2

İşte bu kitap; Onda hiçbir şüphe yoktur. Takva sahipleri için hidâyettir.

Bu Kitab:

Yüce Allah'ın:

"İşte bu (şu.) kitab" anlamının "bu kitap" olduğu söylenmiştir.

Şu" kelimesi aslında gaib olana işaret için olmakla birlikte hazırda bulunana işaret için de kullanılır. Nitekim şanı yüce Allah kendi zatı hakkında haber verirken (aynı edatla) şöyle buyurmaktadır:

"İşte bu, gizliyi de açığı da bilen aziz ve rahim olandır." (es-Secde, 32/6) Hufaf b. Nudbe'nin şu beyitindeki işaret de böyledir:

"Mızrak(ım) belini bükerken ona dedim ki:

Hufafa iyi bak. İşte o kişi benim!"

Yani; ben buyum demektir.

Burada yer alan

“şu" ile Kur'ân-ı Kerîm'e işaret edilmekte ve (bu anlamına gelen) yerine kullanılmaktadır. Bunun ifade ettiği kısa anlam şudur:

"Elif Lâm Mim, İşte bu kitap, onda hiçbir şüphe yoktur." Aynı zamanda bu, Ebû Ubeyde, İkrime ve başkalarının görüşüdür. Yüce Allah'ın şu âyetinde de kullanılan (bu türden işaret zamirleri) aynı anlamdadır:

"İşte bu bizim İbrahim'e kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir" (el-En'am, 6/83);

"Bunlar Allah'ın âyetleridir. Sana onları hak ile okuyoruz." (el-Bakara, 2/252) Burada geçen ve uzaktaki veya gaib olan birisini işaret etmek için kullanılan kelimesi, yakın için kullanılan kelimesi anlamındadır. Fakat artık bunlar zaman itibariyle geçip gittiklerinden dolayı âdeta uzaklaşıp gitmiş gibi oldular ve bu bakımdan -uzak için işaret zamiri olan kelimesi kullanıldı. Buhârî’de şöyle denilmektedir: Ma'mer dedi ki: İşte bu kitap bu Kur'ân-ı Kerîm'dir.

"Takva sahipleri için bir hidâyettir" Bir açıklama ve bir yol göstermedir. Yüce Allah'ın: "Bunlar Allah'ın hükümleridir. Aranızda o hükmeder." (el-Mümtehine, 60/10) âyetinde olduğu gibidir. Mana bu Allah'ın hükmüdür, şeklindedir.

Derim ki:

“şu" anlamında da kullanılır. Umm Haram'dan rivâyet edilen Hadîs-i şerîfte Hazret-i Peygamber'in Onlar bu denizin ortasında yolculuk yapacaklardır" âyetinden kasıt, o (görmediğimiz) denizde yolculuk yapacaklardır, demektir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Ayrıca gaib olana işaret edilerek: "O onun kapısında duruyor" da denilmiştir.

bu, şu" zamirinin gaib hakkında kullanılışı ile ilgili olarak on ayrı görüş vardır:

1)

"İşte bu kitap" yani benim insanlar için takdir ettiğim mutluluk, bedbahtlık, ecel ve rızık hakkında bir şüphe yoktur, yani onu değiştirecek yoktur, anlamındadır.

2)

"Bu kitap" ile ezelde kendim için takdir ettiğim: "Rahmetim gazabımı geçmiştir" âyeti kastedilmiştir. Çünkü Müslim'in Sahih'inde Ebû Hüreyre'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Allah yaratmayı hükmettiği zaman kitabında kendisi hakkında kendisinin yanında alıkonulmuş o kitabında: Benim rahmetim gazabıma galib gelir" diye buyurmuştur. Bir diğer rivâyette de" ....geçer" şeklindedir.

3) Yüce Allah peygamberine suyun silip götüremeyeceği bir kitap indireceği vadinde bulunmuştur. İşte bununla sözü geçen o vade işaret edilmiştir. Nitekim Müslim'in Sahih'inde Mücaşi'li Iyad b. Himar'dan gelen bir rivâyete göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah yeryüzü halkına baktı, Araplarıyla Arap olmayanıyla hepsine gazab etti. Bundan tek istisna kitap ehlinden geriye kalan bir azınlık oldu. Ve buyurdu ki: Seni, seni ve seninle başkalarını sınayayım diye peygamber olarak gönderdim. Senin üzerine suyun yıkayamayacağı, uyurken ve uyanıkken okuyacağın bir kitap indirdim...."

4) Burada işaret Kur'ân-ı Kerîm'in Mekke'de nazil olan bölümlerinedir, de denilmiştir.

5) Şanı yüce Allah Peygamberi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e:

"Muhakkak Biz, senin üzerine ağır bir söz bırakacağız." (el-Müzemmil, 73/5) âyetini Mekke'de iken inzal buyurunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yüce rabbinden kendisine verilen bu vadin gerçekleştirilmesini gözetleyip duruyordu. Medine'de onun üzerine:

"Elif, Lâm, Mim. İşte bu kitap onda hiçbir şüphe yoktur" âyetini inzal buyurunca onun anlamı şunu ifade ediyordu: Medine'de senin üzerine indirdiğim Kur'ân-ı Kerîm'in bu bölümleri işte Mekke'de iken sana vahyedeceğimi vadetmiş olduğum o kitaptır.

6) Buradaki

"işte bu" ile Tevrat ve İncil'de bulunanlara işaret edilmektedir.

"Elif, Lâm, Mim" ise Kur'ân-ı Kerîm'in adıdır. Buna göre ifadenin takdiri şöyle olur: Bu Kur'ân-ı Kerîm Tevrat ve İncil'de açıklaması yapılan kitaptır. Yani Tevrat ile İncil bu kitabın doğruluğuna tanıklık etmekte ve Kur'ân-ı Kerîm her ikisinde bulunan manaları kuşattığı gibi onlarda bulunmayan şeyleri de fazladan ihtiva etmektedir.

7) Burada yer alan

"işte bu kitap" âyeti ile Tevrat'a da İncil'e de işaret edilmektedir de denilmiştir. Anlamı şöyle olur: "Elif, Lâm, Mîm. Bu kitap işte o iki kitap veya o iki kitap gibidir." Yani Kur'ân-ı Kerîm o iki kitapta bulunanları kendisinde toplamıştır. Böylelikle "bu" ifadesi Kur'ân-ı Kerîm'de yer alan bir delil ile her ikisini ifade etmektedir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"O (inek) ne çok yaşlı ne de çok gençtir. Bunun ikisi arasında dinç bir inektir." (el-Bakara, 2/68) Burada "bunun" âyeti ile kastedilen yaşlı ile genç arasında demektir. İleride açıklaması gelecektir.

8) Bir diğer görüşe göre burada yer alan "bu" ile Levh-i Mahfuza işaret edilmektedir. el-Kisai der ki: "Bu" Kur'ân'ın henüz nazil olmamış, semada bulunan diğer bölümlerine işarettir.

9) Diğer bir görüşe göre şanı yüce Allah, kitap ehline Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)ın üzerine bir kitap indireceğini vadetmişti. İşte buradaki işaret, sözü geçen o vâdedir. el-Müberred der ki: Anlam şudur: Bu Kur'ân-ı Kerîm sizin bundan önce kâfirlere karşı gelişi sayesinde muzaffer olacağınızı ileri sürdüğünüz o kitaptır.

10) Bu âyet ile

"Elif Lâm Mim" harfleri, Benim kendilerinden oluşturduğum bu söz düzeni ile size karşı meydan okuduğum harflerdir, görüşünü kabul edenlere göre, alfabedeki harflere işaret edilmektedir.

Kitap Ne Demektir?

"Kitap" bir araya derlenip toparlanmayı ifade eden dan masdardır. Biraraya gelip toplandığından dolayı askerî birliğe "ketîbe" denilir. Bölük bölük olduğu takdirde atlar hakkında da aynı kökten denilir.

Katırın fercinin iki tarafı bir halka veya ince uzun bir deri parçası ile bir araya getirildiği vakit, bu durumu ifade etmek üzere denilir. Şair der ki:

"Yanında konakladığın Fezareli hiçbir kimseye sakın güvenme

Develerine karşı ve onları (n ferclerini) bir halka ile bağla."

Kâf harfi ötreli okunarak kelimesi, içinden ip geçirmek üzere açılan ve ipiyle birlikte olan delikise, böyle bir yerden ip geçirme işleminin adıdır. Şair Zu'r-Rimme der ki:

"Tabaklanmış, delikleri genişçe derinin

Delikleri aralıksız damlayan su ile delikler kaybolmuş."

Kitap: Yazan kimsenin alfabe harflerini birarada veya ayrı ayrı yazmasıdır. Yazılan şey olmakla birlikte buna "kitap" ismi verilmiştir. Nitekim şair şöyle demektedir:

"Benden bir dönüş umar halbuki onda

Tutkalın yapıştırdığına benzer bir kitap (yazı) vardır."

Kitap: Aynı zamanda farz, hüküm, kader anlamına da gelir. el-Ca'di der ki:

"Amcamın kızı, Allah'ın Kitabı çıkardı beni Aranızdan, ben Allah'ın yaptığını önleyebilir miyim?

Rayb: Şüphenin Anlamı:

Yüce Allah'ın "Hiçbir şüphe" âyeti genel bir nefydir. İşte bundan dolayı burada kelimesi nasbedilmiştir. "er-Rayb" kelimesinin üç anlamı vardır:

1- Şüphe demektir. Abdullah b. ez-Ziba'rî der ki:

"Ey Umeyme, hakta şüphe diye birşey olmaz.

Asıl şüphe bilgisizin söylediğinde olur. "

2- Töhmet demektir. Cemil der ki:

"Buseyne dedi ki, ey Cemil beni töhmet altında bıraktın

Ben de dedim ki, ikimiz de ey Buseyne töhmetçi kimseleriz."

3- İhtiyaç demektir. Şair (Ka'b b. Mâlik) der ki:

"Tihame'den her türlü ihtiyacımızı karşıladık

Ve Hayber"den; sonra da kılıçları topladık."

Allah'ın Kitabında şüphe de yoktur tereddüt de olmaz. Bunun anlamı şudur: Bu kitap zatı itibariyle haktır ve o, Allah tarafından indirilmiştir. O'nun sıfatlarından bir sıfattır. Yaratılmamıştır, sonradan da var edilmemiştir. İsterse bu konuda kâfirlerin herhangi bir şüphesi bulunsun.

Anlamın şu olduğu da söylenmiştir: İfade haber olmakla birlikte manası yasaklamaktır. Bu konuda şüphe etmeyiniz, demektir. Burada ifade tamam olmaktadır. Sanki: İşte bu kitap, hak bir kitaptır, denilmiş gibidir.

Herhangi bir hususta şüphe veya korkuya kapılmak sözkonusu olduğunda kişi: Bu iş beni kuşkulandırdı, der. Rayb sahibi olduğu takdirde (........) kelimesi kullanılır. Kuşkulanan kimseye denilir. ise, zamanın musibetleri ve başgösteren sıkıntılı olaylar demektir.

Yüce Allah'ın:

"Onda şüphe yoktur, takva sahipleri için bir hidâyettir" âyeti ile ilgili açıklamalar altı başlık altında ele alınacaktır:

1- Kitapdaki Hidayet:

“Onda" âyetinde yer alan "ha" harfi, "fi" sebebiyle cer mahallindedir. Bunun beş türlü okunuşu vardır. En güzeli okuyuşudur.

Bundan sonra "he" harfinden sonra "vav" ilave etmeksizin okuyuşu gelir. Bu, ez-Zühri ve Sellâm Ebû'l-Münzir'in kıraatidir. Bundan sonra he harfinden sonra uzatan harf olarak yâ ilavesiyle okuyuşudur. Bu İbn Kesîr'in kıraatidir. Ayrıca hadan sonra vav ekleyerek kıraati de caizdir. Ha harfini sakin okuyup ondan sonraki ha harfi ile idğam edip şeklindeki okuyuş da caizdir. hidâyet" kelimesi, mübteda olduğu için ref mahallindedir. Haberi ise, (........) kelimesidir. O taktirde "... onda hidâyet vardır" demek olur.

"Hûda" kelimesinin arapçadaki anlamı doğruluk ve açık seçiklik demektir. Yani bu kitapta marifet ehline bir açıklama vardır. Doğru yol gösterilmektedir ve onda fazlasıyla açıklama ve hidâyet vardır.

2- Hidayetin Türleri:

Hûda iki türlüdür: Birisi delalet (yol göstericilik) şeklindeki hidâyettir. Bu peygamberlerin ve onlara tabi olanların yapabilecekleri bir şekildir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Her bir kavim için de hidâyete ileten bir (yol gösterici) kişi vardır." (er-Rad, 13/7) Yüce Allah, bir başka yerde şöyle buyurmaktadır:

"Ve muhakkak ki sen dosdoğru yola hidâyet edersin." (eş-Şura, 42/52) Burada yüce Allah, peygamberlere hidâyete iletme imkanını verdiğinden sözetmektedir. Burada sözü geçen "huda"nın anlamı ise göstermek, davet etmek, dikkat çekip uyarmaktır.

Diğer bir hidâyet şekli ise; te'yid ve başarı (desteklemek ve tevfik) anlamına gelen ve yalnız yüce Allah'a has olan hidâyettir. Yüce Allah, Peygamberine hitaben şöyle buyurmaktadır:

"Muhakkak ki sen sevdiğin kimseyi hidâyete erdiremezsin." (el-Kasas, 28/56) Buna göre hidâyet kalpte imanı yaratmak anlamına gelir. Yüce Allah'ın şu âyetleri de böyledir:

"İşte bunlar Rablerinden bir hidâyet üzerindedirler." (el-Bakara, 2/5);

"Ve o dilediğine hidâyet verir." (Yûnus, 10/25)

Hûda aynı zamanda hidâyet bulmak anlamına da gelir. Bunun anlamı ise, ne sekide tasarrufta bulunursan bulun irşad anlamına gelir. Ebû'l-Meâli der ki: Bazan hidâyet mü’minleri cennete ulaştıran yollara ve cennete götüren yollara iletmek anlamında da kullanılır. Mücahidlerin nitelikleri ile ilgili olarak yüce Allah'ın şu âyeti bu türdendir:

"Onların amellerini asla boşa çıkartmaz, onları hidâyete erdirecektir." (Muhammed, 47/4-5) Yüce Allah'ın şu âyetinde de (belli bir yere ulaştıran yollara iletmek) anlamında kullanılmıştır:

"Onları cehennemin yoluna götürün." (es-Saffat, 37/23) Yani onların o yollardan yürümesini sağlayın, demektir.

3- Lâfız Olarak "Hidâyet":

Hidâyet müennes bir lafızdır. el-Ferrâ' der ki: Esedoğullarının bazıları "el-Hüda" kelimesini müennes kabul ederek: Bu güzel bir hidâyettir" derler. el-Lihani de bu müzekker bir lafızdır demektedir.

Bu kelimenin i'rabı kabul etmeyiş sebebi, sonunda maksur elifin bulunmasıdır. Elif ise hareke almaz. Harfli olarak da harf(-i cer)siz olarak da mef'ûl alır (geçişli olur). Buna dair açıklamalar Fâtiha sûresinde yapılmıştı. Yola iletmek, evi tarif etmek için bu kelime kullanılır. Birincisi (yani harfli geçiş yapması) Hicazlıların şivesi, ikincisini de el-Ahfeş nakletmiştir.

Kur'ân-ı Kerîm'de yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Bizi dosdoğru yola ilet (hidâyet eyle)!" (el-Fâtiha, 1/6) Bir başka yerde de yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Bizi buna ileten (hidâyet eyleyen) Allah'a hamdolsun." (el-A'raf, 7/43)

"Hüda"nın gündüzün isimlerinden birisi olduğu da söylenmiştir. Çünkü insanlar bu zaman süresi içerisinde geçimlerini sağlamak ve bütün maksatlarını gerçekleştirmek için (aydınlığında) yol bulurlar. İbn Mukbil'in şu beyiti de bu anlamdadır:

"Nihayet gün aydınlandı, sahralar ansızın (üstüme) geliyorken;

Aile halklarına bir musibet geleceğinden korkuyor, ya da dua ediyorlar."

4- Hidayet Kimlere Verilir?

Yüce Allah:

"Takva sahipleri için" âyetinde hidâyetini takva sahiplerine tahsis ettiğini ifade etmektedir. Her ne kadar bu kitap bütün insanlık için bir hidâyet ise de bununla takva sahiplerinin şerefi arttırılmaktadır. Çünkü takva sahipleri, onun içinde bulunan hakikatlere îman etmiş ve tasdik etmiş, doğrulamışlardır. Ebû Ravk'ın:

"Takva sahipleri için bir hidâyettir", yani onlar için bir şereftir dediğine dair bir rivâyet gelmiştir. Yani: Yüce Allah onları tebcil etmek, şanlarını yüceltmek, üstünlüklerini açıklamak üzere böyle buyurmuştur.

(......) kelimesinin aslı, şeddesiz iki ya ile olmak üzere şeklindedir. Birinci ya'dan esre, ağırlığı dolayısıyla hazfedildikten sonra iki sakin bir araya geldiğinden dolayı ya'nın birisi hazfedilmiş, vav harfinin yerine de vav ile te'nin bir araya gelmesi halinde vav'ın te harfine dönüştürülmesi şeklindeki Arapların asıl kaidelerine uygun olarak vav, te harfine dönüştürülmüş ve ondan sonra arka arkaya gelen iki te birbirine idgam edilerek olmuştur.

5- Takvâ'nın Anlamı:

Takvanın dilde asıl olarak, az söz söylemek demek olduğu söylenmiştir. Bunu nakleden İbn Faris'tir.

Derim ki: Takva sahibi gemlenmiştir (fazla konuşmaz) muttaki de mü’min ve itaatkarın üstündedir" hadisindeki "muttaki" kelimesi de bu anlamdadır. Salih ameli ve ihlaslı duasıyla yüce Allah'ın azabından kendisini koruyan kimseye "muttaki" denir. Bu kelime, kendin ile hoşlanmadığın şey arasında engel olarak kullandığın hakkında hoşlanılmayan şeyden sakınmak" tabirinden alınmıştır. Nitekim en-Nabiğa şöyle demiştir:

"Düştü üzerindeki örtü, fakat düşürmek istemezdi onu

Onu yerden aldı ve eliyle bize karşı kendisini korudu."

Bir başka şair de şöyle demektedir:

"Bir örtü attı ki onun ötesinde güneş var ve korudu kendisini

En güzel iki eklem olan: El ve bilek ile."

Hafız Ebû Muhammed Abdülgani, Ebû Ubeyde Said b. Zerbi yoluyla Âsım b. Behdele'den, o Zir b. Hubeyş'ten o İbn Mes’ûd'dan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: İbn Mes'ûd birgün yeğenine şöyle dedi: Kardeşimin oğlu, insanların ne kadar çok olduğunu görüyorsun değil mi? Yeğeni: Evet deyince şöyle dedi: Tevbe eden yahut takva sahibi kimse dışında onlarda hayır yoktur. Kardeşimin oğlu insanların ne kadar çok olduğuğunu görüyorsun değil mi? Ben yine: Evet görüyorum, dedim. Şöyle dedi: Alim veya ilim öğrenen v\^dışında onlarda hayır yoktur.

Ebû Yezid el-Bistami der ki: Takva sahibi konuştuğu zaman Allah için konuşan, amel ettiği zaman Allah için yapandır.

Ebû Süleyman ed-Darani der ki: Takva sahipleri Allah'ın kalplerinden şehvet ve arzuların sevgisini çekip sıyırdığı kimselerdir.

Takva sahibinin şirkten sakınan ve nifaktan uzak kalan kimse olduğu da söylenmiştir. Ancak İbn Atiyye der ki: Bu yersiz bir açıklamadır. Çünkü kişi fasık olduğu halde bu şekilde olabilir.

Ömer b. el-Hattâb (radıyallahü anh), Ubey b. Kab'a takvanın mahiyeti hakkında soru sorunca Ubey ona: Dikenli bir yolda hiç yürüdün mü? diye sormuş. Hazret-i Ömer: Evet demiş. Bu sefer: Peki böyle bir yolda yürürken ne yaptın? diye sorunca Hazret-i Ömer: Elbiselerimi topladım ve mümkün olduğu kadar korundum deyince Ubeyy: İşte takva budur, cevabını vermiş. Şair İbnu'l-Mu'tez bu anlamdan hareket ederek şu beyitleri söylemiştir:

"Bırak günahları küçüğüyle

Büyüğüyle. işte takva budur

Dikenli bir yolda, gördüğünden sakınarak

Yürüyen kimse gibi davran

Küçük günahı önemsiz görme

Çünkü dağlar çakıl taşlarından olur."

6- Takvâ'nın Fazileti:

Takva bütün hayırları toplamıştır. Allah'ın öncekilere de sonrakilere de vasiyeti odur. İnsanın elde edeceği en hayırlı, en büyük fayda takvadır. Nitekim Ebud-Derda'ya: Senin arkadaşların şiir söylediği halde senden herhangi bir şiir bellenmedi denince onlara şöyle der:

"Kişi ister ki dilekleri verilsin kendisine

Allah ise ancak muradını yerine getirir

Kişi der ki: Benim faydam, benim malım

Halbuki Allah korkusu (takva) elde edeceği en üstün faydadır."

İbn Mâce'nin Sünen'de Ebû Umame'den rivâyetine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dermiş: "Allah korkusundan (takvasından) sonra mü’minin elde ettiği en hayırlı şey, salih zevcedir. Ona bir emir verirse kendisine itaat eder, ona bakarsa kendisini sevindirir. Ona yemin verdiği takdirde yeminini yerine getirir, yanında bulunmayacak olursa hem kendi nefsinde hem de malında ona karşı hainlik etmez, doğru davranır. " Takvanın aslı veznindedır. Onu korudum, önledim anlamına gelendan vav harfi te'ye dönüştürülmüştür, korkan adam demektir. Aslı ise şeklindedir. Aynı şekilde kelimesinin de aslıdır. Nitekim Araplar derler. Halbuki bunun aslı şeklindedir.

2 ﴿