20

"Çünkü ben, hakikaten hesabıma kavuşacağımı biliyordum".

Bu hususta şu izahlar yapılabilir:

1) Buradaki "zannetme" ifadesiyle, yakînen istidlalde bulunma manası kastedilmiştir. Çünkü, istidlal yoluyla kesinlik kazanan bir şeyde, mutlaka muhtelif düşünceler bulunur. Bundan dolayı "bilme", "zan" kelimesiyle ifade edilmiştir.

2) Ayetin takdirî manası, "Ben, hesabımla karşılaşacağımı ve Allah'ın beni günahlarım sebebiyle muaheze edeceğini sanıyordum. Ama, Allah'ım, beni affetmek suretiyle, bana lütufta bulundu ve beni günahlarımla sorgulamayarak, "İşte kitabım okuyun..." deyiniz (dedi)" şeklindedir.

3) Ebû Hureyre (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kişi kıyamet gününde getirilir ve kendisine kitabı verilir. Derken, onun hasenatı, elinin üzerinde zuhur ederken, günahları da avucunun içine yazılır. Derken, günahlarına bakar da üzülür. Bunun üzerine, kendisine, "Avucunu ters çevir" denilir, böylece de o, elinin tersine bakar; hasenatlarını görür ve sevinir. Sonra da, "işte kitabım, okuyunuz. Ben ilk bakışta, alabildiğine muhasebe edileceğimi sanıyordum. Ama şu anda, Allah benden bu kederi giderdi de, beni ferahlattı" der." Ama, bedbaht kimselere gelince, durum, bunlar hakkında tamamen tersinedir."

4) buradaki (......) ifâdesi, "bildim" manasındadır. Ama "ilim makamında kullanılmıştır. Çünkü, zann-ı gâlib, örfte ve ahkâmda "ilim" yerinde kullanılabilir. Nitekim Arapça'da, "işin, şöyle olacağını yakîn gibi sanıyordum., (yakînen biliyorum)" denilir.

5) Ayetten kastedilen mânâ, "Ben, dünyada iken, dünyada yaptığım o ameller sayesinde, kıyamette bu derecelere ulaşacağımı sanıyordum. Şu anda ise, yakîn mertebesine ulaştırır" şeklindedir. Bu manaya göre, ayetteki "zan", kendi manasında kullanılmış olur. Çünkü dünyalıklar, dünyada iken, bunun böyle olacağına kesinkes hükmedemezler.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, kişinin akıbetinin nereye vardığını beyan etmek üzere,

20 ﴿