2"Allah, sameddir". Bu ayetle ilgili birkaç mesele var: Alimler, "samed" kelimesinin izahı sadedinde iki şey söylemişlerdir: 1) Bu, "fa'al" vezninde olup, mefûl (ism-i mef'ûl) manasındadır ve "Ona yöneldi, ona niyetlendi" manasındaki, fiilindendir. Demek ki samed, "bütün ihtiyaçlar konusunda, kendisine yönelinilen, başvurulan efendi, büyük" manasınadır. Şair, "Ölüm habercisi, Benî Esed'in en hayırlısı olan Amr ibn Mes'ûd'un yani o ulu efendinin vefatını erkenden haber verdi" demiştir. Yine şair, şu şiiri söylemiştir: "Keskin kılıcımla ona üstünlük sağladım. Sonra da ona, "Al o (kılıcını), ey Huzeyf, sen efendi ve ihtiyaçları gideren iyiliksever birisin" dedim." Bu tefsirin doğruluğuna delil, İbn Abbas (radıyallahü anh)'ın rivayet ettiği şu hadistir: Bu ayet nazil olduğu zaman, sahabe, "Samed nedir?" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de "O, ihtiyaçlar hususunda kendisine başvurulan efendidir" dedi." Leys, ifadesi, "şu işe niyetlendim, niyetlendi, yöneldi" manasınadır" der. 2) Samed, içinde boşluk olmayan demektir. Şişenin tıpasına "simad" denilmesi de bu köktendir. Sert olan, yumuşaklığı-gevşekliği olmayan şeye de, "musammed" denilir. Katâde şöyle demiştir: "Bu tefsire göre, musammed kelimesindeki "dal", aslında "te" harfinden çevrilmedir ve aslı "musammet"tir." Dilcilerden bazı müteahhir (sonraki) alimler, "Samed, toz tutmayan kendisine hiç bir şeyin giremediği ve kendisinden hiç bir şeyin çıkamadığı, düz ve pürüzsüz taş manasınadır" demişlerdir. Bil ki Müşebbihe'nin cahillerinden bazıları, bu ayeti, Allah'ın cisim olduğuna delil getirmişlerdir. Bu istidlal yanlıştır. Çünkü, yukarıda da anlattığımız gibi, O'nun, "ehad" (bir-tek) oluşu, cisim olmasına terstir. Binâenaleyh bu ayetin öncesi, "samed" kelimesi ile bu mananın kastedilmiş olmasının imkansız olduğuna delalet etmektedir. Çünkü samed, bu manaya göre, sıkıştırılmış ve pekiştirilmiş cisimlerin sıfatıdır ve Allahü teâlâ, böyle olmaktan münezzehtir. Dolayısıyla bu durumda, kelimeyi, mecazi manaya hamletmek gerekir. Çünkü böyle olan cisimler, başkasının tesirinden ve müdahalesinden uzak olur. Bu da, Cenâb-ı Hakk'ın, vâcibü'l-vücûd olup, varlığında, bekasında ve bütün sıfatlarında, değişmesinin imkansızlığına bir işarettir. İşte dil açısından ayetle ilgili hususlar bunlardır. Müfessirlere gelince, onlardan bir çok izahlar nakledilmiştir: Bu İzahların bazısı, "samed" kelimesinin birinci manasına göre, yani "Allah'ın, bütün ihtiyaçları yerine getirme hususunda, kendisine başvurulan bir efendi" oluşuna göredir. O zaman Samed, Hak teâlâ'nın zatı ve sıfatları açısından vâcibü'l-vücûd olup, bu ikisinde değişmenin imkansız olmasına göredir. Bu durumda da, "samed", Hak teâlâ'nın selbi sıfatlarına bir işarettir. Müfessirler bazan da, "samed'i, bu iki manayı da içine alacak şekilde tefsir ederler. Samed İsmini, İzafi Sıfatlarla İlgili Görenler Birinci görüşte olanlar, şöyle çeşitli izahlar yapmışlardır: 1) Samed, bütün herşeyi bilendir. Çünkü Allah'ın, bütün ihtiyaçları karşılaması için başvurulan bir efendi olması, ancak bu özellikle tam olur. 2) Samed, halîm manasınadır. Çünkü O'nun bir efendi (rab-sahib) olması, hilm ve keremli olmasını gerektirir. 3) İbn-i Mes'ûd (radıyallahü anh) ve Dahhâk'ın görüşüne göre "samed", şan ve şerefi zirvede olan efendi demektir. 4) Esamm ise, "Samed, herşeyi yaratan" demektir. Çünkü seyyid (efendi) oluşu, bunu gerektirir" demiştir. 5) Süddî, "Samed, arzu edilen işler hususunda kendisine yönelinilen-yalvarılan; musibetlerde de kendisinden yardım istenilendir" demiştir. 6) Huseyn b. el-Fadl el-Becelî şöyle demiştir: "Samed, dilediğini yapan, istediği hükmü veren, verdiği hüküm hussunda kendisine hesab soracak hiç kimse ve hükmünü reddedecek hiç kimse bulunmayandır." 7) Samed, büyük ve yüce efendidir. 8) "Samed, hiçbir işte ondan başkası hükmedemez, yegane şerefli zat" demektir. Samed İsmini Selbî Sıfatlarla İlgili Görenler İkinci görüşte olanlar yani "samed" kelimesini, Allahü teâlâ'nın selbî sıfatlarına mecalî bir işaret sayanlar da bununla ilgili şu şekilde bazı izahlar zikretmişlerdir: 1) Samed, "O (Allah), ganidir hamiddir"'(Hadid.24) ayetinde Cenâb-ı Hakk'ın da ifade buyurduğu gibi, ganî (zengin) manasınadır. 2) Samed, "O (Allah), kulları üzerinde kahirdir, hakimdir" (En'âm, 18); ayetinin de ifade ettiği gibi, ondan yukarıda hiç kimse bulunmayan; üzerinden korkmayan, aşağısındakine saygı gösterme durumunda olmayan, bütün ihtiyaçlar kendisine arzedilen demektir. 3) Katâde buna, "O yemez içmez, "O doyurur, doyurulmaz" (En'âm, 14) manasını vermiştir. 4) Yine Katâde, "O, halkının fani oluşundan sonra da baki kalandır. O hariç yeryüzündeki herşey yok olacaktır" (Rahman, 26) demiştir. 5) Hasan el-Basrî, "O, ebedî ve ezelî olandır; yok olması imkansızdır. Hiçbir mekân yok iken O vardı. Keza ne zaman, ne Arş, ne Kürsî, ne bir insan, ne bir cin yok iken O vardı. O şu anda, daha önce nasıl ise öyledir" demiştir. 6) Ubeyy b. Ka'b (radıyallahü anh), "Samed, ölmez, kendisine varis olunmaz olandır. Göklerin ve yerin mirası O'na aittir" demiştir. 7) Yeman ve Ebû Malik, "O, uyumaz, uyanılmaz" demişler. 8) İbn Kaysan, "O, hiç kimsenin sıfatı ile nitelenemez" der. 9) Mukâtil b. Hibbân, "O, aybı-kusuru-noksanlığı olmayandır" demiştir. 10) Rebî' b. Enes, "O, başına belaların gelemediği zattır" der. 11) Sa'îd b. Cübeyr, "O, bütün sıfatlarında ve bütün fiillerinde kamil olandır" der. 12) Ca'fer Sâdık, "O, galib gelen, ama mağlub edilemeyendir" der. 13) Ebû Hureyre (radıyallahü anh), "o, herkesten müstağni olan, hiçkimseye ihtiyacı olmayandır" der. 14) Ebû Bekir el-Verrâk, "O, mahlukatın, keyfiyetine muttali olmaktan ümidini kesmiş olduğu zattır" der. 15) O, gözlerin idrak edemeyeceği zattır. 16) Ebu'l-Âliye ve Muhammed el-Kurazî, "O, doğurmamış ve doğrulmamış olandır. Çünkü doğuran herkese, varis olunur; doğurulan herşey de mutlaka ölür" demişlerdir. 17) İbn Abbas (radıyallahü anh), "O, üzerinde-yukarısında hiç kimse bulunmayan büyüktür, en büyüktür" der. 18) O, eksiklikleri ve fazlalıkları bulunmaktan, değişikliklere ve farklılaşmalara mahal olmaktan ve zamanların, mekanların, anların, yönlerin kendisini kuşatmasından (içine almasından) münezzehtir. Her İki Kısımla İlgili Görenler Üçüncü görüşte, yani "samed" kelimesini, bütün bu manalara hamletmek de mümkündür. Çünkü kelime, Allah'ın zatının vâcibü'l-vücûd oluşuna delalet etmesi açısından, bütün selbî sıfatlara; herşeyin yaratıcısı olduğuna delalet etmesi açısından bütün İlahi (izafi) sıfatlara delalet etmektedir. "Allahu's-Samet (Allah Samed'dir) ifadesi, varlıklar içinde, Allah'dan başka "samed" olmamasını gerektirir. "Samed" kelimesi de "masmûd", yani her türlü ihtiyaç için kendisine başvurulan" manasına, veya "Zatında değişiklik kabul etmeyen, değişmesi mümkün olmayan" manasına tefsir edilince, varlıklar aleminde, Allahü teâlâ'dan başka, bu şekilde bir varlık olmaması gerekir. Binâenaleyh bu ayet, o tek varlıktan başka tanrı olmadığına delalet eder. Dolayısıyla "Allahu ehad" (Allah birdir) ayeti, Hak teâlâ'nın zatında hiçbir şekilde bir terkib ve telif olmadığı manasında bir olduğunu; "Allah sameddir" ayeti de, eşleri, benzerleri, zıdları olmadığı manasında tek olduğuna bir işarettir. Geriye ayetle ilgili iki soru kalmıştır. Niçin Ehad Nekire Samed Marife Getirildi? Birinci Soru: Niçin "ehad" kelimesi nekire; "es-Samed" kelimesi marife gelmiştir? Buna şöyle cevap verilir: İnsanların vehimlerinde (zanlarında) çoğunlukla, her mevcudun (var olan şeyin) müşahhas (hissedilebilir) olduğu fikri vardır. Halbuki her hissedilebilir (mahsus) şeyin, kısımlara ayrılacağı bilinmektedir. Binâenaleyh kısımlara ayrılmaz olan varlık, ekseri insanların akıllarına gelen şey değildir. Ama Samed, ihtiyaçlarda kendisine başvurulandır. "Samed"in bu manası, araplar için malum idi, hatta insanların çoğunca malumdu. Nitekim Hak teâlâ, "Eğer, "Onları kim yarattı!" diye sorsan, şüphesiz "Allah" derler"(Zuhruf, 87) buyurmuştur. "Ehad" (bir olma), bilinmeyen, çoğu kimsece tam anlaşılamayan bir konu olunca, ve "samed"iyyet halkın çoğu nazarında bilinen bir mana olunca, işte bu yüzden "ehad" lafzı nekire; "samed" lafzı marife olarak gelmiştir. İkinci Soru: Allah lafzını, "Allah birdir, Allah sameddir" diye tekrar etmenin faydası nedir? Cevap: Eğer bu lafız tekrar edilmemiş olsaydı, "ehad" ve "samed" kelimelerinin her ikisinin de, ya marife, ya nekire olarak gelmeleri gerekirdi. Yukarıda izah ettiğimiz gibi, böyle gelmeleri caiz değildir. İşte bundan dolayı "Allah" lafzı, "ehad" nekire, "samed" de marife olarak gelebilsin diye tekrar edilmiştir. |
﴾ 2 ﴿