3"Onlar yeminlerini bir kalkan edindiler ve Allah'ın yolundan saptılar. Gerçekten, onların yaptıkları şeyler ne kötüdür! Bu böyledir, çünkü onlar,iman ettiler, ama sonra kâfir oldular. Bu yüzden kalblerinin üstüne mühür basıldı. Artık onlar anlamazlar". Ayetteki, "Onlar yeminlerini bir kalkan edindiler" ifadesi, "Onlar yeminlerini, başlarına gelmesinden endişe duydukları öldürülme ve benzeri belâlardan sayesinde kurtulup emin olacakları bir kalkan-bir siper edindiler" demektir. Keşşaf sahibi, ayetin bu ifadesiyle, münafıkların, "şehadet ederiz ki sen kesinlikle Allah'ın peygamberisin" şeklindeki sözlerinin kastedilmiş olabileceği; çünkü bu sözün de, onların yalan yeminlerinden biri olduğunu; zira "şehadet" sözünün te'kid açısından yemin yerine geçebileceğini; mesela bir kimsenin, "yemin ederim ki" manasında, "Allah için şehadet ederim ki" diyebileceğini söylemiştir. Ebü Hanife de, işte bu ayeti delil getirerek, "Şehadet ederim ki" ifadesini, "Yemin ederim ki" manasına geldiğini söylemiştir. Yine bunu, münafıkların, yemini hafife almaları hususunda, onların bu vasfını anlatan bir ifade olması da mümkündür. İmdi, eğer, "Peki o halde onlar, daha niçin, sizin de dediğiniz gibi, "Allah adına şehadet ederiz ki..." dememişler de, "şehadet ederiz ki..." demişlerdir?" denilirse, buna bazıları şöyle cevap verir: "Şehadet ederiz ki..." ifadesi, mü'min kimsenin kendisiyle yemin edeceği bir ifadedir. Binâenaleyh bu örfen, "Allah adına şehadet ederiz ki..." manasındadır. işte bundan ötürü, Hak teâlâ burada sadece, "şehadet ederiz ki..." ifadesini kullanmıştır." Ayetteki, "Allah'ın yolundan saptılar" ifadesi, "Bizzat kendileri, Allah'a ve peygamberine itaattan yüz çevirdiler" demektir. Bunun, "Onlar, güçsüz ve şahsiyeti zayıf kimseleri, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ittiba etmekten alıkoydular" manasına olduğu da söylenmiştir. "Gerçekten onların yaptıkları şeyler ne kötüdür!" Çünkü onlar müslümanları güç durumda bırakmak, onların yaptığının aksini yapmak için, küfrü ortaya koymuşlardır. Ayetteki, "Bu" kelimesi, "Onların yaptıkları şeyler ne kötüdür!" ifadesine işarettir. Mukatil buna, "Bu yalan, zahiren mü'min görünüp de, gizlide kâfir olmaları sebebiyledir" manasını vermiştir ki bunda, "Allah o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduğuna şehadet eder" (Münafıkûn. 1) ayetini te'kid vardır. Cenâb-ı Hak, "Bu yüzden kalblerinin üstüne mühür basıldı. Artık onlar anlamazlar" buyurmuştur ki bu, "Onlar düşünmezler ve zahirî (açık) delillerden yararlanmazlar" demektir. İbn Abbas (radıyallahü anh), ayettekifiilini, "hatm" (mühürleme) manası verirken, Mukâtil, "Onların kalblerine küfür damgası basıldı. Dolayısıyla onlar Kur'ân'ı ve Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in doğruluğunu anlamazlar" manasını vermiştir. Buna, "Onlar, kendilerinin hak üzere olduklarını sanıyorlardı, ama Allahü teâlâ, onların, kalblerine böylesi bir mührün basıldığını anlamadıklarını haber vermiştir" şeklinde de mana verilmiştir. Bu ayetle ilgili birkaç bahis var: Birinci Bahis: Allahü teâlâ, daha önce de, kâfirlerin fiillerinden bahsetmiş; ama bunun peşisıra, "Onların yaptıkları şeyler ne kötüdür!" bu vurmamıştır. Öyle ise burada niçin böyle demiştir? Deriz ki: O münafıkların fiilleri, yukarıda geçtiği gibi, müslümanların onların canlarını ve mallarını mubah görmelerine karşı bir siper saydıkları o yalan yeminleriyle içiçedir. İkinci Bahis: Münafıklar, hep sürüp giden bir küfür üzeredirler. Öyle ise Cenâb-ı Hakk niçin, "Onlar iman ettiler, ama sonra kâfir oldular" buyurmuştur? Deriz ki: Keşşaf sahibi, bu hususta şu üç izahı yapmıştır: 1) Ayetteki "iman ettiler.,." ifadesi, "Kelime-i şehadet getirdiler ve İslâm'a giren kimselerin yaptığını yaptılar, "ama sonra kâfir oldular", yani "daha sonra küfürleri ortaya çıktı" demektir. 2) Bu ifade, "mü'minlerin yanında iman ettiklerini söylediler, "ama sonra kâfir oldular", yani "İslâm'la alay etmek için, reislerinin yanında kâfir olduklarını ortaya koydular" demektir. Bu manaya göre ayet, tıpkı, "iman edenlerle karşılaştıklarında, "iman ettik" derler,,"(Bakara. 14) ayeti gibidir. 3) Bu ifade ile, onlardan zımmî olanlar kastedilmiştir. Üçüncü Bahis: Kalblere mühür basma, ancak Allah'dan olabilir. Allahü teâlâ kalblerini mühürleyip, imana kapatınca da, onların düşünüp, delillerden yararlanarak doğruyu bulmaları mümkün olmaz. Bu durumda da, bu, Cenâb-ı Hakk'a karşı, onların lehine, bir hüccet (delil) olmuş olur. Çünkü onlar böylece, "Bizim İslâm'dan yüz çevirişimiz, gafletimizden; gafletimiz de Hak teâlâ'nın, kalblerimizi mühürlemiş olmasından ötürüdür" diyebilirler, buna ne dersiniz? Deriz ki: Allah'tan olan bu mühürleme işi, onların kötü fiillerinden ve Hak'dan yüz çevirmeyi zaten maksad edinmiş olmalarından ötürüdür. Buna göre Hak teâlâ sanki, bu münafıkları, kendi cahil nefisleri ve batı) arzularıyla başbaşa bırakmış gibidir. |
﴾ 3 ﴿