3"Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz kılmıştır. Allah, sizin yardımcınızdır ve O, hakkıyla bilendir, tam hüküm ve hikmet sahibidir. Hani peygamber, zevcelerinden birine gizli bir söz söylemişti. Bunun üzerine o, bunu haber verip de, Allah da peygambere bunu açıklayınca, peygamber bunun ancak bir kısmını söylemiş, bir kısmından da vaz geçmişti. Derken bunu kendisine söyleyince, o (hanımı), "Bunu sana kim haber verdi?" dedi. (Peygamber de), "Bana, herşeyi bilen, herşeyden haberdar olan haber verdi" dedi". "Allah ... size farz kılmıştır." Mukâtil, buradaki fiiline, "Allah beyan etti" aniamını vermiş ve bunun tıpkı, Nûr Sûresi'ndeki ayet (Nûr, 1) gibi olduğunu söylemiştir. Diğer alimler ise, bu kelimeye, "farz, vâcib kıldı" anlamım vermişlerdir. Nazm sahib de şöyle der: "Bu fiil, harf-i cerriyle kullanılırsa, "farz anlamından başka bir şey ifade etmez. Meselâ Cenâb-ı Hakk'ın (Ahzab. 50) ayetinde böyledir, ama lâm harf-i cerriyle kullanılırsa, her iki manaya da gelir. Cenâb-ı Hakk'ın "Yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini" ifadesine gelince, bu, "O yeminlerinizi, keffâretlerinizle çözmenizi." demektir. (tahlile), "tef'ile" vezninde bir kelime olup, aslı "tahlile"dir. Yeminleri çözmek, şu iki şekilde olur: 1) Keffaretle çözmek. Bu husus, bu ayette anlatıldığı üzeredir. 2)Bu kelimenin, "az şey" anlamında kullanılmasıdır. Ki, daha çok da bu anlamda kullanılır. Nitekim hadiste, "O kişi, ancak bir yemin kefareti kadar, cehenneme girer" Müslim, Birr, 15 (4/2088); Buhari, Cevâiz, 6. buyurulur. Yani, "çok kısa bir süre için... (yemin yerini bulacak kadar) demektir. Bu ifadenin yerine, bizzat ifadeleri konularak da okunmuştur. Bir grup müfessir şunu nakletmiştir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), cariyesi (Mâriye) ile cinsî münasebette bulunmamaya yemin etmiş, bunun üzerine Cenâb-ı Hakk da "ona vacib kıldığı şeyi, yani "keffâret-i yemini" hatırlatmıştır. Said ibn Cübeyr, İbn Abbas'ın, "haram" sözcüğünün kullanıldığı ifadelerin yemin anlamına geldiğin; rivayet etmiştir. Yani, bir kimse, eşine "Sen bana haramsın" dese de, bununla talak ve zıhara niyet etmese, bu söz yemin keffaretini gerektirir. "Allah, sizin yardımcmızdır." Yani, "Allah sizin dostunuz, yardımcınızdır. "Mahlukatını bihakkın bilendir" yani "Farz kıldığı hükümler konusunda hikmet sahibidir." Cenâb-ı Hakk'ın, "Peygamber, zevcelerinden birine gizli bir söz söylemişti" ifadesine gelince, Cenâb-ı Hakk bu ifade ile, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, cariyesini kendisine haram kıldığını, bunu da, sır olarak Hazret-i Hafsa'ya söylediğini, ondan bunu saklı tutmasını istediğini kastetmiştir. Şu da ifade edilmiştir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hafsa'nın yüzünde bir kıskançlık belirtisi görünce, onu hoşnut etmek istedi de, böylece ona, şu iki şeyi sır olarak söyledi: Cariyesini kendisine haram kıldığını ve kendisinden sonra hilafetin Hazret-i Ebû Bekir ile babası Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'e geçeceğini... Bunu, İbn Abbas (radıyallahü anh) söylemiştir. Cenâb-ı Hak, buyurmuştur. Yani, "Hafsa bunu Hazret-i Aişe'ye haber verip de, "Allah da bunu peygambere açıklayınca...", yani, "Allah, nebisini, Hafsa'nın, Aişe'ye bunu söylediğine muttali kılıp da, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de, Hafsa'ya bu esnada onun söylediği şeyin bir kısmını haber verince..." demektir ki, işte bu, Cenâb-ı Hakk'ın, "Bir kısmım söylemiş..." ifâdesinden anlaşılan husustur. Yani, "Hafsa'ya bir kısmını haber verdi, ve "Bazısından da vazgeçti..." yani, "Peygamber, Hafsa'ya bir ikram olsun diye ve görmemezlikten gelme sadedinde, "Sen, bunu Aişe'ye haber verdin.." dememiştir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in haber vermediği şey ise, Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh) ile Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'in hilafetinden bahsetmeyişidir. Şeddesiz olarak şeklinde de okunmuştur ki, bunun manası, "bu şeyden dolayı onu cezalandırdı" demek olup, bu da senin, kötülük yapan birisine, "Senin ne yaptığını biliyorum, sana ne yapacağımı biliyorsun.." şeklindeki kullanışına varıp dayanır. Nitekim Cenâb-ı Hakk da, "Bunlar, Allah'ın, kalblerinde ne olduğunu bildiği kimselerdir.."(Nisa.63) buyurmuştur. Yani, "O, onları cezalandıracaktır ve o, bütün mahlukatın kalbinde olanı bilendir" demektir. Faş Edilen Sırrın Açığa Çıkması Cenâb-ı Hak "Derken peygamber bunu ona, bunu söyleyince o, yani Hafsa, "Bunu sana kim haber verdi?" dedi. (Peygamber de), "Bana, herşeyi bilen, her şeyden haberdar olan haber verdi" dedi" buyurmuştur. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cenâb-ı Hakk'ı el-habîr kelimesinde, el-alîm kelimesinde bulunmayan çok mükemmel bir mâna mevcut olduğu için, el-alîm diye niteledikten sonra ikinci olarak el-habîr diye de nitelemiştir. Ayetle ilgili şöyle birkaç bahis vardır. Ayetle İlgili Bahisler Birinci Bahis: Cenâb-ı Hakk'ın, "Allah, yeminlerinizin (keffâretiyle) çözülmesini size farz kılmıştır.." ifadesi, O'nun, "Allah'ın helâl kıldığı şeyi, niçin kendine haram ediyorsun?" ifadesiyle nasıl bir münasebet arzeder? Biz deriz ki: Kadını haram kılmak bir yemin olunca, meselâ bir kimse hanımına, "Sen bana haramsın" dese, bu yemin sayılır bunu söylemek ile o, ilâ etmiş, hanımından uzak kalacağına yemin etmiş sayılır. İşte, bundan sonra da keffaret verir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Keffaret Verdi Mi? İkinci Bahis: Cenâb-ı Hakk'ın "Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz kılmîştır" ifadesinin zahiri, olayın, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den sudur etmiş olan bir yemin olduğunu göstermektedir. İşte bundan dolayı, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ketfarette bulunmuş mudur? Biz deriz ki: Hasan el-Basri'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gelmiş geçmiş bütün günahları, bağışlandığı için o keffaret vermemiştir. Bu, mü'minler için bir talîmdir." Mukâtil de, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Mâriye'den dolayı bir köle azâd ettiğini söylemiştir. |
﴾ 3 ﴿