ZİLZAL SURESİBu sûre sekiz ayet olup, Mekkî'dir. 1"Ver, kendisine ait şiddetli bir zelzele ile zelzeleye uğratıldığı zaman...". Bu ayetle ilgili bir kaç mesele vardır: Alimler, bu sûrenin başı ile, öneki sûrenin sonu arasındaki ilgi ve münasebet hususunda şu izahları yapmışlardır: 1) Allahü teâlâ, "Onların Rableri nezdindeki mükafaat... Adn cennetleridir" (Beyyine, 8) buyurunca, insan sanki, "Bu ne zaman olacak Ya Rabbi?" demiş de, buna cevaben Cenâb-ı Hak, "Yer, kendisine ait şiddetli bir zelzele ile zelzeleye uğratıldığı zaman..." buyurmuştur. Şu halde bütün alem, bir korku ve endişe içine girerlerken sen, mükafaatını elde edecek ve "Onlar o gün o müthiş korkudan emindirler" (Neml, 89) ayetinde bildirildiği gibi, o günde emin, güvenlik içinde olacaksın. 2) Allahü teâlâ önceki sûrede hem kafirlerle ilgili tehdidden hem de mü'minlerle ilgili mükafaattan bahsedince, kafirle ilgili tehdidi pekiştirmek adeta o bahsi geçen kafir, "Yeryüzüne de ne oluyor ki böylesine zelzeleye uğratılıyor" dediği zaman, cezasını bulacak" demek istemiştir. Bunun bir benzeri de, Hak teâlâ'nın mesela önce, "O gün bir takım yüzler ağarır; bir takım yüzler ise kararır" buyurup, peşisıra da, "Yüzleri kararanlara gelince... Ama yüzleri ağaranlara gelince..." (Al-i Imran, 106-107) buyurmuş olmasıdır. Hak teâlâ, daha sonra Zilzâl Sûresi'nin sonunda, her iki hususu birlikte getirerek, zerre kadar hayır ve zerre kadar serden bahsetmiştir. Ayetteki, lal, (... zaman) ifadesiyle ilgili şöyle iki bahis var: Birinci Bahis: Birisi şöyle diyebilir, (......) edatı, zaman zarfı olarak kullanılır. Binâenaleyh bu sûreye bu edatla başlanılmış olması nasıl izah edilebilir? Buna şöyle birkaç açıdan cevap verebiliriz: a) Onlar, Cenâb-ı Hakk'a, "Kıyamet ne zaman kopacak diye sormuşlar da, Cenâb-ı Hak da, "Yer... zelzeleye uğratıldığı zaman..." cevabını vermiştir ki buda, "Onu vakti açısından sizin için tayin etmem mümkün değil. Fakat onu alametleri açısından belirtiyorum" demektir. Şu anda cansız ve donuk olmasına rağmen yeryüzünün konuşacağı ve şehadette bulunacağı insana haber verilince, sanki, "bu ne zaman olacak?" denilmiş de, cevabı verilmiştir. “İn” ve “İz” Şart Edatlarının Farkı İkinci Bahis: edatı, olabilirlik (ihtimal) için kullanılır, edatı ise kesinlik arzeden şeyler için kullanılır. Mesela "Eğer eve girersen, boşsun" diyebilirsin, çünkü eve girmesi mümkündür, buna ihtimal vardır. Ama bu iş, kesinkes olabilecek bir şeye bağlamak istediğinde, artık böyle söyleyemez, aksine mesela "Yarın geldiği zaman, sen boşsun" dersin. Çünkü yarının gelmesi kesindir. İşte ile arasındaki kullanılış farkı budur. Şimdi eğer bu iadeler, aksi istikamette (birbiri yerine) kullanılmışlarsa, bu durumda mecazi olurlar. Binâenaleyh "zilzâl" (yerin zelzelesi) kesin olduğu için, Cenâb-ı Hak, buyurmuştur. Ferrâ şöyle der: "Kesre ile, "zilzâl" şekli, masdar; fetha ile "zelzâl" ise isimdir. Fakat ayetteki kelime her iki şekilde de okunmuştur. Yine fetha ile "vesvâs" kelimesi isim olup, sana vesvese veren şeytanın adıdır; kesre ile "visvâs" ise, masdardır, vesvese vermek manasınadır. Buna göre, ayetin manası, "Yer, alabildiğine hareket ettirildiği zaman..." şeklinde olur. Bu tıpkı, "Yer bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman..."(Vakıa, 4) ayeti gibi olur. Bazı kimseler de şöyle demektedirler: "Ayetteki fiil ile "hareket ettirme" manası değil, "yer kendisi hareket edip, kaynadığı zaman..." manası kastedilmiştir. Bunun delili ise, Allahü teâlâ'nın, yerden bahsederken, bütün sûrelerde tıpkı hür ve kudret sahibi bir failden bahsettiği gibi bahsetmiştir. Bir de böyle olması, daha fazla dehşet arzeder. Buna göre Hak teâlâ sanki, "O cansız yer bile, kıyamet koparken hareket etmeye başlarken, senin hareket etme ve gafletten uyanma zamanın gelmedi mi?" demek istemiştir. "O (dağı), Allah'ın haşyetinden paramparça olmuş ve korkmuş olarak görürsün" (Haşr, 21) ayeti de buna yakın bir iadedir. Bil ki "zelle", mu'tâd hareketler için kullanılır; "zelzele" ise, kendisinde tekrar manası mevcut olduğu için, şiddetli-büyük hareketler için kullanılır. Bu tıpkı rüzgar gibi kullanılan "sarsar" kelimesi gibidir. İşte bu hareketin şiddetli oluşundan ötürü, Allahü teâlâ bu sarsıntıyı, büyük olarak niteleyerek, "Kıyametin sarsıntısı, büyük bir şeydir" (Hacc, 1) buyurmuştur. Mücâhid, "Bu ayette bahsi geçen zelzele ile, sûra ilk nefha (üfürüş) kastedilmiş olup, bu tıpkı, "O gün sarsan sarsacak, onun ensesine binecek olan da ardından gelecek" (Nâziat, 6-7) ayetleri gibidir. Bu ayetler de, "Yeryüzü birinci nefhada (üflenişte) sarsar; daha sonra ikinci kez sarsar ve içindeki ölüleri çıkarır" manasınadır. İşte bu ölüler, yeryüzündeki "ağırlıklardır" (Zilzal, 2) demiştir. Diğer alimler de, "Bu ayette bahsedilen zelzele, ikinci zelzeledir. Bunun delili ise, Hak teâlâ'nın, yeryüzünün ağırlıklarını çıkarma işini, bu zelzelenin ayrılmaz bir özelliği kılmış olmasıdır. Çünkü yeryüzünün, ağırlıklarını çıkarma işi, ancak ikinci zelzelede olacaktır" demişlerdir. Hak teâlâ'nın izafetle, "Kendisine ait zelzele" şeklindeki ifadesi hususunda da şu izahlar yapılabilir: a) Bu, "Hak teâlâ'nın hikmetinde, o yere uygun bir zelzeleyle, yer sarsıldığında..." demektir. Buna göre ayet, tıpkı "Kendisine düşen o ikram ve hainliği kastederek, "Muttali, kendi ikramını yaptı; fasık da kendi hainliğini yaptı" demen gibidir. b) Mana "o yeryüzü tüm mevcudatı ve varlıkları sarsdığı zaman" şeklindedir. Bu da, "o zelzeleden, mahallin taşıdığı herşey meydan çıktı" demektir. c) Bu, "o yere vadedilen ve o yer için mukadder olan bir biçimde sarsıldığında..." demektir. Bu mana yeryüzünü canlı bir varlık saydığın zaman söz konusu olur. Bunun izahı, rivayet edilen şu husustur: "O yeryüzü İsrafil (aleyhisselâm)'in sesinin şiddetinden ötürü sarsılır". Dolayısıyla bu mana, yeryüzünü canlı sayman durumunda söz konusudur. |
﴾ 1 ﴿