11

"îman edip de güzel güzel amel edenlere gelince, altlarından ırmaklar akan cennetler de onlarındır. Büyük kurtuluş da, budur".

Tenasüb:

Bil ki, Cenâb-ı Hak günahkarlarla ilgili tehdit ve vaîdi zikredince, bunun peşinden mü'minlerin va'dini zikretmiştir ki, bu gayet açıktır.

İ'rab

Cenâb-ı Hak, “Zâlike'l-fevzu” ".. Kurtuluş da budur" buyurmuş, ama, çok ince bir nükteden dolayı “Tilke” buyurmamıştır. Bu nükte de şudur: “Zâlike” kelimesi Cenâb-ı Hakk'ın bu cennetlerin meydana gelmiş olduğunu haber verdiğine işaret etmektedir. “Tilke” ise, cennetlere işaret etmektedir. Allahü teâlâ'nın bundan haber vermesi ise, O'nun razı olduğuna; fevz-i kebîr (büyük kurtuluş), (büyük mailiyet)in de cennetin hasıl olması değil de, "Allah'ın rızası" olduğuna delalet eder.

Azimet ve Ruhsat

Ashâb-ı uhdûd kıssası ve bilhassa bu ayet-i kerime, büyük bir azab ile tehdit edilerek küfre zorlanan kimse hakkında en uygun olanın, bu korkuya direnmesi olduğuna; küfür kelimesini izhar etmeninse, bu hususta bir ruhsat ve cevaz gibi olacağına... delalet etmektedir.

Hasan el-Basrînin rivayet ettiğine göre, Müseylime, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabından iki adamı yakalar ve onlardan birisine, "Benim, Allah'ın Resulü olduğuma şehadet ediyor musun?" der. O da, "Evet" deyince, onu salıverir. Ötekine de aynı şeyi sorar; o, "Hayır, bilakis sen, yalancı ve kezzabın tekisin" diye cevap verince, onu öldürür. (Haberi duyduğunda) Hazret-i Peygamber, "Salıverilene gelince, o ruhsata tutundu; binâenaleyh, o muaheze edilmez. Öldürülene gelince, o da, faziletli olana sarıldı... Ona ne mutlu; müjdeler olsun!" buyurur.

Rabbin Çarpmasındaki Dehşet

11 ﴿