13"Şüphesiz Bizim yanımızda bukağılar var, yakıcı bir ateş var, boğazda takılıp kalan bir yiyecek var ve elem verici bir azab var". Bu, "Bizim Katımızda, yani ahirette, dünyadaki refah ve bolluklarına zıt bir şey var" demektir. Cenâb-ı Hak, bu hususta dört şey zikretmiştir: 1) "Enkâl": Bunun müfredi, "nihl" ve "nekel"dir. Vahidî, "nihl, bağ demektir" der. Keşşaf sahibi de, "Nihl, ağır bağdır" demiştir. 2) "Cahîm" (yakıcı bir ateş). Bunu izah etmeye gerek yok. 3) "Boğazda tıkanıp kalan bir yiyecek"... Bu insanın yemekte zorlandığı bir şeydir. Bu, Cenâb-ı Hakk'ın, "Onlar için dikenden başka bir yiyecek yoktur" (Gaşiye, 6) ayetinde de beyan ettiği gibi, zakkum ve diken yemeğidir. Müfessirler, "Bu, böğürtlen gibi bir dikendir. O, insanın boğazına takılır, girer, ama çıkmaz" demişlerdir. 4) Elem verici bir azab... Bundan murad. diğer azab çeşitleridir. Bil ki bu dört mertebeyi (sayılan dört şeyi), ruhi cezalar manasına hamletmek de mümkündür. Buna göre, "enkal" (bukağılar - zincirler - kelepçeler), nefsin, bedeni lezzetler ve cismani bağlarda zincirli kalmaya devam etmesinden ibarettir. Çünkü nefis dünyada bu sevgi ve rağbet melekesini kazanıp, beden uzaklaşır, kazanma vasıtaları artık batıl olduğu - işe yaramadığı için, inlemesi artar. Böylece bu, sanki ruh ve safa alemine kaçıp kurtulmasına mani bağlar ve kelepçeler gibi olur. Sonra bu ruhi bağlardan, ruhi bir ateş doğar. Çünkü bedeni hallere olan şiddetli arzusu ve bunlara ulaşma imkanı bulamaması, birşeyi elde etmeye son derece arzu duyan ama onu elde edemeyen kimsenin, bundan dolayı kalbinin yanması gibi, bu kimsede şiddetli bir ruhi yangına sebebiyet verir. İşte bu, "Cahim (yakıcı ateş)"tir.. Sonra o, mahrumiyyet yiyeceğini ve ayrılık elemini yudumlar. İşte, "Boğazda takınıp kalan bir yiyecek"den murad budur. Sonra o, bu haller yüzünden, Allah'ın nurunun tecellisinden ve mukaddes (yüce) kimseler zincirine dahil olmaktan mahrum olmaya devam eder. İşte, "elem verici bir azab "dan murad da budur. Bu ifadenin, "azaben elimen" şeklinde nekire oluşu, bu azabın, geçenlerden daha şiddetli ve daha mükemmel olduğuna delalet eder. Bil ki ben, bu ayetlerden muradın sadece söylediğim bu mana olduğunu söylemiyorum. Aksine diyorum ki: Bu ayet, dört cismanî (bedenî azab) mertebesinin ve dört ruhî (azab) mertebesinin var olduğunu beyan ediyor. Her nekadar ayetin lafzı, cismani (azab) mertebelerine nisbetle "hakikat", ruhî (azab) mertebelerine nisbetle de meşhur bilinen bir "mecaz" ise de, ayeti her iki manaya da hamletmek imkansız değildir. Allahü teâlâ azabı anlattıktan sonra, onun ne zaman olacağını şöyle buyurarak haber veriyor: |
﴾ 13 ﴿