde, size ilhamda bulunur ve bütün hak ile sizi destekler. Çünkü o, kendiliğinden, herhangi bir bid'ati konuşmaz." İşte, mezkur İncil'de bahsi geçen bunlardır.

İmdi eğer: "Bu sözlerde yer alan "Faraklit" ile, -geldiğinde onları hakka ileteceği ve onlara şeriati öğreteceği için Hazret-i İsa (aleyhisselâm)'nın, çarmıha gerilmesinden sonraki gelişi kastedilmiştir" denilirse, biz deriz ki: Havariler, İncil'in sonunda şunlara yer vermişlerdir: Isa (aleyhisselâm), çarmıha gerildikten sonra geldiğinde, şeriat'a dair bir şeyden bahsetmeyecek, onlara ahkâma dair herhangi bir şey öğretmeyecek, onların yanında bir anlık olarak duracak ve onlara, "Ben, Mesih'im... O halde, beni öldü sanmayın.. Tam aksine ben, Allah katında kurtuluşa erdim. Size bakıyorum. Ve bundan sonra size vahiyde bulunmayacağım..." demesinden başka bir şey söylemeyecek. İşte bu konudaki sözün tamamı bundan ibarettir.

Ayetteki, "Fakat o, kendilerine açık açık burhanlar getirince" ifadesinin failinin, yani "getiren"in Hazret-i İsa (aleyhisselâm) olduğu ileri sürüldüğü gibi, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğu da ileri sürülmüştür. Bunun böyle oluşunun delili, onlara burhanlar getiren zatın, yine onlara, mu'cizeleri ve getirdiği o şeyi, ancak Allah katından getirdiğini beyan eden beyyineleri getiren zat oluşudur.

İftiracılar ve Zalimler

Ayetteki, Bu apaşikâr bi büyüdür" ifâdesi, "Bu, apaçık bir büyüdür" anlamındadır.

Ayetteki, "Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir?" ifadesi, "iftirası, Allah'a yalan nisbet edecek dereceye varan kimseden, zulüm bakımından daha çirkin davranışta bulunanı yoktur!.." anlamındadır. Çünkü onlar, elde ettikleri nimet ve ikramların, ancak ve ancak Allah'tan olduğunu, bunu O'ndan aldıklarını biliyor, sonra da kalkıp bunu inkâr ediyor ve Allah'a ve O'nun elçisine iftirada bulunuyorlardı!

"Allah, zalimler güruhunu muvaffak kılmaz..." Yani, "Allah onları, kendilerine bir ceza olsun diye, Kendisine taatta bulunmaya muvaffak kılmaz" demektir.

Ayette, şöylesi bir bahis bulunmaktadır: (......) kelimeleri, "Resûlin" kelimesinde zımnen bulunan "irsâl-göndermek" kelimesiyle mi, yoksa (......) kelimesine zımnen bulunan zarf manası ile mi mansûb kılınmışlardır?.. Biz deriz ki: Bu, Resul kelimesinde zımnen mevcut olan "irsal-göndermek" kelimesiyle olmuştur. Çünkü (......) kelimesi, (......) kelimesinin sılasıdır.

İslâm Güneşini Üflemekle Söndürme

7 ﴿