16

"Kur'ân'ı çabucak ezberlemek tasasına düşüp dilini kıpırdatıp durman gerekmez".

Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Rafizî'lerin eskilerinden bir grup kimse, Kur'ân'ın tağyir ve tebdil edilip, ona bir takım ilaveler yapıldığını, eksiltmelerde bulunulduğunu iddia etmiş ve bu görüşlerine delil olarak da, bu ayet ile önceki ayet arasında hiçbir münasebetin olmamasını zikretmişlerdir. Onların düşüncesine göre, şayet bu tertip Allah katından olsaydı, durum böyle olmazdı.

Önceki Ayetle Münasebet

Bilesin ki, buradaki münasebet muhtelif vecihlerde olabilir:

1) Burada nehyedilen aceleciliğin, ancak, bu ayetlerin nüzulü sırasında kendisine arız olmuş olması, bu sebeple de pek yerinde olarak, acele etmeden tam bu sırada menedilmiş, böylece de ona "Kur'ân'ı çarçabuk ezberlemek tasasına düşüp dilini kıpırdatıp durman gerekmez" denilmiş olması muhtemeldir. Bu tıpkı, şuna benzer: Hoca öğrencisine ders anlatırken, talebesi sağa sola döner. Bunun üzerine de hoca ona, tam bu dersin arasında, "Sağa sola dönme!" der, sonra da yeniden dersine döner. İşte anlatılan bu ders, onun ortasında söylenen bu söz ile beraber nakledilse, sebebini bilmeyen kimse, "Bu sözün bu dersin ortasında vaki olmuş olması uygunsuzdur.." der. Ama, hadiseyi bilen kimse, bu ifadenin, tertibinin yerinde ve uygun olduğunu bilir.

2) Allahü teâlâ kafirler hakkında, onların dünya saadetini sevdiklerini nakletmiştir. Ki bu da, "Fakat insan, önündeki (o kıyameti) yalanlamak ister" (Kıyame. 5) ayetidir. Daha sonra da Cenâb-ı Hak, dini konular da dahil, acele etmenin mutlak anlamda kınanmış bir şey olduğunu belirtir ve "Onu acele (kavrayıp ezber) etmen için, dilini onunla depretme..." buyurur.. Bundan sonraki ayette de, "Yok yok, siz çarçabuk geçen (bu dünyayı) seversiniz..."(Kıyame, 20) der...

3) Cenâb-ı Hak, "Daha doğrusu insan (bizzat) kendisine karşı bir şahittir. Velev ki o, (bütün) mazeretlerini (meydana) atmış olsun "(Kıyame, 14-15) buyurmuştur. İşte burada Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cebrail (aleyhisselâm) ile birlikte okurlarken, acele etmek istemişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), unuturum endişesiyle bu şekilde hareket ediyordu. Böylece, kendisine, "Sen böyle bir mazeretle yola çıktın. Ne var ki sen, ezberleme ve hatırda tutmanın, ancak, Allah'ın tevfik ve inayeti, yardımı ile olacağını biliyorsun. O halde şimdi, bu aceleciliği bırak da, Allah'ın hidayet ve tevfikine güven.." denilmek istenmiştir ki, Cenâb-ı Hakk'ın, "Onu toplamak, onu okutmak şüphesiz Bize aittir..." (Kıyame, 17) ifadesinden kastedilen budur.

4) Cenâb-ı Hak adeta, "Ey Muhammed, bu acele ediş gayen, onu, zihninde yerleştirmen ve ümmetine ulaştırmanda. Ne var ki, senin acele etmene gerek yok; çünkü insan, kendi aleyhine şahittir. Ve onlar, için için, kalbleriyle, içinde bulundukları küfür, putlara tapma, öldükten sonra dirilmeyi inkar gibi şeylerin münker ve batıl şeyler olduğunu biliyorlar. Bu durumda, artık böylesi bir acele etmenin faydası yok demektir. İşte bu sebeple, pek yerinde olarak, Cenâb-ı Hak, "dilini onunla depretme" buyurmuştur.

5) Allahü teâlâ, o kafirin, "kaçış nereye!" dediğini nakletmiştir. Daha sonra da Cenâb-ı Hak, "Hayır, hiçbir sığınak yok. Ogün herkesin (varıp) duracağı yer ancak Rabb'min huzurudur" (Kıyame, 11-12) buyurmuştur. O halde o kafir, adeta, "Allah'tan başkasına kaçıyormuş da, bunun üzerine Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, "Sen, Kur'ân'ı ezberleme uğruna, tekrar etmekten meded umuyorsun. Ama, bu, senin Allah'dan başka bir şeyden yardım umman anlamına gelir. Binâenaleyh bu yolu bırak, bu hususta sadece Allah'dan meded um!.." denilmiştir. Böylece de, adeta, "Muhakkak o kafir de, Allah'ı bırakıp da başkasına kaçıyordu. Ama sen, bunun zıddını yap.. Dolayısıyla, senin, Allah'tan başkasından kaçıp Allah'a sığınman ve maksadına ulaşabilmen için, bütün işlerinde, Allah'tan yardım umman gerekir" denilmek istenmiştir. Çünkü Cenâb-ı Hak, "Onu toplamak, onu okutmak şüphesiz Bize ait..." (Kıyame. 17) buyurmuştur. Cenâb-ı Hak bir başka sûresinde de, "Sana onun vahyi tamamlanmazdan evvel Kur'ân'ı (okumada) acele etme, "Rabbim, benim ilmimi artır" de" (Taha, 114) buyurmuştur ki, bu da, "Kur'ân ayetlerini ezberleme hususunda, tekrar etmekten değil, Allah'tan yardım um!" demektir.

6) Kaffâl'ın yaptığı açıklama da şöyledir: "Cenâb-ı Hakk'ın, "Dilini onunla depretme" hitabı, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yapılmış bir hitap değildir. Tam aksine bu, "O gün insana, önden yolladığı şeylerle geri bıraktığı haber verilecek.., "(Kıyame, 12) ifadesindeki "insan"a yöneltilmiş bir hitabtır. Dolayısıyla bu, o insana, fiillerinin kötü olduğunu haber verdiğinde söylenmiş bir sözdür. Zira, ona (amel defteri), kitabı gösterilerek, kendisine, "Oku kitabını... Hesap sorucu olarak, bu gün, nefsin sana yeter" (isra. 14) denilecek, o da okumaya başladığında, dili, korkunun dehşetinden ve hızlı okumasından dolayı kekeleyecek de, bunun üzerine ona, "Onunla acele etmek için, dilini depretme, kımıldatma!.. Çünkü, ya va'din, yahut da hikmeti muktezasınca, senin amellerini, senin aleyhine olarak bir araya getirmek ve onları sana okumak Bize ait bir iştir. Öyleyse, Biz onları sana okuduğumuzda, bütün bu işleri senin yaptığını kabul etmek suretiyle, o okunana uy... Sonra biz, onun durumunu ve cezasının derecelerini açıklarız..." denilecek. Yaptığımız bu tefsire göre, netice-i kelam şudur: Bu ifade ile, o kafire, bütün amellerinin tafsilatlı bir biçimde okunacağı kastedilmiştir. Ki bunda, o kimse için, dünyada alabildiğine bir tehdit, ahirette de alabildiğine bir dehşet salma amacı yatmaktadır. Kaffâl sözüne devamla şöyle der: "Bu, hernekadar hakkında eser (hadis) bulunmayan bir izah ise de, aklen kendisine karşı çıkılamayacak derecede güzeldir.

Nebilerin İsmeti

Peygamberlerin de günah işleyebileceğini ileri sürenler, bu ayeti delil getirerek şöyle demişlerdir: Bu acele etme işi, eğer Allahü teâlâ'nın izniyle ise, daha niçin bunu ona yasaklıyor. Yok Allah'ın müsadesiyle değil ise, bu peygamberden günah sadır olduğunu gösterir.

Buna şöyle cevap verilir: Belki de bu acele etme işine, yasak gelinceye değin müsaade edilmiştir. Birşeye, bir müddet için izin verilip sonra bir başka vakitte yasaklanması akıldan uzak görülecek birşey değildir. İşte bu sebepten ötürü, neshin olabileceğini söylüyoruz.

Üçüncü Mesele

Said b. Cübeyr, İbn Abbas (radıyallahü anh)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, indirilen ayetleri ezberleme işi zor geliyordu. Dolayısıyla kendisine vahiy geldiğinde, "Ezberleyemem" endişesiyle, daha Cebrail (aleyhisselâm) vahyi (okumayı) bitirmeden, o, dilini ve dudaklarını harekete geçiriyordu. Bundan dolayı Hak teâlâ yani, "Vahiy, indirilen ayet ve Kur'ân için, dilini harekete geçirme" ayetini indirdi." Böyle bir takdir yapmak (mana vermek), hernekadar daha önce bahsi geçmemiş olsa da, hâlî karineden (halden) dolayı caizdir. Bu tıpkı, "Biz onu kadir gecesinde indirdik" (Kadr, 1) ayetindeki "onu" zamirini, daha önce (sûrede) bahsi geçmediği halde, "Kur'ân'a" raci kılmak gibidir. Bu ayetin bir benzeri de, "Sana vahyi tamamlanmazdan önce Kur'ân'ı okumada acele etme"(Taha, 114) ayetidir.

Ayetteki, ifadesi, "Onu almada acele etmek için..." manasınadır.

Vahyi Korumak, Allah'ın Teminatıdır

16 ﴿