19

"Siz hiç şüphesiz o halden bu hale bineceksiniz..."

buyurmuştur.

Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır:

“Leterkebunne” Kelimesinin Kıraat Farkları

Cenâb-ı Hakk'ın, "Ey insan..." (İnşikak, 84/6) ifadesinde "insan"a bir hitap olmak üzere, bu ifade “Leterkebenne” "bineceksin" şeklinde de okunmuştur. Yine, insan cinsine hitap edilerek, damme ile, “Leterkebunne” "bineceksiniz" şeklinde de okunmuştur. Çünkü, Cehâb-ı Hakk'ın Inşikâk: 84/6. ayetteki "insan" sözü, cins ifade etmektedir. Kişinin nefsi muhatap alınarak, kesre ile “Leterkebinne” "ey nefs, gireceksin..." şeklinde okuduğu gibi, "insan" kabul edilerek, gaib sigasıyla, yâ ile, “Letirkebne” şeklinde de okunmuştur.

Tabak ve Tabaka Kelimeleri Hakkında

et-tabak, başka şeye uyan, mutabık olan demektir. Nitekim Arapça'da, "Bu ona uymuyor" anlamında “Mâ haza yetbeku kezâ” Yine, "örtüye", "tabak" denilmesi de, bunun gibidir. "Yer kürenin tabakaları" ifadeleri ise, "birbirine uyan, mutabık olan katlar, tabakalar" anlamındadır. Yine, başkasına uyan ve mutabık olan duruma, "et-tabak" ifadesi kullanılır ki, Cenâb-ı Hakk'ın, “Tabakan an tabak” ifâdesi böyle olup, bu, "şiddet ve dehşette herbiri diğerine uygun olan hal üstüne hale gireceksiniz..." denilmesi de böyledir. Bu kelimelerin “Tabakaten” kelimesinin çoğulu olması da mümkündür.

"Tabaka" ise, derece manasına gelip, bu da Arapların, "O, üstün dereceler üstündedir..." demelerine varıp dayanır. Buna göre ayetin manası, "Ey insan, sizler, şiddet bakımından birbirinden daha büyük olan, üstüste gelen muhtelif hallere uğrayacak, bineceksiniz... Ki bu haller de, kişinin ölümü ile, ondan sonra gelecek olan kıyamet dehşetleridir" şeklindedir.

Biz şimdi, müfessirlerin bu konudaki görüşlerini ele alıyor ve şöyle diyoruz: Bu fiilin, bâ'nın ref'i ile okunması halinde bu, topluma hitap olup, bu hususta da şu muhtemel izahlar yapılabilir:

1) Mana, "Ey insan, (insanlar), sen (siz), bir halden sonra başka bir hale; bir durumdan sonra başka bir duruma; bir mertebeden sonra başka bir mertebeye gireceksiniz, bineceksiniz. Ta ki bu durum, cennet ya da cehennem gibi, insanın lehine ya da aleyhine olarak verilen bir hükmün karar kılmasına değin böyle sürecektir. Bu durumda, ya mükafaat yahut da ceza yurdunda devamlı ve sürekli kalış meydana gelir" demektir. Bu toplamın içine, insanın, nutfe halinden itibaren normal bir şahıs haline gelip, sonra ölüp, derken, "Berzah" alemine intikal edip, sonra hasredilip, derken de, ya cennete, ya da cehenneme nakledilmesine kadar geçen haller dahildir.

2) Ayetin manası şöyledir: "İnsanlar, kıyamet gününde, çeşitli hallerle, çeşitli sıkıntılarla karşılaşırlar. İşte bu sebeple, onlar sanki öldükten sonra dirilmeyi inkar etmişler de, bunun üzerine Allahü teâlâ, öldükten sonra dirilmenin olacağı, insanların, hesap verip de, derken herbirinin kendisi için hazırlanan cennete veya cehenneme geçişlerine değin, çeşitli sıkıntılarla, çeşitli güçlüklerle karşılaşacaklarına yemin etmiştir. Ki bu tıpkı, Cenâb-ı Hakk'ın, "Hayır, Rabbime andolsun ki, siz mutlaka diriltileceksiniz. Sonra da yaptığınız şeyler mutlaka size haber verilecektir" (Teğabün, 64/7) "İş kızıştığı gün..." (Müzzemmil, 73/17) ayetleri gibidir.

3) Ayetin manası şöyledir: İnsanların kıyamet günündeki halleri, dünyadakinin aksine olur. Binâenaleyh, dünyada iken kendisine kıymet verilmeyen kimseler ahirette üstün olur; kıymet verilenler ise alçalır. Dünyada iken (kâfir olduğu halde) nimetler içinde olan kimse, bedbaht; dünyada, mü'min olduğu halde bedbaht, fakir olan kimse de, ahirette nimetler içinde yüzer. Ve bu, bu yönüyle Cenâb-ı Hakk'ın, tıpkı, "O gün, (kimilerini) alçaltır, (kimilerini de) yükseltir... " (Vâkıa, 56/3) ayeti gibi olmuş olur. Bu tefsir ve tevil, bu ayetten önceki ifadeye uygun düşer. Çünkü Allahü teâlâ, amel defteri arkasından verilenlerin durumunu, bu kimsenin dünyada iken kendi ehli içinde iken mesrur ve şımarık olduğunu; artık asla diriltilmeyeceğini sandığını belirtince, bu kimsenin, öldükten sonra diriltileceğini haber vermiş, sonra da, insanların ahirette, dünyadakinin aksine, çeşitli hallere sokulacaklarına yemin etmiştir.

4) Ayeti kerimenin manası, "sizler, sizden önce geçmiş olan ümmetlerin nübüvvveti ve kıyameti yalanlamaları sebebiyle bunlara verilen cezalara duçar olacaksınız..." şeklindedir.

Bu fiilin, bâ'nın fethası ile “Leterkebenne” şeklinde okunması halinde, bu hususta şu iki görüş ileri sürülebilir:

Birinci Görüş: Bu görüşe göre, ayetteki bu ifade, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yapılmış olan bir hitaptır. Böyle olması halinde, alimler şu iki izahı yapmışlardır:

1) Bu, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, kendisinin, öldükten sonra dirilmeyi inkar eden o müşriklere galip geleceğini ve üstün olacağı müjdesini vermektir. Buna göre Cenâb-ı Hak adeta şöyle demiştir: "Ey Muhammed, yemin ederim ki sen, halden hale, sıkıntıdan sıkıntıya düşeceksin. Derken bu iş, senin için güzel olan bir netice ile sonuçlanacak. Binâenaleyh, onların yalanlamaları ve küfürlerindeki bocalayıp duruşları, seni mahzun etmesin.

Buna yakın olan bir başka izah da şudur: "Hazret-i Peygamber, korku ve şiddet halinden sonra, zafer ve üstünlük haline çıkarılmıştır." Bu üçüncü ihtimale göre, mana, "Allahü teâlâ, müşriklerin yerine, sana müslüman yardımcılar verecektir." Bu mana, Arapların, “Tabakâtu'n-nâs” "İnsanların mertebe ve dereceleri" şeklindeki sözlerinin mecazi olan anlamına göredir. Bu tefsir ve tevil, bu ifadeyi, bâ'nın dammesi ile okuyanlara göre uygun olur. Buna göre bu ifade, müslümanlara, kafirler sebebiyle karşılaştıkları o sıkıntılı hallerden sonra, durumlarının değişeceğini ve düşmanlarına üstün geleceklerini bildirmek için yapılmış bir hitap olup, bu yönüyle bu ifade, Cenâb-ı Hakk'ın tıpkı, "Sizler muhakkak ki, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız..." (Al-i İmran, 3/186) ayeti gibi olmuştur.

2) Bunun, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, göklerin melekutunu müşahede etmesi ve meleklerin de göklerde Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e tazimde bulunması için, O'nun, göklere yükseltileceğinin bir müjdesi olması da muhtemeldir. Buna göre mana, "Ey Muhammed, sen, göklerin tüm katlarına bindirileceksin, yani gezdirileceksin..." şeklinde olur. Zira, Allah, göklerin yedi tabaka olduğunu belirtmiştir. Allahü teâlâ bu hususu, İsrâ (Mi'râc) gecesinde gerçekleştirmiştir; bu mana, İbn Abbas (radıyallahü anh) ve İbn Mes'ud (radıyallahü anh)'dan mervidir.

3) "Ey Muhammed, sen, Allah'a yaklaşma hususunda, derece derece mertebe mertebe yükseltileceksin..." demektir.

İkinci Görüş: Bu görüş de, yine bâ harfinin fetha olmasına göredir. Bu ayet, gökler ve göklerin, bir halden başka bir hale gelişi hakkındadır. Buna göre mana, "Kıyamet gününde gökler, halden hale geçeceklerdir" demektir. Bu böyledir, zira gökler, Cenâb-ı Hakk'ın da, "Semâ yarıldığmda..." (Inşikâk, 84/1) buyurduğu gibi önce yarılır; derken, Cenâb-ı Hakk'ın, "Gök çatladığında..." (İnfitar, 82/1) buyurduğu gibi çatlar, daha sonra, "sahtiyan gibi bir gül..." (Rahman, 55/37) halini alır, daha sonra da, Kur'ân'ın pekçok ayetinde de bahsedildiği üzere, bir maden eriyiği gibi (Kehf, 18/29) olur. Buna göre Cenâb-ı Hak adeta, bu sûrenin başında, göklerin yarıldığını belirtmiş, sonunda da, bir takım hallerden başka bir takım hallere geçeceklerine yemin etmiştir. Bu izah da, İbn Mes'ûd'dan mervidir.

“An Tabak” İfadesi Hakkında

Ayetteki “An tabak” ifâdesi, “Ba'de tabakin” demek olup, bu tıpkı şairin "Hiç durmadan bir pınardan diğerine (ya da bir konaktan diğerine) gittim... Derken, Abdulvâhid'in kapısını tıklattım..." ifadesinde olduğu gibidir. Bunun izahı şudur: İnsan bir halden başka bir hale geçince, ikinci hale, birincisinden sonra geçmiş olur. Binâenaleyh bu demektir ki, hem “Ba'de” hem de “An” edatları "takib"i ifade için kullanılabilir. Bir de “An” lafzı, bu'd (uzaklık) ve mücaveze (geçişi) ifade eder. Dolayısıyla da bu yönüyle “An” edatı, “Ba'de” edatına benzer olmuş olur.

Hak teâlâ'nın

19 ﴿