7"iman edip de güzel güzel amellerde bulunanlar (a gelince): Hiç şüphe yok ki, bunlar da yaratılaların en hayırlısıdir...". Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır: Bu ayette vaîdin, va'dden önce gelmesinin güzel oluşundaki sebebi izah etmek için, şu açıklamalar yapılabilir: 1) Vaîd, tıpkı bir ilaç; va'd ise, tıpkı bir gıda gibidir. Binâenaleyh, bedenin, yediği gıdalardan istifade edebilecek arı duru, temiz bir beden olabilmesi için, ilacın öne alınması gerekir. Çünkü, böyle olmayan bedeni gıdalandırdıkça, onun kötülüğünü artırmış olursun. Hipokrat, "Kitâbu'l-Fusûl"ünde de böyle demektedir. 2) Deri, debbağlandıktan sonra, medreseler ve mest için elverişli ve uygun hale gelir. Ama, debbağlanmazdan önceki durumuna gelince, hayır! İşte bu yüzden insan, her ne zaman bir sıkıntı veya belaya duçar olursa, Allah'a yönelir, ama, dünyalık elde ederse, Cenâb-ı Hakk'ın da, "Onları kafaya çıkarıp da kurtarınca, bir de bakarsın şirk koşarlar... "(Ankebût, 65) buyurduğu gibi, dinden ve diyanetten yüz çevirir. 3) Bunda, şöyle bir müjde bulunmaktadır: Cenâb-ı Hak adeta, "Bu iki şey, mutlaka olması gerekli olan şey olunca, senin işini hayırla sona erdirmen hususunda, Benden bir müjde olan va'dimle bitiriyorum: Sen, necis bir yerde, necis olmadın mı? Ama ben seni, dünyaya tertemiz olarak çıkardım. Şimdi ben seni, cennetime de tertemiz olarak sokamam mı?" demek istemiştir. Taatların, iman kapsamına girmediğini söyleyenler, "Bu ayette, "sâlih amel işleyenler" ifadesi, "iman edenler" ifadesine atfedilmiştir. Halbuki matuf, matufun aleyh'ten başkadır" diyerek, bu ayette istidlal etmişlerdir. Onların, tam kesat, durgun olduğu bir sırada, İslâm pazarına hareketlilik kazandırdıklarına, işte, İslâm için mallarını canlarını harcadıklarına işaret etmek için de, Cenâb-ı Hak, Ol, buyurmuş, "Muhakkak ki mü'minler..." buyurmuştur. İşte bu yüzden de, en büyük mükafaatı, fazileti onlar hak etmişlerdir. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Sizden, Fetih'ten önce infak edip de savaşmaları, (başkalarıyla) hiç denk olur mu?.. "(Hadid, 10) buyurmuştur. ifâdesi, "onlar bir kere iman ettiler.." demektir. Bil ki, kişinin ölüm anlarını nazar-ı dikkate alanlar, işte bu ayetle istidlal etmişlerdir. Bu böyledir, zira bu ayet, tek bir defa iman eden kimseler için, bu mükafaatın tahakkuk edeceğine delalet etmektedir. Küfürleri üzere ölenlere gelince, onlar için mükafaat yoktur. Böylece biz, bu kimseden, bundan önce, yani ölüm anından önce de, gerçek anlamda imanın sudur etmediğini anlamış oluyoruz. Ayetteki, (......) cümlesi çoğulun, çoğul ile mukabele edilişi kabilinden bir ifadedir. Binâenaleyh, bu demektir ki, tek bir kişi bütün salih amellerle mükellef tutulamaz; tam aksine her mükellefin kendisine düşen bir payı vardır. Binâenaleyh, zenginin kendine düşen payı, infak etmek ve vermektir; fakire düşen de almaktır. Bazı kimseler, beşerin melekten üstün olduğu konusunda bu ayetle istidlal ederek şöyle demişlerdir: Ebû Hureyre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Meleklerin, Allah katnda edindikleri mertebeye hayret edersiniz değil mi? Canım, elinde olan Allah'a yemin ederim ki, mü'min bir kulun makamı, kıyamet gününde, Allah katında, bundan daha büyüktür... isterseniz, Cenâb-ı Hakk'ın, iman edip de güzel güzel amellerde bulunanlarfa gelince): Hiç şüphe yok ki, bunlar da yaratılanların en hayırlısıdır" (Beyyine, 7) ayetini okuyun.." Bil ki, bu istidlal, şu bakımlardan zayıftır. 1) Yezid en-Nahvi'den rivayet olunduğuna göre o, şöyle demektedir: "Ayetteki (......) kelimesiyle, insanoğlu kastedilmiş olup, bu kelime, toprak anlamına gelen (......) kelimesindendir." Binâenaleyh, melekler, kesinlikle bu ifadenin muhtevasına girmez. 2) Cenâb-ı Hakk'ın, "İman edip de güzel güzel amellerde bulunanlar..." cümlesi, sadece beşere has değildir; tam aksine, bunun içine melek de girmektedir. 3) Melek, diğer deliller muvacehesinde, bu nassın muhtevasından çıkmaktadır. Bu böyledir, zira fazilet ve üstünlük, ya kesbîdir, yahutta vehbî'dir. Binâenaleyh, sen bunun vehbîolduğunu nazar-ı dikkate alırsan, bunların aslının, nûr'dan; senin aslının İse, kokmuş balçıktan, çamurdan yaratılmış olduğunu görürsün. Yine, meleklerin meskenleri, senin atanın (Adem'in) o zellesinden dolayı kendisinde duramadığı bir yurttur; sizin meskeniniz ise, şeytanların meskeni de olan yeryüzüdür. Ayrıca bizim menfaatimize olan şeyler, onlar sayesinde intizama girerler. Meselâ, rızkımız, onların birinin elinde, canınız da diğer birinin elindedir. Sonra, onlar alim, biz ise öğrenciyiz. Sonra, himmetlerinin ne denli büyük olduğuna bir bak ki, onlar küçük günahları işlemeye dahi yeltenemezler. İşte bu yüzden Cenâb-ı Hak, "Onlardan kim, "Ben, onun dışında bir ilahım" derse..."(Enbiyâ,29) buyururken, uluhiyyet iddiasının dışında, onlar namına hiçbir şeyi nakletmem iştir ki bu, "Şayet o melekler ki günah işlemeye yeltenmiş olsalardı, onların himmetleri, ancak rububiyyet iddiasında bulunmaya uygun düşen bir noktaya varırdı..." demektir. (Onlar hiçbir günah işlememişlerdir; şayet böyle bir şeye yeltenseler, ancak rububiyyet iddia etmek gibi, büyük bir günah işlerlerdi). Ama sen ise, hep midenin ve belinin (tenasül uzvunun, nefsinin) kulusun. İbadetlerine gelince, onlar, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den de daha çok ibadet etmektedirler. Çünkü Cenâb-ı Hak, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, gecenin, 2/3'ünü ihya ettiği için, medh ü sena etmiştir. Ama onlar hakkında ise, bir yerde, "Gevşeklik göstermeksizin, gece gündüz Allah'ı tesbih ederler"(Enbiyâ, 20) ve "Onlar, Rablerini, usanmaksızın, gece gündüz tesbih ederler..." (Fussilet, 38) buyurmuştur. Bir başka yerde bu hususla ilgili sözümüzün tamamı, Bakara Sûresi'nde geçmişti. |
﴾ 7 ﴿