3"Ölçekte ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar, insanlardan ölçekle aldıkları zaman, tastamam alırlar; onlara ölçekle yahut tartıyla verdikleri zaman ise, eksik verirler". Bu Sûrenin Bir Önceki Sure İle Münasebeti Bil ki bu sûrenin başının önceki sûrenin sonuyla ilgi ve münasebeti açıktır. Çünkü Allahü teâlâ, onun sonunda kıyamet gününün özelliklerinden birinin de, o gün hiçbir kimsenin, hiçbir kimse için Nçbirşaye sahip olmayıp, o gün herşeyin Allah'a ait olduğunu belirtmiştir. Bu ise, günahkarlar ve asiler için büyük bir tehdidi ifade eder. İşte bundan ötürü Hak teâlâ, bunun peşinden, "Ölçekte ve tartıda hile yapanların vay haline!" buyurmuştur ki maksadı, "tatfif'den menetmektir. Tatfîf ise, ölçü ve tartıda gizlice, çaktırmadan, azıcık eksik vermek demektir. Bu böyledir, çünkü çok eksiltse gözükür ve engellenir, azına da, farkedilirse mani olunur. Böylece, "tatfîf "in ölçme ve tartmada, gizli bir şekilde az bir şey noksanlaştırma manasına olduğunu anlıyoruz. Burada şöyle birkaç mesele var: Birinci Mesele Veyl (yazıklar olsun) kelimesi, bir bela esnasında söylenir. Nitekim Arapça'da, ( yazıklar olsun sana) denilir. Mutaffif Ne Demektir? "Mutaffifîn" kelimesinin iştikakı (türemesi) konusunda şu iki görüş ileri sürülmüştür: a) Bir şeyin "taff "ı, o şeyin kenarı-tarafı demektir. Nitekim Arapça'da, içinde bulunan şey, o şeyin kenarına kadar çıktığı, ama dopdolu olmadığı zaman "Vadi veya kap, neredeyse doldu" denilir. Yine, dolmaya yaklaşıp, henüz dolmadığı zaman denilir. İşte bundan ötürü, kötü ölçüp, ölçüyü tastamam yapmayana, "kenarına vardırdı, ama tam doldurmadt" manasında, "mutaffif" denilmiştir. b) Zeccâc'ın görüşüne göre, ölçü ve tartıda çok fazla olmayan birşey çaldığı için, ölçme ve tartmayı noksan yapana "mutaffif" denilmiştir. Burada şöyle birkaç soru sorulabilir: Birinci Soru: Tıpkı "lttizâ"nın, "tartarak alma" anlamına gelmesi gibi, "iktiyal" da keyl ile, yani ölçerek alma manasınadır, ama dilde normal olarak ciâti denilir, diye kullanılmaz. Şu halde bunun izahı nasıldır? Buna şu iki bakımdan cevap verilir: . a) Onların insanlardan ölçüp almaları, karşı tarafa zarar vermenin ve karşı tarafın hakkını vebalini yüklenme bulunan bir ölçme şeklinde olunca, burada yerine, bu manaya delalet eden edatı kullanılmıştır. b) Ferrâ şöyle der: "Burada kastedilen manasıdır. Burada ve birbirinin yerine geçen manalardadırlar. Çünkü bu şekilde ölçme, o kimse aleyhinde olan bir haktır. Zira birisi, dediği zaman, sanki, "Senin aleyhine olarak aldım" demiş olur; dediği zaman ise, tıpkı bir kimsenin, "Senden tastamam aldım" demesi gibi olur." İkinci Soru: Normalde, Arapça'da ve diye, harf-i cer ile kullanılır; ama ve denilmez. Öyleyse, ayette, bu şekilde (harf-i cersiz) gelişi nasıl izah edebiliriz? Buna şu birkaç şekilde cevap verilir: a) Ayetteki ifâdeleri ile, manaları kastedilmiştir. Dolayısıyla harf-i cer hazfedilmiş, böylece fiile "îsâl"da bulunulmuştur (yani "hazf ve îsâl yapılmlıştır). Kisâî ve Ferrâ, "bu ifade şekli, Hicazlılarla, onlara yakın olanların kullanım şeklidir. Çünkü onlar, ve "Benim için şunu tart, ölç" derler. Yine bunlar, ve "Seni engelledim" "Senin için kazandım" derler. Binâenaleyh ayetteki, (......) kelimelerindeki zamirleri, nasb (mef'ûl) mahallindedir. b) Bu, muzafın hazfedilip, muzafun ileyhin onun yerine ikame edilmesine göredir, Buna göre kelamın takdiri, şeklindedir. c) İsâ b. Ömer ile Hamza'nın, bu iki (......) zamirini, fiillerdeki fail zamirinden te'kid sayarak, vâv'ların üzerinde, bu tekid manasını ortaya koymak için vakf ettikleri rivayet edilmiştir. Ferrâ ve Zeccâc ise, bunun caiz olmayacağını, zira manasında olmuş olsaydı, o zaman mushafta, (......)'den önce yazılmış bir elif olacağını söylemişlerdir. Keşşaf sahibi bu delile itiraz ederek, "Mushafın hattında pek çok yerde, hat ilminde ıstılah olan, örf haline gelmiş hususlara riayet edilmemiştir" demiştir.. Ona şöyle cevap verilir: "Bu elifin yazılması, eğer sebebe zamanında alışılmış bir üslub olmasaydı, diğer asırlarda yazılması gerekirdi. Çünkü bir sonrakilerin bu hususta, yani yazıda ileri gittiklerini bilmekteyiz. Binâenaleyh bu elifin yazılmasının, ta sahabe zamanında bile mutad olduğu sabit olur. Dolayısıyla mushafta yazılması gerekli olmuştur." Üçüncü Soru: Peki, Cenâb-ı Hakk'ın ayette, "Ölçtüklerinde eksik yapanlara veyl olsun" buyurup, ayrıca (......) buyurmadığı halde, peşinden (......) buyurmasını nasıl izah ederiz? Cevap: Alış-veriş ölçü ve tartıyla olur. Dolayısıyla bunlardan biri, diğerine delalet eder. Dördüncü Soru: Mutâd olan kullanım, (......) şeklidir, yani, bu fiilin sülasisidir. Öyle ise ayette, bunun rubaisinin, yani (......) şeklinin kullanılmasının sebebi nedir? Cevap: Zeccâc, Arapça'da "Noksanlaştırdım, noksan ettim, eksik verdim" manasında, hem hem fiillerinin aynı şekilde-eşit olarak kullanıldıklarını söylemiştir. Müerric'den de, (......)'nin Kureyş lehçesine göre, bu manaya kullanıldığı rivayet edilmiştir. İkrime'nin rivayetine göre, İbn Abbas (radıyallahü anh) şöyle demiştir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine'ye geldiğinde, Medineliler, ölçü-tartıda en fazla noksan verenler olduğunu gördü. Bunun üzerine Hak teâlâ bu ayeti indirdi. Onlar, artık bundan sonra, dosdoğru ölçüp tartmaya başladılar." Yine Medinelilerin noksan ölçüp tartan tüccarlar olduğu, alış-verişlerinin, münabeze, mülamese, muhatare şeklinde olduğu için bu ayetin nazil olduğunu; derken Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in çıkıp bunu onlara okuduğunu ve "Beş şeye mukabil, beş şey vardır" dediğini, bunun üzerine, "Beş şeye mukabil beş şey ne demektir?" denilince de "Bir toplum, ahdini bozarsa, Allah onlara düşmanlarını musallat eder; Allah'ın indirdiği şeylerden başkasıyla hükmederse, o kavimde fakirlik yayılır; fuhuş yaygınlaştığı zaman, ölüm yaygınlaşır; ölçü ve tartıda noksanlaştırdıklarında, bitkiler bitmez ve onlar kıtlıkla başbaşa bırakılırlar, zekatlarını vermezlerse, yağmurları kesilir" Benzer Hadis, Kenzü'l-Ummal, 16/43943. buyurmuştur. Dördüncü Mesele Bu zemm (kınama) hem fazla almaları, hem de noksan vermelerinden dolayı yapılmıştır. Alimler bu hususta değişik izahlar yapmışlardır. Kimileri, 'Bu ayet, bir vaîd (ilahî tehdid) ihtiva etmektedir. Binâenaleyh eksik ölçüp-tartma fazla olduğunda, hırsızlık nisabı miktarında, yani çalınan miktar el kesme cezasını gerektirecek kadar olduğunda, bu vald onu içine alır" derken, diğer bazıları da, "Hayır. Bu, az-cok her türlü eksik ölçüp tartmayı içine alır. Fakat bu vaîd, tevbe etmeme şartına bağlıdır. Tevbeden daha büyük taat da yoktur" demişlerdir ki, daha doğru olan görüş budur. Ashabu'l-Vaîd yani Mu'tezile, bu ayetin genel ifadesini delil getirerek şöyle demişlerdir: "Bu ayet, kafirler hakkında değil, ehl-i kıble hakkındadır. Delili ise şu iki şeydir: a) Eğer, bununla kastedilen, kafirler olsaydı, bu veyl'e, eksik ölçüp-tartmasının buna bir tesiri kalmazdı. Fakat ayet, bu veyli gerektiren şeyin, eksik ölçüp-tartma olduğuna delalet etmektedir. b) Allahü teâlâ, bu ayetle kendisine hitab edilen kimselere, "Sahiden onlar diriltileceklerini sanmıyorlar mı?" (Mutaffifîn, 4) buyurmuştur ve adeta eksik ölçüp-tartanları kıyamet gününün azabıyla tehdid etmiştir. Bu şekilde tehdid ise, ancak mü'min kimseye yapılır. Böylece, işte bu iki şey sebebiyle ayetin ifade ettiği vaîdin, ehl-i kıble (bütün mü'minler) için olduğu sabit olmuş olur." Bunların cevabı daha önce defalarca geçti. Ayetteki va'îdin, bu işi yapanı da, buna niyetleneni de içine alacağı hususu, bu meselenin eklerindendir. Çünkü bunu yapmaya niyetlenmek de büyük günahlardandır. Bil ki ölçüp-tartma işi önemli bir şeydir. Çünkü insanların hepsi, alış-veriş yapma ihtiyacını duyarlar. Bu ise, ölcüp-tartmaya varıp dayanır. Bundan ötürü Cenâb-ı Hak, bunun önemli bir iş olduğunu belirtmek için, "Göğü o kaldırdı ve ölçüyü koydu ölçüde haddi aşmayasıniz (haksızlık yapmayasınız), ölçüyü adaletle yerine getiresiniz ve ölçüde noksanlık yapmayasınız diye..." (Rahman, 8-9) ve "Andolsun ki Biz peygamberlerimizi açıklamalar (ve mucizelerle) gönderdik ve onlarla birlikte, insanlar adaleti yerine getirsinler diye kitab ve mizanı indirdik" (Hadid, 25) buyurmuştur. Katâde'den, "Ey insanoğlu, senin için tastamam verilmesini, ölçülüp-tartılmasını istiyorsan, ölçüp-tartarak verirken de aynı şekilde tastamam ver. Kendine karşı nasıl adil olunmasını istiyorsan, aynı şekilde sen de adil ol" dediği rivayet edilmiştir. Fudayl de, "eksik tartma ve ölçme, kıyamet günü yüz karasıdır" derken, bir bedevi Arap, Abdülmelik b. Mervan'a, "Allahü teâlâ'nın mutaffifler hakkında ne dediğini duydun!" demiş ve bu sözüyle "ufacık bir şey kaçırması yüzünden böylesine bir tehdid, eksik tartanlara yöneltildiğine göre, hiç ölçüp-tartmadan pek çok şeyi gasbedip, müslümanların malını alırken, kendin için ne düşünüyorsun" demek istemiştir. |
﴾ 3 ﴿