5"Gerçekten Biz sana ağır bir söz vahyediyoruz". Alimler, "sakil" (ağır) kelimesiyle ilgili şu izahları yapmışlardır: a) Bana göre tercihe şayan olan, bu sözün ağır oluşu ile kastedilen, onun kadr-u kıymetinin büyük ve yüce oluşudur. Çünkü enfes ve kıymetli olan herşey "sakirdir, "sakil”dir, “sikl” (yani ağırdır) İşte Atanın rivayetine göre İbn Abbas (radıyallahü anh)'ın bu ayete, "Büyük bir söz" vahyettik" manasını verişi de aynı mahiyettedir. Buna göre ayetin, daha önceki ayetlerle münasebeti şöyledir: Hak teâlâ, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, gece namaz kılmasını emredince, sanki "Biz sana gece kıyamını (namazını) emrettik. Çünkü sana, büyük bir söz vahyediyoruz. Binâenaleyh kendini bu büyük sözü almaya müsait hale getirmek için, mutlaka gayret göstermen gerekir. Kendini buna hazırlaman da ancak gece namazı kılmanla olur. Çünkü kapkaranlık gecede insan, Allah'a ibadetle meşgul olur, O'nun zikrine yönelir, O'na övgüde bulunur, huzurunda yalvarır-yakarır ve bütün bunları yaparken de orada maddî-manevî hiç başka bir engel yer almaz İse, İnsanın nefsi (ruhu), Allah'ın celalinin, kendisinde işrâkına (ışıldamasına) müsait hale gelir. İnsan olarak taşıdığı güç nisbetinde, hem tam bir tecerrüde, hem de büyük bir inkişafa hazır hale gelir. Gece namazının, nefsin (ruhun) bu şeylere müsait hale gelmesinde bir tesiri bulunduğu için, Cenâb-ı Hak, "Ben sana gece namazını kılmanı emrettim. Çünkü sana ağır bir söz vahyediyoruz. O halde kendini bunu alacak hale getirmeye gayret et" demiştir. Bu mananın tamamı, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, "Yılınızın günleri içerisinde, Rabbinizin bir takım bağış-lütuf (zamanları) vardır. O zamanları yakalamaya çalışın" hadis-i şerif indedir. b) "Ağır bir söz" ifadesiyle kastedilen Kur'ân-ı Kerîm ve genel manada bütün mükellefler için, özel manada da Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zor ve güç mükellefiyetler demek olan Kur'ânî emir ve yasaklardır. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bunları bizatihi yüklenmiş ve ümmetine tebliğ etmiştir. Velhasıl bunun ağır, onunla amel etmenin ağırlığı manasına varıp dayanır. Zira mükellefiyet, yapılmasında külfet ve meşakkatin bulunduğu şeyleri üstlenmek manasınadır. c) Hasan el-Basrî'nin "O, (Kur'ân), kıyamet günü mizanda ağırdır" dediği rivayet edilmliştir. Bu, Kur'ân'ın sağladığı menfaatin çokluğuna ve onunla amel etmenin mükafaatının bolluğuna bir işarettir. d) Bununla, o Kur'ân'ın, kendisine vahyedildiğinde, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ağır geldiği anlatılmak istenmiştir. Rivayet olunduğuna göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), deve üzerinde İken vahiy geldiğinde, üzerindeki bu iş, o deveye öylesine ağır gelirdi ki böylece çenesi ile göğsünün çukurunu yere kor, daha hareket edemezdi. İbn Abbas (radıyallahü anh), "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahiy geldiğinde, bu ona çok ağır gelir ve yüzünün rengi değişirdi" dediği rivayet edilir; Hazret-i Aişe (radıyallahü anh)'nin de şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, soğuk bir günde vahiy inerken gördüm: O vahiy (meleği) kendisinden ayrıldığında, alnından terler akıyordu." e) Ferrâ, bu ifadeye, "hafif ve değersiz olmayan bir söz" manasını vermiş ve "Çünkü bu, Tebareke ve Teâla olan Rabbimizin kelamıdır" demiştir. f) Zeccâc, "Bu, doğruluğu, açıklaması ve faydası açısından son derece güçlü bir sözdür" manasını vermiş ve "Bu tıpkı, bir sözü güzel bulup, onun hikmet ve beyandaki yerine oturduğunu gördüğünde söylediğin, "Bu ağır bir söz, kıymetli bir kelamdır" sözü gibidir" demiştir. g) Ebû Ali el-Farisî de, "Bu, sırlarını ve içyüzlerini ortaya koyup, dinlerini ve sözlerini boşa çıkarıp çürüttüğü için, münafıklara ağır gelen bir sözdür" manasını vermiştir. h) Ağır olan bir şeye yakışan, bulunduğu yerde sabit kalıp, oradan kıpırdamamasıdır. Binâenaleyh ayetteki, "ağır" sözü, Kur'ân'ın, kıyamete kadar, her zaman bakî kalacağına bir kinaye (bir işaret) olup, tıpkı "Şüphesiz o zikri (Kur'ân'ı) Biz indirdik. Onu yine Biz koruyacağız" (Hicr, 9) ayeti gibidir. i) Bu, "Akıl, tek başına, onun faydalarını ve manalarını tamamen anlayıp-ihata edemez" manasında ağırdır. Binâenaleyh kelamcılar onun ma'kulatının (akılla anlaşılan şeylerinin) denizine dalmış; fukaha da onun hükümlerini İncelemeye yönelmiş; keza dilciler, nahivciler ve me'ânî alimleri de, Kur'ân'ı incelemeye yönelmişler, ama yine sonra gelen herkes, o eskilerin ulaşamadığı yeni yeni faydalar, hikmetler ve manalar yakalayabilmişlerdir. Böylece tek bir insanın, onu tek başına taşımayacağını, o yükün altına giremeyeceğini anlamış bulunuyoruz. Bu sebeple de Kur'ân, mahlûkatın kendini taşımaktan aciz olduğu ağır bir yük gibi olmuş olur. k) Kur'ân, muhkem ve müteşabihi, nâsih ve mensûhu ihtiva ettiği için ağırdır. Çünkü aklî ve hikemî ilimlerin tümünü kuşatan (bilen) derin alimler hariç, hiç kimse bu kısımları birbirinden seçemez. Böyle olunca da hiç şüphesiz bu Kur'ân'ı çepeçevre kuşatmak, çoğu insana ağır gelir. |
﴾ 5 ﴿