CUM'A SURESİ

Bu sûre, onbir ayet olup, Medine'de nazil olmuştur.

Kâinatın Allah'ı Takdisi

1

"Göklerde ve yerde olan herşey Hükümdar, Kuddüs, Azîz ve Hakîm olan Allah'ı tesbih eder".

Bu sûrenin kendinden önceki sûre ile ilgisinin izahı şudur: Hak teâlâ önceki sûrenin başında, mazi lafzıyla "Allah'ı tesbih etti" buyurmuştur. Bu ifade, gelecekte yapılacak olan tesbihe delalet etmez. Bu sebeple Hak teâlâ bu sûrenin başında, şu anda ve gelecekte yapılan tesbihe delalet etsin diye muzari sigasıyla"Allah'ı tesbih ediyor" buyurmuştur.

Ama bu sûrenin başının, o sûrenin sonuyla, bu sûrenin başının münasebet ve ilgisi şöyledir: Allahü teâlâ, o sûrenin sonunda mü'minlere destek verdiğini, onları güçlendirip-kuvvetlendirdiğini, böylece de mü'minlerin kâfirlere gâlib geldiklerini Dildirmiştir ki bu, kendisine olan ihtiyaçtan ötürü, değil de hikmeti gereği böyle olmuştur. Çünkü O, mutlak olarak herşeyden müstağnidir ve yeryüzündeki cahillerin akıllarına gelen şeylerden münezzehtir. Bu sûrenin başında ise, Kendisinin yüce nuzuruna uygun düşmeyen şeylerden mukaddes ve münezzeh olduğuna, herkesin ttifakıyla delâlet eden şeyi zikretmiştir. Hem sonra göklerde ve yerde bulunan bütün -nahlukat Hazreti Allah'ı tesbih edince, bu, mülkün O'nun olduğu manasına gelir. Nitekim Hak teâlâ, "Göklerde ve yerde olan (herşey) Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur" (Teğabün, 1) buyurmuştur. O'ndan daha büyük Hükümdar yoktur. Çünkü O, bütün herşeyin yaratıcısı ve mâlikidir. Herşey O'nun kudretinde ve tasarrufu altındadır. Gece ve gündüz, hatta bütün zamanlar herşey O'nu tesbih eder. Nitekim bu sûrenin başında da aynı husus ifade edilmiştir. Mülkün tamamı O'nun olunca, bu demektir ki O, mutlak manada Melik'tir ve bütün herşey O'nun yaratmasıyla meydana gelince, bu demektir ki O, Mâliktir. Mâlik ve melik olan ise, memlûkden (sahip olunan şeylerden) daha kıymetli ve daha şereflidir. Şu halde o, Kendisinden şeref ve izzet anlaşılan bir takım sıfatlarla muttasıftır. Dolayısıyla O'nda, O, kuddûstür. Bu sebeple ayetteki, "melik" lafzı, Cenâb-ı Hakk'da yüce sıfatların bulunduğuna; "Kuddüs" lafzı da, bu yüce sıfatları O'ndan nefyedecek olan hiçbirşeyin bulunmadığına bir işarettir.

Gazalinin buradaki "kuddûs" lafzına, "O, kendi dostlarının (evliyaullah'ın) gönlüne ve aklına gelen şeylerden münezzehtir" manasını verdiği rivayet edilmiştir. "Kuddüs"ün ne demek olduğu daha önce de geçmişti. Yine "azîz" ve "hakîm" kelimelerinin ne demek olduğu daha evvel izah edilmişti. Ayette yer alan bu sıfatlar, "medh" üzere ref ile de okunmuştur ki buna göre kelamın takdiri, "O, Hükümdardır; O, Kuddüs'tür; O Azîz'dir; O, Hakîm'dir" şeklinde olur. Eğer bu sıfatlar mansub okunacak olsalardı, yine i'rab bakımından bir izahı yapılabilirdi. O zaman tıpkı arapların "Hamde ehil olarak, hamd Allah'a mahsustur" şeklindeki sözü gibi olurdu. Bunu Keşşaf sahibi, böyle izah etmiştir.

Sebbahe Fiilinin Kullanılışı

Ayetle ilgili şöyle bir kaç bahis vardır:

"Birinci Bahis: Hak teâlâ ayette "Allah'ı tesbih eder" buyurmamış da, "Allah için tesbih eder" buyurmuştur, bunun hikmeti nedir? Deriz ki; Bu, kendisinde iki şekilde kullanılış mümkün olan şeyler cümlesindendir. Bu tıpkı, (Ona teşekkür etti), (Ona nasihat etti) şekilleri gibidir.

İkinci Bahis: "Kuddüs" lafzı, selbî sıfatlardandır. (Allah'a yakışmayan şeyleri, O'ndan nefyeden, O'nda olmadığını belirten sıfatlardandır). Bunun manasının, "mübarek" (bereket veren?) olduğu da söylenmiştir.

Üçüncü Bahis: "Hakîm" sıfatı, Allah'dan başka varlıklar için de kullanılır. Nitekim Lokman Sûresi'nde, Lokman (aleyhisselâm) için bu sıfat kullanılmıştır. Deriz ki: Muhakkik âlimlere göre "hakîm", eşyayı (nesneleri) yerliyerine koyan demektir. Allahü teâlâ da işte bu manada hakimdir.

Nübüvvetteki Lütuf

Hak teâlâ, Kendisinin birliğini ve herşeyden münezzeh olduğunu bildirdikten sonra, nübüvvet (peygamberlik) müessesesini ele alarak, şöyle buyurmuştur:

1 ﴿