2"O, hanginizin daha güzel amel ve harekette bulunacağını imtihan etmek için, ölümü ve hayatı yaratandır. O, aziz ve gafurdur". Bu ayetle ilgili bir kaç mesele vardır: Alimler şöyle demişlerdir: Mayat, o sıfattır ki mevsuf olduğu kimseyi bilen, kadir olan kılar. "Ölümün ne demek olduğu hususunda ise ihtilaf edilmiştir. Bu cümleden olarak bir takım kimseler, ölümün, "hayat" sıfatının bulunmamasından ibaret olduğunu söylerlerken; alimlerimiz, "ölüm"ün var olan, fakat "hayat"a zıt olan bir sıfat olduğunu söylemişler; bunun böyle olduğuna dair, Hak teâlâ'nın, "Ölümü ve hayatı yaratan..." ifadesini delil getirmişlerdir. Çünkü ma'dum (var olmayan şey), mahlûk olmaz. İste bu, gerçeğin tâ kendisidir. Kelbi, senediyle birlikte, Ibn Abbas (radıyallahü anh)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Allahü teâlâ ölümü beyaz, güzel bir koç şeklinde yaratmıştır. Ölüm, herneye uğrasa ve her ne onun kokusunu alsa, o şey anında ölür. Allah hayatı da, eşekten büyük katırdan küçük alaca bir at şeklinde yaratmıştır. Bu hayat her neye uğrasa veya her ne onun kokusunu alsa, o şey anında hayat bulur." Bil ki İbn Abbas (radıyallahü anh)'ın söylediği rivayet edilen bu hususun, mutlaka bir temsil ve tasvir sadedinde söylenmiş olması gerekir. Aksi halde gerçek, biraz önce söylediğimiz şeydir. Önce Ölümün Zikrediliş Hikmeti "Hayat", "ötüm"den önce olmasına rağmen, Allahü teâlâ şu sebeplerden ötürü, ayette ölümü hayattan önce zikretmiştir. 1) Mukâtil şöyle der: "Cenâb-ı Hakk "ölüm" ile, nutfeyi, "alaka"yı ve "mudga'yı (insanın yaratılışındaki ilk merhaleleri); "hayat" ile de, ruhun (canın) üflenmesini kastetmiştir." 2) Atâ'nın rivayetine göre Ibn Abbas (radıyallahü anh), "Allah, "ölüm" ile dünyadaki ölümü, "hayat" ile de, ebedî hayat yurdu olan âhiret hayatını kastetmiştir" demiştir. 3) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: "Kıyametgünü, birmünadi, "Ey cennet ehli" diye seslenir. Cennettekiler bu nidanın yüce Allah'dan olduğunu bilirler ve "Ey Rabbimiz buyur, emrine amadeyiz, huzurundayız!" derler. Bunun üzerine Allah, "Rabbinizin size va'dettiklerini gerçek olarak buldunuz mu?" der. Cennetlikler de: "Evet" derler. Sonra da ölüm, güzel beyaz bir koç kılığında getirilip boğazlanır. Sonra da, "Ey cennet ehli, işte bu (hayatınız), ölümsüz ebediyyettir ve ey cehennem ehli, işte bu (azabınız), ölümsüz bir ebediyyettir" diye nida edilir. Bu nida, cennet ehlinin sevincine sevinç katarken, cehennem ehlinin de hüznüne hüzün katar." Bil ki biraz önce de ölümün, tıpkı bir sükûn ve bir hareket gibi arazlardan (sıfatlardan) bir araz olduğunu anlatmıştık. Binâenaleyh bu arazın (sıfatın), bir koç gibi şekil alması caiz değildir. Aksine bu ifadeyle, o gün artık ölüm işinin son bulduğunu anlatmak için bir temsil yapılmak istenmiştir. Böylece bahsettiklerimizle, ölüm günlerinin, dünya günleri olduğu, ahirette bunların son bulduğu; ahiret günlerinin ise hayat günleri olduğu ve bunların daha sonra olacağı ortaya çıkmış olur. Şimdi ölüm günleri, hayat günlerinden önce olduğu için, Allahü teâlâ ayette ölümü, hayattan önce zikretmiştir. 4) Allahü teâlâ, ölümü, hayattan önce zikretmiştir. Çünkü insanların amele, en fazla yöneleni, ölümünü gözünün önünden hiç ayırmayan, öleceğini hep hesaba katar kimsedir. Bu sebeple ölüm önce zikredilmşitir. Zira ölüm, kişi için maksad olan şeyler içinde en önemli olanıdır. Bil ki en temel nimet hayattır. Çünkü hayat olmasaydı dünyada hiç kimse nimetlerden istifade edemezdi. Hayat ahiret nimetleri arasında da birinci sıradadır. Çünkü orada da hayat olmasa, ebedî mükâfaat diye birşey olmaz. kitabın pek çok yerinde de anlattığımız üzere, ölüm de bir nimettir. Çünkü ölüm, mükellefiyet hali ile, kişinin amellerine karşılık verilmesi halini birbirinden ayıran birşeydir. ölüm, mesela bu açıdan bir nimettir. Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "Lezzetleri (tadları) mağlub eden, yok eden şeyi (yani ölümü) çokça hatırlayın Ibn Mace Zuhd, 31 (2/422)."buyurmuştur. Yine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem),"Eğer lezzetleri yok eden şeyi (ölümü), çokça hatırlasaydınız, bu sizi, benim gördüğüm şu işlerinizden sizi kesinlikle alıkordu" Tirmizi, Kiyam, 26 (4/639). buyurmuştur. Yine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabına, birisini sordu. Onlar da o kişiyi övüp, onu hayırla yâd ettiler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de, "Onun ölümü hatırlaması nasıl?" diye sordu. Onlar, "Az idi" diye cevap verdiler. Bunun üzerine o, "öyle ise o sizin gibi değildi" buyurmuştur. Cenâb-ı Hak, "Hanginizin daha güzel amel ve harekette bulunacağınızı imtihan etmek için..." buyurmuştur. Bu ifadeyle ilgili şöyle birkaç mesele vardır: "Ibtila" imtihan etmek, denemek manasınadır. Binâenaleyh, Cenâb-ı Hakk ibtilâ ederek, bir kimsenin itaat mı, yoksa isyan mı edeceğini bilmiş, anlamış olur" manasına gelir. Bu ise, hem ezelen, hem de ebeden bütün malumatı bilen zat hakkında, düşünülmesi imkânsız olan bir husustur. Fakat biz, bu meseleyi, "Hani Rabbi ibrahim'i birtakım kelimelerle imtihan etmişti" (Bakara, 124) ayetinin tefsirinde ele almış, incelemiştik. Velhasıl, "Allah'ın imtihanı (ibtilası)", kuluna, aynen imtihan yapıp, deneme yapanın, şeklen (zahiren) buna benzer bir biçimde davranması demektir. Allahü teâlâ'nın, yaptıklarını bir maksad bir gaye için yaptığını söyleyenler, bu ayeti delil getirerek "Ayetin başındaki "lâm" edatı, maksad ifade eden bir kelimedir. Bunun bir benzeri de, "ibadet etsinler için (yarattım)" (Zariyât, 56) ayetidir" demişlerdir. Buna şu şekilde cevap verilir: Aslında, Cenâb-ı Hakk'ın fiilleri, bir imtihan ve deneme değildir. Fakat şeklen imtihana benzediği için, mecazî olarak imtihan adını alır. İşte burada da böyledir. Çünkü aslında bu fiil, gerçekte maksad olmadığı halde, maksada benzer bir durum arzetmektedir. Dolayısıyla da Cenâb-ı Hakk burada, garaz (maksad-gaye) ifade eden lâm edatını kullanmıştır. Bil ki ayetteki "ölüm" ve "hayat"ı tefsir ederken; Ölümü, kişinin nutfe, alaka ve mudga halleri; hayatı da bundan sonraki hali diye izah etmiştik. Şu halde bu izahımıza göre ayetteki "ibtila"nın tefsiri şöyle yapılabilir: Bu, kişinin, kendisini ölümden hayata taşıyanın Allahü teâlâ olduğunu bilip anlamasıdır. Nitekim bu imtihan böyle olmuştur. Binâenaleyh Cenâb-ı Hakk'ın kişiyi, hayattan ölüme taşımaya da kadir olması gerekir. Böylece kişi, sebebiyle elde edemediği şeyleri elde etme imkânının son bulduğu ölümün gelip çatmasından hep korkar durur ki ölüm konusunda, fakir ile zengin, efendi ile köle, bütün insanlar eşittir. Fakat biz, ayetteki bu ifadelerden "Ölümü", dünyadaki ölüm, "hayat"ı da ahiretteki hayat diye ele alırsak, bu ölüm ve hayat ile imtihan daha tam ve mükemmel olmuş olur. Çünkü dünyadaki ölümden duyulan korku bilfiil mevcuttur ve ahirette hayatın bulunuşundan duyulan korkudan daha ileridir. Binâenaleyh ayetteki "ibtilâ" (imtihan) sözünden. "Bu korku sebebiyle kişi, bu kötülüklerden vaz geçer mi, geçmez mi?" şeklinde yapılan bir imtihan manası kastedilmiş olur. Ayetteki, ifâdesinin Su ifâdesi ile münasebeti hususunda şu iki İzah yapılabilir: 1) Ferrâ ve Zeccâc'a göre, ifâdesinin muteallakı gizli olup, takdiri, veya fâ "Sizi deneyip, böylece hanginizin daha iyi amel yaptığını görmesi, bilmesi için.." şeklindedir. 2) Keşşaf sahibi, ifadesinin, "Size göstermek için" manasında olduğunu, takdirî mananın, "Hanginizin daha iyi amel ve harekette bulunacağını size göstermek, size bildirmek için..." şeklinde olduğunu söylemiştir. Ayetteki, (......) kelimesi, mübtedâ olmak üzere merfûdur. Kendinden önceki ifade, bunun üzerinde amel etmez. Çünkü bu, asıl olarak istifham manasındadır. Zira sen, mesela, "Hanginiz daha üstün, bilemiyorum" dediğinde, "Zeyd mi, yoksa Amr mı üstün, bilemiyorum" demek olur. Bu cümlede fiili, istifhamdan sonraki cümlede amel etmez. İşte aynen bunun gibi, (......) kelimesinde de amel etmez. Çünkü mânâ aynıdır. Bu ayetin bir benzeri de, (Kalem,40)ayetidir. Bu hususla izah daha önce geçmişti. Âlimler, "daha güzel amel ve hareket" tabirinin tefsiri hususunda şunları söylemişlerdir: a) Bu "hanginizin ameli daha samimi ve daha doğru.." demektir. Çünkü amel, samimiyetle olur, ama doğru olmazsa, makbul sayılmaz. Aynen bunun gibi, doğru olur, ama samimi-ihlaslı olmaz ise yine kabul edilmez. O halde amellerin halis olanı, Allah rızası için yapılanı, doğru olanı da sünnete uygun olarak yapılanıdır. b) Katâde şöyle der: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu ayetin tefsirini sordum. O da, "Cenâb-ı Hakk, bu ifadeyle hanginizin daha akıllı olduğu..." manasını kastetmiştir" buyurdu. Sonra da Sizin akılca en tam olanınız, Allah'dan en fazla korkanınız ve Allah'ın emirleri ile yasaklan hususunda en iyi düşüneninizdir" dedi." "Güzel amel"in "mükemmel akıl" diye tefsiri mümkündür. Çünkü amel, neticede akla varıp dayanır. Dolayısıyla kimin aklı daha tamise, Katâde'nin bu hadisinde de bahsedildiği gibi, onun ameli en güzel olur. c) Rivayet edildiğine göre, Hasan el-Basrî bu ayete, "Hanginiz dünya hususunda daha çok zühd sahibi, dünyaya daha fazla aldırmayan..." manasını vermiştir. Bil ki Allahü teâlâ, imtihandan bahsedince, peşisıra, "O, azîz ve gafûr'dur.." buyurmuştur ki bu, "O Allah, kötü amelde bulunanların Kendisini acze düşüremeyecek bir biçimde bir azîz, bir gâlib; günah işleyenlerden tevbe edenler için de affedicidir" demektir. Bil ki Allahü teâlâ'nın azîz ve gafur olması, ancak herşeye kadir ve herşeyi bilen olması ile tam ve mükemmel olur. Allahü teâlâ'nın herkese, yaptığının karşılığını, gerek mükâfaat, gerekse ceza olarak tastamam verebilmek için, mutlaka tam ve mükemmel kudrete; itaat edenin kim, isyan edenin kim olduğunu bilebilmesi, böylece de hakedene, hakkını vermede hata etmemesi için, mutlaka tam ve mükemmel bir ilim sahibi olması gerekir. Böylece Cenâb-ı Hakk'ın azîz ve gafur oluşunun, ancak tam bir kudret ve tam bir ilim sahibi olduğunun tesbitinden sonra mümkün olacağı anlaşılır. İşte bundan ötürü Hak teâlâ, burada bu iki sıfatın, yani kudret ve ilmin varlığının delillerini zikretmiştir. Allahü teâlâ'nın kadir oluşunun âlim oluşundan önce olduğu bilinince de, pek yerinde olarak önce, kudretinin, daha sonra da ilminin delilini zikretmiştir. |
﴾ 2 ﴿