37"insan, kendisinin başı boş bırakılacağım mı sanıyor. O; dökülen meniden bir damla su değil miydi?". Yani, "İnsan, kendisini, dünyada emredilmeyen, yasak konulmayan, mükellef tutulmayan; ahirette de yaptıklarının hesabını vermeyen, manasız, başıboş bir varlık mı sanıyor?" demektir. Çünkü, Arapça'da başıboş, manasız, terkedilmiş anlamlarına gelir. Nitekim Arapça'da, "devemi başıboş bıraktım, saldım, terkettim" anlamında denilir. Bil ki Allahü teâlâ, bu sûrenin başlarında, "Yoksa insan, o kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanar..." (Kıyame. 3) buyurunca, sûrenin sonunda da bu ifadeye, tekrar yer vermiş, Öldükten sonra dirilme ile kıyametin varlığının doğruluğu hususunda şu iki delili getirmiştir. Birinci Delil: Cenâb-ı Hakk'ın, "İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor?" ayeti olup, bunun bir benzeri de, Cenâb-ı Hakk'ın "Çünkü o kıyamet saati şüphesiz gelecektir. Ben onu, hemen açıklayacağım geliyor, ki herkes neye çalışıyorsa kendisine onunla mukabele edilmiş olsun" (Taha. 15) ifadesi ile, "Yoksa Biz, iman edip de güzel güzel amel edenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız... "(Sad,28) ifadesi olup, izahı şöyle yapılabilir: Mükellef tutmadan, kendisine itaati emretmeden, kötü şeylere karşı yasaklar koymaktan, yapabilme gücü, vasıtası ve akıl verme işi Cenâb-ı Hakk'ın kötü fiillere razı olmasını gerektirir ki, bu da, O'nun hikmetine uygun düşmez. Binâenaleyh, bu demektir ki mutlaka mükellef tutması gerekir. Yükümlü kılma ise, kerim ve rahîm olan zata, ancak bir mükafaat yurdunun, öldükten sonra dirilmenin ve kıyametin olması ile uygun ve makul olur. Haşrin olabileceğine dair İkinci delil, ilk yaratma ile, yeniden yaratma hususunda yapılan istidlal olup, bu da Cenab-ı Hakk'ın "O, dökülen meniden bir damla su değil miydi?" (Kıyame. 36) ayetidir. Bu ayetle ilgili olarak iki mesele vardır: Nutfe, "az su" demek olup, çoğulu "nitâf" ve nutef şeklinde gelir. Buna göre Cenâb-ı Hak, "O, babanın sulbünde, anasının sinesinde, azıcık bir su değil miydi?" demiştir. Ayetteki tabirinin manası ise, "anasının rahmine dökülen., bir sudan" şeklinde olup, biz bu hususta ilgili açıklamayı, Necm, 46 ve Vakıa, 58 ayetlerinin tefsirinde yapmıştık.. Buna göre şayet, "Ayette, meni kelimesinden sonra bir de "akıtılan, dökülen.." fiilinin getirilmesinin hikmeti nedir?" denilirse, biz deriz ki, böyle denilmesindeki hikmet, o kimsenin halinin önemsizliğine bir işarettir. Buna göre, adeta, "O, necasetin çıkış mahalli demek olan bir kanaldan sudur eden bir meniden yaratılmıştır. Mal böyle olunca, bu gibi şeylerin, Allah'a taattan yüz çevirmesi, bu hususta büyüklenmesi uygun düşmez" denilmek istenmiştir. Ne var ki Allah, bu manaya böyle bir rumuzla îma etmiştir ki, bu tıpkı, def-i hacette bulunmaları kastedilerek, Hazret-i İsa (aleyhisselâm) ve Hazret-i Meryem hakkında, "Onlar yemek yiyorlardı.." (Maide, 75) denilmesi gibidir. Bu sûrede hem yâ ile hem de tâ ile okunmuştur. Binâenaleyh, ile okunması halinde fiilin tahtındaki zamir, ye raci o takdiri, "o, meniden akıtılan bir nutfe değil miydi?" şeklinde olur. Nutfeden Alakaya |
﴾ 37 ﴿