7

"Gerçekten ben, Senin onları affetmen için onlan ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine sarındılar, ayak direttiler ve alabildiğine büyüklük tasladılar".

Bil ki Nûh (aleyhisselâm), Cenâb-ı Hakk'ın onları bağışlaması için kavmini, Allah'a ibadete, O'ndan korkmaya ve O'na itaata çağırmıştı. Çünkü esas maksad, bağışlanmalarının gerçekleşmesidir. Taata gelince, bu, sayesinde bağışlanmanın gerçekleşmesine ulaşılsın diye, emrolunmuştur. İşte bundan ötürü, Hak teâlâ, Nûh (aleyhisselâm)'un kavmine ibadet etmelerini emredince, "Günahlarınızı bağışlasın..." buyurmuştur. Dolayısıyla bu davetin esas gayesi, mağfiretin gerçekleşmesi olunca, hiç şüphesiz Hazret-i Nûh (aleyhisselâm) da, "Gerçekten ben, Senin onlan affetmen için onları ne zaman davet ettiysem..." demiştir.

Bil ki Nûh (aleyhisselâm), kavmini davet edince, onlar ona, şu şekilde muamelede bulunmuşlardır:

1) "Parmaklarını kulaklarına tıkadılar" yani Onlar, hüccet ve delilleri duymamak için, "taklid"de, parmaklarını kulaklarına tıkayacak noktaya vardılar.

2) "Elbiselerine sarındılar" yani, "onun yüzünü görmemek için, elbiselerini başlarına geçirdiler. Bu, "Onlar onun sözünü duymamak istemedikleri gibi, yüzünü de görmek istemediler" demektir. Yahutta bu, onların, Nuh (aleyhisselâm)'un sözünü hiç dinlemediklerini anlatmaktadır. Çünkü onlar, kulaklarını tıkayıp, bunun yanısıra da elbiselerini başlarına geçirince, duymama işi daha sağlam olmuş olur.

3) "Ayak dirediler" yani, onlar ya, kendi yollarında ısrar edip durdular, yahut da, gerçek daveti duyup dinlememe hususunda ısrar edip durdular.

4) "Alabildiğine büyüklük tasladılar" yani, onlar bu hususta had noktaya ulaştılar.

Tebliğin Her Türlüsünü Denemesi

7 ﴿