İNSAN SÛRESİ

Bu sûre, 31 ayet olup, Mekkî'dir.

Hiçten Yaratılan İnsan

1

"İnsanın üzerine, uzun devirden öyle bir zaman geçti ki, (o vakit), o anılmaya değer bir şey bile değildi?"

Hel Soru Edatının Kad Manası

Alimler, hem buradaki, ayetin başındaki (Gaşiye, 1) ayetinin başındaki edatlarının manasına geldiği hususunda ittifak etmişlerdir. Nitekim sen, "Falancanın yaptığını gördün mü?" dersin ve bunu, "Sen onu, onun'gördüğünü kesinkes bildiği halde söylersin.." Ve yine sen, "Sana va'z u nasihatta bulundum mu? Sana bağışta bulundum mu? dersin. Bu ifadelerle senin maksadın, senin ona muhakkak (......) bağışta bulunup öğüt verdiğini anlatmandır.

Bu tabir bazan da, "istifham-ı inkarî" anlamına gelir. Nitekim sen, hiç kimse kadir otamaz anlamında, "Böylesini kim yapabilir? dersin. Ama bunun istifham manasına geldiği açıktır, 'in burada istifham manasına gefmeyişinin delili şu iki şeydir:

1) Rivayet olunduğuna göre, Ebû Bekir bu ayeti dinleyince, "Keşke o iş, o zaman bitmiş olsaydı da, biz de imtihana çekilmeseydik..." demiştir. Şimdi şayet bu ifadenin başındaki istifham manasına gelseydi, Ebû Bekir demezdi. Çünkü istifhama, ya ya da denilerek cevap verilir. Binâenaleyh bu cümle, istifham cümlesi değil de haber cümlesi olunca, böyle bir cevabın getirilmesi güzel ve yerinde olmuştur.

2) Allah'ın böyle bir soru sorması muhaldir. Binâenaleyh bu cümlenin, "haber cümlesi" manasına alınması gerekir.

Birinci Mesele

Alimler, buradaki insanın kim olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir.

1) Bu cümleden olarak bir gurub müfessir, bununla Hazret-i Adem (aleyhisselâm)'in kastedildiğini söylemiştir. Bu fikri benimseyenler şöyle demişlerdir: "Allahü teâlâ bu ayette önce Hazret-i Adem (aleyhisselâm)'in yaratılışından bahsetmiş daha sonra da çocuklarının yaratılışını, "Muhakkak ki Biz insanı birbiriyle karışık bir damla sudan yarattık" (İnsan, 2) buyurarak anlatmıştır.

2) Ayette bahsedilen "insan" ile, Hazret-i Adem (aleyhisselâm) kastedilmiştir. Delili ise, "Muhakkak ki Biz insanı birbiriyle karışık bir damla sudan yarattık" (İnsan, 2) ayetidir. O halde bu demektir ki her iki yerde geçen "insan" sözüyle aynı şahıs kastedilmiştir. Takdirin böyle olması halinde, ayetin manası "nazmı" daha güzel olmuş olur.

İkinci Mesele

Ayetteki, (bir devir) ifadesi hususunda şu iki izah yapılabilir:

a) Bu, uzun bir süre demek olup, aslında sınırsız bir zaman dilimidir.

b) Bu zaman, "kırk yıl" ile sınırlanmıştır. Binâenaleyh bu "ayette geçen "insan" sözü ile Adem (aleyhisselâm) kastedilmşitir" diyenler, buradaki mananın, "o, kendisine ruh üfleninceye değin, kırk yıl çamur olarak bekledi" şeklinde olduğunu söylemişlerdir. İbn Abbas (radıyallahü anh), Hazret-i Adem (aleyhisselâm)'in kırk yıl çamur, kırk yıl hame-i mesnûn (kokuşmuş çamur), kırk yıl "sal sal" (pişmiş çamur) halinde kaldığını, böylece de yaratılışının yüzyirmi senede tamamlandığını söylemiştir. O halde bu demektir ki insan (Adem (aleyhisselâm), bu müddet içinde o, "anılmaya değer birşey" değildi.

Hasan el-Basrî de şöyle der: "Yer ile gökleri yarattığı müddet olan altı günde Allahü teâlâ, bütün herşeyi, yani karada ve denizde görülen görülmeyen bütün herşeyi yaratmış ve Adem (aleyhisselâm)'in yaratılmasını sona bırakmıştır. İşte ayetteki, "(o vakit) o, anılmaya değer bir şey değildi" ifadesiyle kastedilen budur. Buna göre eğer, "Tîn" (çamur-kil), "salsâl" (pişmiş çamur), "hame'in-mesnûn" (kokuşmuş çamur) hallerinde, kendine ruh üflenmezden önce Hazret-i Adem (aleyhisselâm), henüz "insan" değildi. Halbuki ayet, o henüz anılmaya değer bir şey değilken, Hazret-i Âdem (aleyhisselâm)'in insan sayılması hali üzerinde uzun bir süre geçtiğini ifade ediyor" denilirse, biz deriz ki: "Tîn (çamura) ve salsâl'a insan şekli verilip ve ileride buna ruh üflenecek böylece de insan olacak diye, hakkında bir hüküm (takdir) bulununca, bu önceki dönemleri de "insan" diye adlandırmak yerinde olur. Zaten ayetteki İnsan sözü ile, "nefs-i natıka" (konuşup düşünen insafın kastedildiğini, bunun ise bedenler yok iken var olduğunu söyleyenlere göre, böyle bir problem söz konusu değildir. Bil ki ayetin bu dikkat çekişinin maksadı, insanın muhdes (mahluk-sonradan olma) bir varlık olduğunu belirtmektir. İnsan böyle olduğuna göre, mutlaka onun kadir bir muhdisi (var edicisi) vardır.

Üçüncü Mesele

Ayetteki, "(O vakit) o, anılmaya değer bir şey bile değildi" ifadesi, "el-insan" dan "hal"dir. Buna göre, sanki "O insan üzerinde, anılmaya değer bir şey olmadığı halde, bu kadar süre geçmiştir" denilmek istenmiştir. Yahut da, bu ifade,: (......) kelimesinin sıfatı olarak merfudur. Buna göre ifadenin takdiri, "Şüphesiz o insan üzerinde, kendisinde henüz birşey olmadığı bir süre geçmiştir" şeklindedir.

Nutfeden Yaratılan İnsan

1 ﴿