MAUN SURESİ

Yedi ayet olup, Mekkî'dir.

Dini Yalan Sayma

1

"Dini yalan sayanı gördün mü?".

Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır:

Farklı Kıraat

Bazı kimseler, bu ifadeyi, hemzeyi hazfetmek suretiyle (......) şeklinde de okumuşlardır. Zeccâc, bu okuyuşun, tercihe şayan bir okuyuş olduğunu söyleyerek şu izahı yapmıştır: Zira hemze, bu fiilin muzarisinden, mesela, gibi kalıblarından hazfedilir, atılır. Ama, (......) fiilinin, (......) şeklinde kullanılması doğru değildir. Ancak ne var ki, istifham harfi, ifadenin başında yer alınca, hemzeyi atmak kolaylaşır. Bunun bir benzeri de, şairin, "Sen, kaba sağmış olduğu sütleri, tekrar hayvanın memesine koymuş olan bir çoban duydun ya da gördün mü?" diye bağırdı..." ifadesidir. İbn Mes'ûd da, Cenâb-ı Hakk'ın tıpkı, " (İsrâ, 62) ayetinde olduğu gibi, bu ifadenin sonuna bir kitab harfi ekleyerek, (......) şeklinde okumuştur.

İkinci Mesele

Bu ifadenin manası, "ceza gününü yalanlayan kimsenin kim olduğunu biliyor musun, öğrendin mi? Eğer bilmiyorsan, bil ki, "yetimi şiddetle iten kimsedir... "Bil ki, bu ifade, her ne kadar şeklen bir istifham cümlesi ise de, ancak ne var ki, bu gibi ifadelerin maksadı, alabildiğine bir taaccüb manasını ifade etmektir. Ve bu tıpkı senin, "Gördün mü, falanca ne yapmış! Kendisini neye duçar kılmış!.." demen gibidir. Ayrıca bu hitabın Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yapıldığı ileri sürüldüğü gibi, bu hitabın aklı olan herkese yapıldığı da ileri sürülmüştür. Buna göre mana, "Ey akıllı, bunca deliller ortaya çıktıktan ve bu husus apaçık, ayan beyan izah edildikten sonra, şu din gününü yalanlayanı gördün mü? O bunu, herhangi bir gaye uğruna olmaksızın mı yapmıştır?! Öyleyse, akıllı kimseye, gayesiz ya da, neticesinde dünyalık bir şey bulunmadan, ebedi bir cezayı kendisine celbetmesi uygun olur mu? Akıllı kimsenin, baki ve çok olan şeyi, fani ve az olan şeyle değiştirmesi yakışık alır mı? Söyle bakalım..." şeklinde olur.

Kimler Hakkında Nazil Olduğu

Bu ayet hakkında şöyle iki görüş ileri sürülmüştür:

1) Bu ayet, belli şahıslar hakkında da inmiş bir ayettir. Bu görüşte olanlar, bu şahısların şunlar olduğunu ileri sürmüşlerdir: İbn Cüreyc, bu sûrenin, Ebû Süfyan hakkında nazil olduğunu; zira Ebû Süfyan'ın, her hafta iki deve kestiğini; kendisine bir yetim gelip de et istediğinde, onu sopasıyla kovup ittiğini söylemiştir. Mukatil ise, bu ayetin, Âs ibn Vâil es-Sehmî hakkında nazil olduğunu; zira kıyameti yalanlamak ile kötü fiiller yapmanın bu adamın özelliği olduğunu söylemiştir. Süddî, bu ayetin Velid ibn Muğîre hakkında nazil olduğunu söylerken, Maverdî, bu ayetin Ebû Cehil hakkında nazil olduğunu nakletmiştir. Rivayet olunduğuna göre Ebû Cehil, bir yetimin vasîsi idi. Derken, bu yetim, Ebû Cehil'e, kendi malından bir şey istemek için, çıplak olarak gelmişti. Ama Ebû Cehil, onu kovmuş ve onun bu durumuna aldırmamıştı. Derken bu çocuk, ümitsizliğe kapılmış ve üzülmüştü. Bunun üzerine, Kureyş'in ileri gelenlerinden birisi ona, "Muhammed'e söyle, o senin için şefaaktçi olur" dedi. Halbuki bunu söyleyen Kureyşlinin maksadı alay etmekti. Fakat, o yetim çocuk, bu sözün kendisine, alay için söylendiğini anlayamadı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldi ve ondan bu hususta yardım istedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise, hiçbir muhtaç geriye çevirmezdi. Bu çocuğu alıp, Ebû Cehil'e gitti. Ebû Cehil, ona yer verdi; çocuğun malını da, çocuğa teslim etti. Bunun üzerine Kureyş, onu ayıplayarak, "Aşık oldun, sevdin, yer verdin!.." deyince, o, "Allah'a yemin ederim ki, sevmedim. Ne var ki, onun sağında ve solunda, dediğini yerine getirmem halinde bana vurup beni öldürecek olan bir mızrak gördüm..." dedi. İbn Abbas'tan rivayet olunduğuna göre bu ayet, cimrilikle riyakarlığı birlikte yaşayan bir münafık hakkında nazil olmuştur.

2) Bu, din gününü yalanlayan herkesi içine alan bir ifadedir. Bu böyledir, zira insanın, taatlarda bulunmaya yönelmesi, yasaklardan kaçınması, bu kimsenin mükafaat elde etmeye olan arzusundan ve ilahi cezadan sakınma korkusundan kaynaklanır. Binâenalyeh, bir kimse kıyameti inkar ederse, şehevî ve lezzetli şeyler namına hiçbir şeyden geri durmaz. Böylece, kıyametin inkar etmenin, bütün küfür ve günah çeşitlerinin temelinde yattığı sabit olmuş olur.

Din Kelimesinin Anlamı

"Din"in ne demek olduğu hususunda da şu izahlar yapılabilir:

1) Bu ifadeyle, "dinin ve İslâm'ın bizzat kendisini yalanlayan..." kimse kastedilmiştir. Bu, bu kimsenin ya, Yaratıcı'yı yahut nübüvveti ya da kıyamet gününü, yahutta sert hükümlerden herhangi bir şeyi inkar etmesinden dolayıdır.

Dinsiz Kimse Olur Mu?

Buna göre şayet, "Herkesin mutlaka bağlı olduğu bir din bulunduğuna göre, ayeti bu manaya hamletmek nasıl mümkün olur?" denilirse, buna da şu açılardan cevap verebiliriz:

a) Ehl-i İslâm'ın ve Kur'ân'ın ıstılahına göre, mutlak manada zikredilen din kelimesi ile, İslâm kastedilir. Nitekim, Cenâb-ı Hak da, "Allah katında (muteber) din, islâm'dır" (Al-i imrân, 19) buyurmuştur. Diğer inanışlara gelince, bunlar ancak, mesela Yahudilik, Hristiyanlık dini gibi, bir tür kayıtla din adını alırlar.

b) "Bu batıl sözler, din değildir. Çünkü din, Allah'a boyun eğmek, inkıyad etmek demektir. Ama bu inanışlar ise, şehvete ve şüpheye boyun eğmek demektir" denilebilir.

2) Müfessirlerin ekserisinin görünüşe göre, ayetin bu ifadesiyle, "Hesabı ve işlerin karşılığını yalanlayanı gördün mü?" manası kastedilmiştir. Müfessirler şöyle demektedirler. Ayetin ifadesini bu manaya almak daha evladır. Çünkü, İslâm'ı inkar eden kimse de, kıyameti ve öldükten sonra dirilmeyi kabul etmesi halinde, güzel işler yapabilir ve çirkin şeylerden sakınabilir. Ama, hiç aldırmaksızın, her türlü kötülüğü yapan kimselere gelince, bu kimseler, ancak öldükten sonra dirilmeyi ve kıyameti inkar eden kimseler olabilirler.

Yetimi Horlayanlar

1 ﴿