4

ve Din Günü'nün maliki olan Allah'adır.

14- Kıyâmette Mutlak Egemen:

"Din gününün Mâlikî" Muhammed b. es-Semeyka burada yer alan (........) kelimesini (mâlike) şeklinde nasblı olarak okumuştur. Bu kelimenin dört söyleyiş şekli vardır. ile (Melik'in hafifletilmişi olarak ) şeklinde ve şeklinde. Şair şöyle demiştir:

"Ve bizim ünlü nice uzun günlerimiz vardır

O günlerde hükümdara itaat etmeyip karşı geldik."

Bir diğeri de şöyle demiştir:

"Melikin pay ettiğine kani ol.

Çünkü o İnsan tabiatlarını en iyi bilen, onları aramızda pay etmiştir."

Nafi'den kelimesinin sonundaki esreyi açık bir şekilde harekeleri pekiştirenlerin söyleyişine uygun olarak okumuştur. Bu, el-Mehdevi'nin ve başkalarının sözkonusu ettiği ve Arapların kullandıkları bir şivedir.

15- Allah'ın Mâlikîyeti (Egemenlik ve Tasarrufu):

İlim adamları "melik" okuyuşunun mu yoksa "mâlik" okuyuşunun mu daha beliğ olduğu hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Her iki okuyuş şekli de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den ve Hazret-i Ebû Bekir ile Hazret-i Ömer'den rivâyet edilmiştir. Bu iki okuyuşu da Tirmizî zikretmektedir. Tirmizî, Kıraat 1. "Melik" söyleyişinin "mâlik" söyleyişinden daha kapsamlı ve beliğ olduğu söylenmiştir. Çünkü her melik, mâliktir fakat her mâlik, melik değildir. Diğer taraftan melik (hükümdar, mutlak yönetici)'in emri sahip olduğu mülkiyetindeki şeyler hususunda ve mâlik hakkında geçerlidir. O kadar ki mâlik (mülke sahip olan kişi) melikin yönetim emri dışında tasarrufta bulunamaz. Bu, Ebû Ubeyde ve el-Müberred'in görüşüdür.

"Mâlik" kelimesinin daha beliğ olduğu da söylenmiştir. Çünkü mâlik (mülk edinen, mülk sahibi) insanlara da başkalarına da sahip olur. O bakımdan Mâlikîn tasarrufu daha ileri derecede ve daha büyüktür. Çünkü şeriatın kanunlarını yürütmek onun işidir. Ayrıca mülk edinmek gibi ek bir özelliğe de sahiptir.

Ebû Ali der ki: Ebû Bekr es-Serrac'in "melik" okuyuşunu tercih eden birisinden naklettiğine göre şanı yüce Allah

"âlemlerin Rabbi" âyeti ile zaten herşeyin mutlak Mâlikî olmakla kendisini nitelendirmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla "mâlik" şeklindeki okuyuşun bir faydası yoktur, çünkü bu bir tekrar olur. Ebû Ali de der ki: Ancak böyle bir açıklamanın delil olma özelliği yoktur. Çünkü yüce Allah'ın Kitab-ı Kerîminde bu şekilde birtakım âyetler yer almıştır. Önce genel olan bir husus zikredilir, daha sonra özel bir husustan söz edilir. Yüce Allah'ın şu âyetinde olduğu gibi:

"O öyle Allah'tır ki yaratandır, yoktan var edendir ve her bir yaratığa suret ve şekil verendir." (el-Haşr, 59/24).

Yaratan bütün bunları kapsar. Suret veren olduğundan ayrıca söz edilmesi sanata ve hikmetin varlığına dikkat çekmek özelliği dolayısıyladır. Nitekim yüce Allah Bakara sûresinin baş tarafında:

"Onlar gayba inanırlar" (el-Bakara, 2/3) diye buyurduktan sonra

"âhirete de kesinlikle inanırlar" (el-Bakara, 2/4) diye buyurmaktadır. Halbuki gayb hem âhireti hem onun dışındaki diğer gaybları da kapsamaktadır. Özellikle sözkonusu edilmesi ise azameti ve ona inanmanın farz olduğuna dikkat çekmek, diğer taraftan da onu inkar eden kafirlerin kanaatlerini reddetmek içindir. Ayrıca yüce Allah:

"er-Rahmân, er-Rahîm" diye buyurmuştur. Burada yüce Allah önce genel anlam ifade eden

"er-Rahmân"ı zikretmiş ondan sonra ise

"er-Rahîm"i zikretmiştir. Çünkü yüce Allah'ın şu âyetinde bu, sadece mü’minlere tahsis edilmiştir:

"Ve o mü’minlere karşı rahimdir." (el-Ahzab, 33/43)

Ebû Hâtim der ki:

"Mâlik" yaratanı övmek hususunda "melik"den daha beliğdir. Yaratıkları övmek hususunda ise melik kelimesi "mâlik"den daha beliğdir. Aralarındaki fark da şudur: Yaratıklardan "mâlik" olan kişi "melik (hükümdar)" olmayabilir. Şanı yüce Allah ise "mâlik" olduğuna göre aynı zamamda "melik"tir de.

Kadı Ebû Bekr İbnu'l-Arabi bu görüşü tercih etmiş ve bunu üç şekilde açıklamıştır:

1- Bu kelime özele de genele de izafe edebilir ve: Evin, yerin, elbisenin Mâlikî, dediğin gibi, mâlikler Mâlikî de denilebilir.

2- Az olsun çok olsun, mâlik hakkında kullanılır. -Bu iki görüşü dikkatle incelediğiniz takdirde tek bir görüşü temsil ettiklerini görürsünüz.

3- Mâlikü’l-Mülk (mülkün sahibi) denildiği halde melikü’l-mülk denilmez. İbnu'l-Hassar der ki: Bunun böyle olmasının sebebi "mâlik" ile anlatılmak istenenin mâlik oluşa, mülkiyete delalet etmektir. Bu ise, "mülk"ü ihtiva etmez. "Melik" ise, her ikisini bir arada ihtiva ettiğinden dolayı bunun mübalağalı bir mana ifade etmesi daha uygundur. Aynı zamanda bu, kemal anlamını da ifade eder. Bu bakımdan melikin, kendisinden daha aşağıdakiler üzerinde hakları vardır. Nitekim yüce Allah, İsrailoğullarına talepleri üzerine melik olarak gönderilen Talut hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Muhakkak Allah onu sizin üzerinize seçmiştir. İlimce de vücutça da ona bir üstünlük vermiştir." (el-Bakara, 2/242) İşte bundan dolayı Hazret-i Peygamber de:

"İmâmlık Kureyş'tedir (yani İmâmlar Kureyş'ten olur)" Bk. Buhârî, Ahkâm 2; Tirmizî, Fiten 49; Müsned, III, 129, 183; IV, 421. diye buyurmuştur. Kureyş ise, Arap kabilelerinin en faziletlisidir, Araplar da acemlerden daha faziletli ve şereflidir. Diğer taraftan bu kelime (melik) iktidar ve ihtiyar (seçim ve tercihte bulunabilme) anlamlarını da ihtiva etmektedir. Bunlar ise melik hakkında zorunlu şeylerdir. Eğer melik, iktidar sahibi, istediğini seçip tercih edebilen, hüküm ve emri geçerli ve yürürlüğe girmeyen birisi olursa düşmanı onu baskısı altına alır, başkası ona galip gelir, yönetimi altındakiler de onu küçük ve hakir görür. Yine bu kelime, egemenlik altında tutmak, emretmek, yasaklamak, vadetmek ve tehdid etmek anlamlarını da kapsamaktadır. Hazret-i Süleyman'ın şu sözlerine dikkat edelim:

"Ben neden hüdhüdü göremiyorum? Yoksa o gaiplerden mi oldu? Ben onu elbette ya şiddetli bir azap ile azaplandırırımyahut muhakkak onu kestiririm...." (en-Neml, 27/20-21) Ve daha bunun gibi "mâlik" kelimesinin ihtiva etmediği oldukça hayret verici hususlar ve şerefli manalar "melik" kelimesinde vardır.

Derim ki: Kimisi de

"mâlik" kelimesinin daha beliğ olduğuna dair fazladan bir harf ihtiva etmesini delil göstermiştir. Bu kelimeyi bu şekilde okuyan bir kimse, "melik" diye okuyandan on hasene fazla alır. Derim ki: Bu, kelimenin şekline baktığımız takdirde böyledir. Manasına baktığımız vakit bunu ifade etmez. Diğer taraftan "melik" şeklindeki okuyuş da sabit olmuştur ve bu kelimede "mâlik" kelimesinde bulunmayan -açıkladığımız şekilde- geniş bir anlam vardır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

16- "Melik (Hakim ve Egemen)" İsmi Yaratıklara Verilemez:

Herhangi bir kimsenin böyle bir isim ile kendisini adlandırması ve Allah'tan başka kimseye böyle denilmesi câiz değildir. Buhârî ve Müslim, Ebû Hüreyre'den şöyle dediğini rivâyet etmektedirler: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Allah Kıyâmet gününde yeryüzünü avucuna alır. Semayı da sağında dürüp katlar. Sonra da: Ben melikim, yeryüzünün hükümdarları nerede? der." Buhârî, Rikak 44; Müslim, Sıfatu'l-münafikin 23. Yine Ebû Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah katında isimlerin en hakir olanı kendisine "hükümdarlar hükümdarı (melikü'l-emlâk)" ismini veren kişidir." Buhârî, Edeb 114; Müslim, Âdâb. Müslim, şunu da eklemektedir: "Aziz ve celil olan Allah'tan başka mâlik yoktur." Süfyan, (hadisin senedinde yer alan ravilerden birisi) der ki: "Mesela, şehinşah demek böyledir." Ahmed b. Hanbel de der ki: "Ben Amr eş-Şeybani'ye Hadîs-i şerîfte yer alan en hakir" kelimesinin anlamını sordum, o bana: "En aşağılık, en zelil demektir dedi." Müslim, Âdâb 20.

Yine Ebû Hüreyre'den şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Kıyâmet gününde Allah'ın en çok gazap edeceği, en adi ve hakir göreceği kişi (dünyada iken) "melikler meliki" diye adlandırılan kimsedir. Halbuki yüce Allah'tan başka melik yoktur." Müslim, Âdâb 21.

İbnu'l-Hassar der ki: İşte "meliki yevmiddin" ile "mâliku’l-mulk" de böyledir. Bu isimlerin bütün yaratıklar hakkında kulanılmasının haram kılındığı hususunda görüş ayrılığı olmamalıdır. Tıpkı melikü'l-emlak demenin haram kılınması gibi. "Mâlik" ile "melik" olmakla nitelendirilmeye gelince;

17- Yaratıklara "Mâlik" ve "Melik" Demek:

Bunların ifade ettiği anlama nitelik olarak sahip olanların (bunlarla) nitelendirilmesi caizdir. Şanı yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Muhakkak Allah sizin için Tâlut'u hükümdar (melik) olarak göndermiştir." (el-Bakara, 2/247) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da şöyle buyurmuştur: "Ümmetimden birtakım kimselerin bana Allah yolunda bu denizde tahtları üzerinde melikler olarak veya tahtlar üzerindeki melikler gibi yolculuk yapıp gaza edecekleri gösterildi." Buhârî, Cihâd 3; Müslim, İmare 160.

18- Allah'ın "Din Günü'nün Mâliki" Olması Nasıl Anlaşılmalıdır?

Din günü henüz var edilmediği halde nasıl olur da yüce Allah

"din gününün Mâliki" diye buyurarak henüz varetmediği bir şeye mâlik olmakla kendi zatını nitelendirmiştir? diye sorulsa şu cevap verilir:

Birinci açıklama şekli: Şunu bil ki

"mâlik", dan ism-i faildir. Arap dilinde ism-i fail ise, bazan kendisinden sonrakine izafe edilir. Bu durumda gelecek ifade eden fiil anlamındadır. Böyle bir ifade doğru, yanlışsız, aklen anlaşılabilir bir ifadedir. Mesela, bir kimse: Bu yarın Zeyd'i vurucudur" dediği takdirde, Zeyd'i vuracaktır demek olur. Yine: Bu gelecek sene Beytullahı hac edendir" dediğimiz takdirde bunun anlamı: Gelecek sene hac edecektir; demektir. Nitekim fiilin, henüz o işi işlemediği halde kendisine izafe edildiği de görülen bir husustur. Bununla gelecekte o fiili yapacağı anlatılmak istenmiştir. İşte yüce Allah'ın da

"din gününün Mâliki" âyeti de bu şekilde, gelecek hakkında te'vil edilip açıklanır. Yani o din gününe mâlik olacaktır. Yahut meydana geldiği takdirde din gününe mâlik olacaktır, anlamındadır.

İkinci bir açıklama şekli: Mâlik kelimesi, kudrete raci kabul edilerek açıklanır. Yani o din gününde kadir olacaktır. Veya din gününü varetmeye, meydana getirmeye kadirdir. Çünkü birşeyin Mâliki demek, o şeyde tasarruf eden ve ona güç yetiren demektir. Aziz ve celil Allah da her şeyin Mâlikidir ve kendi iradesine göre o şeyleri evirip çevirir. Mülkiyeti altında bulunan hiçbir şey O'nun iradesine, tasarrufuna karşı çıkamaz.

Ancak birinci açıklama şekli Arap diline daha uygundur ve daha yerindedir. Bunu Ebû'l-Kasım ez-Zeccâcî söylemiştir.

Üçüncü bir açıklama şekli: Eğer: O hem din gününün hem de başka şeylerin Mâliki olduğu halde ne diye özellikle din gününü zikretmiştir? denilecek olursa şu cevap verilir: Çünkü dünyada onlar mülkiyet hususunda (yüce Allah ile) anlaşmazlık içerisinde idiler. Fir'avun, Nemrut ve başkaları gibi. O gün mülkünde hiç kimse onunla çekişemeyecek, karşı çıkamayacaktır. Hepsi O'na boyun eğmiş olacaktır. Nitekim yüce Allah:

"Bugün mülk kimindir?" (el-Mu'min, 40/16) diye buyuracak, bütün yaratıklar O'na:

"Gücü herşeye yeten (kahhar) bir ve tek Allah'ındır" (el-Mu'min, 40/17) diye cevap vereceklerdir. Bundan dolayı da burada yüce Allah: "din gününün Mâliki" diye buyurmuştur. Yani o günde O'ndan başka hüküm verecek yargıç, O'ndan başka amellerin karşılığını verecek kimse olmayacaktır. O her türlü eksiklikten münezzehtir ve O'ndan başka ilâh yoktur.

19- Sıfat Olmak Bakımından "Mâlik" ile "Melik" Arasındaki Fark:

Şanı yüce Allah "melik" olmakla nitelendirildiği takdirde bu, O'nun zatî sıfatlarından birisi olur. Şayet "mâlik" olmakla nitelendirilir ise, bu da onun fiilî sıfatlarından olur.

20- Gün:

Gün kelimesi tan yerinin ağarmasından itibaren güneşin batışına kadar olan vakittir. Bu kelime Kıyâmetin başlangıcı ile cennet ve cehennemliklerin her birisinin yerlerine varacakları vakte kadarki zaman için istiare yoluyla kullanılmıştır. "Gün" kelimesi onun kısa bir anı hakkında da kullanılabilir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Bugün sizin için dininizi tamamladım" (el-Maide, 5/3) Gün anlamına gelen "yevm" kelimesinin çoğulu "eyyam" şeklinde gelir. Bunun aslı şeklindedir daha sonra "ya" ile "vav" idğam edilerek "eyyam" şeklinde olmuştur.

Bazan sıkıntılı vakitler hakkında da "yevm" tabirini kullandıkları da olur. sıkıntılı bir gün, denildiği gibi, sıkıntılı, kapkaranlık bir gece" de denilir. Nitekim recez vezninde şair şöyle demiştir:

"O, yaman günde Savaş arkadaşım olarak o ne iyidir!"

Burada geçen kelimesi, kelimesinden kalb edilmiştir. Vav'ı sona alınıp mim'i öne getirilmiş, daha sonra vav harfi ya harfine dönüştürülmüştür. Nitekim kova, kelimesinin çoğulunu yaparken derler.

21- "ed-Din":

Amellere verilen karşılık ve ameller dolayısıyla hesaba çekmek demektir. İbn Abbâs, İbn Mes’ûd, İbn Cureyc, Katâde ve başkaları böyle söylemiştir. Bu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den de rivâyet edilmiş bir açıklama şeklidir. Bu açıklamanın doğruluğuna yüce Allah'ın şu âyetleri de delildir:

"O günde Allah onlara eksiksiz olarak hesaplarını (dinehum) kendilerine vererecektir." (en-Nûr, 24/25);

"Bugün her bir nefse kazandığının karşılığı verilecektir." (el-Mu'min, 40/17);

"Bugünde işleyegeldiğiniz amellerinizle size karşılık verilecektir." (el-Casiye, 45/28);

"Gerçekten biz mi cezalandırılacağız (medînûn)?" (es-Sâffât, 37/53) Yani hesaba çekilip amellerimizin karşılığı mı verilecektir; anlamındadır.

Lebid de der ki:

"Ektiğini bir gün biçeceksin ve muhakkak

Bir gün kişi ne işlediyse onunla hesaba çekilecektir."

Bir başka şair de şöyle demektedir:

"Bize yardım ettiklerinde biz de onlara yardım ederiz

Onlar bize karşılığı verilecek birşey nasıl verdilerse biz de onlara itaat ederiz."

Bir başka şair de şöyle demektedir:

"Ve kesin olarak şunu bil ki mülkün yok olacaktır

Şunu da bil ki sen ne yaparsan ona göre karşılık göreceksin."

Dilciler der ki: Ona karşılık verdim anlamında: " Onun yaptığına uygun olarak ona karşılık verdim" denilir.

Şanı yüce Allah'ın bir sıfatı olarak "ed-Deyyan" karşılık veren anlamındadır. Hadîs-i şerîfte de: Akıllı olan kişi kendi nefsine hükmederek itaat ettirendir. İbn Mâce, Zühd 31.

"Din"in yargı ve hüküm anlamına geldiği de söylenmiştir. Bu aynı zamanda İbn Abbâs'tan da rivâyet edilmiştir. Tarafe'nin şu beyitinde yer alan "din" kelimesi bu anlamdadır:

"Ömrüne yemin olsun (kardeşim) Ma'bedin yük develeri

Etrafında otlanacak bol ot bulunan kuyular üzerinde

Mudar'dan senin dinine (hükmüne) karşı Savaş açmış değildir."

"Din" kelimesinin bu üç anlamı da birbirine yakındır. Din aynı zamanda itaat anlamına da gelir. Amr b. Külsûm'ün şu beyiti de bu anlamdadır:

"Ve bizim ünlü nice uzun günlerimiz vardır

O günlerde hükümdara itaat etmeyip karşı geldik."

Buna göre

"din" kelimesi müşterek (değişik manalar hakkında kullanılan) ortak bir lafızdır. Bunu da aşağıdaki paragrafta ele alacağız.

22- "Din" in Diğer Anlamları:

Sa'leb dedi ki: Kişi itaat ettiği takdirde (........) kullanıldığı gibi, isyan etmesi halinde de bu kelime kullanılır, güçlü ve üstün olduğu vakit de zelil olduğu vakit de başkasını kahrettiği zaman da bu kelime kullanılır. Buna göre bu kelime zıt anlamlılardandır.

"Din" adet ve durum hakkında da kullanılır. Şairin şu mısraında olduğu gibi:

"Ve ondan önce Ümmü'l-Huveyris'ten gelen dinin (adetin ve durumun) gibi."

el-Mûsakkib de devesinden sözederken şöyle demektedir:

"Onun için yükünü bağlamak üzere örtümü yere serince der ki:

Ebediyyen onun dini (âdeti) ve benim dinim (âdetim) böyle mi olacak?"

Din, hükümdarın yaşayışı ve gidişi anlamına da gelir. Züheyr der ki:

"Eğer Esedoğullarına ait Cevv (denilen) bir yerde konaklarsan

Amr'ın dininde ve ikimizin arasında Fedek bulunursa. . ."

Burada kastettiği, Amr'ın itaati altında demektir.

el-Lihiyani'den nakledildiğine göre din hastalık anlamına da gelir. Buna delil olmak üzere de şu mısrayı gösterir:

"Selmadan dolayı ey kalbinin hastalığı;

(kalbin, istemeye istemeye) itaat altına alınmıştır."

4 ﴿