MÜDDESSİR SURESİBu sûre, ellialtı ayettir ve Mekkîdir. Bazı alimlere göre, İlk nazil olan sûredir. 1"Ey bürünüp sarınan (Resulüm)". "Müddessir" kelimesinin aslı "mütedessir"dir. "Mütedessir" de, uyumak veya ısınmak için elbisesine iyice bürünen demektir. Nitekim Arapça'da "Elbisesine büründü" denilir. "Disâr" da, bürünülen şeydir. Mahreçleri yakın olduğu için, "mütedessir"deki "te", "dal" harfine çevrilmiş ve ikinci "dal"a idgam edilmiştir. Elbisesine Bürünmesinin Sebebi Alimler, ayette "büründüğü" söylenen zatın, Resulüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğu hususunda ittifak etmişler ama, niçin böyle elbisesine sarınıp büründüğü hususunda değişik izahlar yapmışlar; kimileri ayeti zahiri manasına göre tefsir ederken, yani onun, elbisesine büründüğünü söylerlerken; kimileri zahiri manayı almamışlardır. Ayeti zahiri manasına göre alanlar, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hangi sebepten ötürü elbisesine büründüğü hususunda ihtilaf ederek şu izahları yapmışlardır: 1) Kur'ân'dan nazil olan ilk ayet budur. Nitekim Cabir b. Abdullah, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Hira dağında idim. Birden, "Ey Muhammed, sen Allah'ın peygamberisin" diye bana seslenildi. Bunun üzerine sağıma-soluma bakindim, ama hiçbirşey göremedim. Derken yukarı baktım ve o meleği, gök ile yer arasında bir taht üzerinde oturur olarak gördüm. Korktum ve Hatice'nin yanına döndüm, "Beni örtünüz ve üzerime soğuk sular dökünüz" dedim. Bunun üzerine Cebrail (o melek gelip), ayetlerin " Müslim, İman, 257 (/144); Buhari, tefsir-i müdessir 1-3 (Benzer Hadis).indirdi. 2) Bir takım kimseler, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e eziyet ediyorlardı. Bunlar Ebu Cehil, Ebû Leheb, Ebû Süfyan, Velid b. Muğîre, Nadr b. el-Haris, Ümeyye b. Halef ve As b. Vâll'dir. Bunlar biraraya geldiler ve şöyle dediler: "Hacc günlerinde, bütün arapların temsilcileri toplanıyor ve bize Muhammed'in durumunu soruyorlar. Herbirimiz değişik değişik cevaplar veriyor. Kimimiz, "O bir deli" derken, kimimiz de, "Hayır o bir kâhin", "Hayır, o bir şair" diyor. Bundan dolayı o temsilciler cevapların farklı oluşuna dayanarak, hepsinin batıl olduğu kanaatine varıyorlar. Şimdi gelin, Muhammed'i tek bir isimle isimlendirmede anlaşalım." Bunun üzerine, "ona "şair diyelim" deyince, Velid b. Muğire, "Ben, Ubeyd b. el-Ebras'ın ve Ümeyye b. Ebi's Salt'ın şiirlerini dinledim. Muhammed'in sözü bunların sözüne (yani şiire) hiç benzemiyor" dedi. Bir başkası, "Ona "kâhin" diyelim" deyince de, Veltd, "Kâhin kime denir?" dedi. Onlar da, "Bazan doğru, bazan yalan söyleyen (o kimselere) denir" deyince, o, "Muhammed hiç yalan söylememiştir" dedi. Bunun üzerine bir başkası, "Ona "mecnûn" diyelim" dedi. Velid "Kime mecnun denir?" dedi. Onlar da, "İnsanları korkutan, insanların kendisinden korktuğu kimselere denir" diye cevap verince de, Velid, "Hiç kimse Muhammedden korkmamıştır" dedi. Sonra da kalkıp evine gitti. Bunun üzerine oradakiler galiba "Velid b. Muğire, "Dinini terk etti" dediler. Bunun üzerine Ebû Cehil, Velid'in yanına girdi ve "Ebû Abdi Şems, ne yapıyorsun? Kureyşliler, senin onun malına muhtaç olduğundan dinini bıraktığını iddia ettiler, bundan ötürü de sana verilmek üzere, aralarında para topladılar" dedi. Velid, "Benim ona ihtiyacım yok. Fakat Muhammed hakkında çok düşündüm ve neticede, ona "sihirbaz" denebileceği neticesine vardım. Çünkü sihirbaz, baba ile oğulun, kardeş ile kardeşin ve karı ile kocanın arasını ayırandır" dedi. Derken onlar, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu şekilde isimlendirilmesi hususunda ittifak ettiler. Sonra dışarı çıkarak, Mekke'de insanların toplu olduğu yerlerde, bangır-bangır bağırarak, "Muhammed bir sihirbaz. Ona bundan sonra sihirbaz denilecek" dediler. Bunun üzerine, insanlar arasında, "Muhammed sihirbazdır" yaygarası yayıldı. Resûlüllah (aleyhisselâm) bunu duyunca, bu kendine çok ağır geldi. Üzüntülü olarak evine döndü ve elbisesine büründü. Allahü teâlâ da "Ey bürünüp sarman, ayağa kalk ve (insanları) uyar" ayetlerini indirdi. 3) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) elbisesine bürünmüş olarak uyuyordu. Derken Cibril (aleyhisselâm) gelip, onu uyandırarak, "Ey bürünüp sarınan, ayağa kalk ve (insanları) uyar" dedi. Buna göre sanki o ona, "Elbiseye (yorgana-battaniyeye) bürünmeyi ve uyumayı bırak da, Allah'ın sana bir nasib olarak verdiği bu vazifeyle meşgul ol!" demiştir. İkinci görüşe, yani ayetteki "bürünme" kelimesi ile, elbiseye bürünme manasının kastedilmediğini (bununla mecazi bir mana kastedildiğini) söyleyenlerin görüşüne göre ise, şu izahlar yapılabilir: 1) Bu kelime ile, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, nübüvvet ve risalet elbisesine bürünmesi kastedilmiş olabilir. Bu mana, arapların, "Allah ona takva elbisesini giydirdi ve ilim ridası (cübbesi) ile süsledi" şeklindeki deyimlerine varıp dayanır. Yine Arapça'da, "Falanca şu emri, kendisine elbise edindi (yani iyice üzerine aldı)" denilir. Dolayısıyla ayetteki bu ifade ile, "Ey nübüvvet elbisesine bürünen, kalk ve insanları uyar" manası kastedilmiştir. 2) Elbisesine bürünen, sanki onun içinde saklanmış gibi olur. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de, Hira Dağı'nda sanki insanlardan gizlenip saklanmış gibi idi. Buna göre sanki, "Ey ismi-sanı anılmaz bir biçimde bürünüp, saklanan-gizlenen, şu ışın gereğini yerine getir. Sessizlik köşesinden çık. Halkı uyar ve onları hakkı tanımaya davet işiyle meşgul ol. 3) Allahü teâlâ, onu alemlere bir rahmet (vesilesi) olsun diye yaratmıştır. Buna göre ona sanki, "Ey şerefli ilim, güzel ahlâk ve mükemmel rahmet elbiselerine bürünen, kalk ve Rabbinin azabı hususunda insanları uyar" denilmektedir. İkrime'nin bu kelimeyi yine aynı kökten olmak üzere ism-i mef'ûl sigasında, "müddesser" (büründürülmüş, sarılmış) şeklinde okuduğu rivayet edilmiştir. Buna göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sanki, "Bu iş sana verildi ve sen bununla kuşatıldın" denilmek istenmiştir. Bunun bir benzeri de, Müzzemmil Sûresi'nde geçmiştir. |
﴾ 1 ﴿